Parçalanmışmış Coğrafya ve Kardeşlik
İslam vatanı paramparça edilmiş bir coğrafya. Ve kardeşliğimiz de coğrafyamız kadar parçalanmış, yaralı. Kan kaybediyoruz, güç kaybediyoruz, izzet ve servet kaybediyoruz.
Buna nasıl bir son verebiliriz?
Geçeni de geleceği de Müslümanca bir kere daha değerlendirmek, vaziyetin vahametini kavramak ve ne kadar acı veya zor da olsa kurtarıcı iksir İslam’a, İslam kardeşliğine yeniden yaslanmak… Bunun ötesi acıyı artırmaktan başka bir fayda sağlamaz.
Kimileri bu davete “aynı nakarat” diyebilir. Hayır, bu benim dediğim bilinen gibi gözüken bir mechuliyettir. Fiiliyatta kaybettiğimiz bir isim yani. Yıllardır ortada olmayan bir hakikata nasıl “aynı nakarat” diyebiliriz?
Mesela bir Müslüman, öteki Müslüman kardeşlerine buğzedemez, kin tutamaz, sırt çeviremez. Araya bir takım sun’î üstünlük ölçüleri koyamaz. Çünkü İslam'da üstünlük sadece ve sadece takva iledir. Siz her tarafı nasyonalizmin sardığı bir dünyada davet ettiğimiz kardeşliğe nasıl “aynı nakarat” diyebilirsiniz? Onu nerde gördünüz ki aynıdan gayrıdan bahsediyorsunuz?
Müslüman, haklı sebeplere dayalı da olsa Müslüman kardeşiyle üç günden fazla küs duramaz. Ama gel gör ki yüz yıllık küs coğrafyalardan bizarız.
Müslüman kardeşleri yanıbaşında dururken onları bırakıp başka din mensuplarını ve dinsizleri dost edinemez. Çünkü Müslümanın dostu ancak Müslümandır. Gerek fert gerek millet olarak tercihlerini daima din kardeşlerinden yana kullanmak zorundadır. Ama işte Batı taklitçiliği, işte “çağdaş uygarlık düzeyi” diye tutturulan “gavur aşıklığı”, işte hakim olan izmler… Bunlar yanında nasıl İslam kardeşliği yaşayabilir ki siz “aynı nakarat” diyorsunuz? Siz ne gmrdünüz ki?
Günümüz dünyasında beynelmilel platformlarda Müslümanların birbirlerine arka çıkmaları, dünyadaki güç dengeleri bakımından oldukça ehemmiyet arz etmektedir. Bu konuda şu hadis-i şerif pek dikkat çekicidir:
“Müslüman, Müslümanın (din) kardeşidir. Müslüman, Müslümana zulmetmez. Müslüman, Müslümanı başına gelen musibette terk etmez, onu zalimin zulmünde bırakmaz. Müslüman, din kardeşine yardımda bulundukça Allah da ona yardımda bulunur. Kim bir Müslümanın dünya darlığını giderip de sevindirirse Allah da kıyamet gününde onun sıkıntısını giderip mutlu eder. Kim dünyada Müslüman kardeşinin ayıbını örterse Allah da kıyamet gününde onun ayıbını örter."( Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 32.)
Nerde “Birleşmiş İslam Devletleri?”
Din kardeşleri arasındaki ilişkiler konusunda Hucurât Suresi'nde birçok noktaya dikkat çekilmiştir. Onları da burada hatırlatmak yerinde olacaktır:
“Fasık birinin verdiği habere hemen inanılmayıp araştırılmalıdır. Özellikle günümüzde güdümlü haber kaynaklarının bilhassa Müslümanlar hakkında verdikleri haberleri, mutlaka aynı değer ölçülerini paylaşan kaynaklardan tahkik etmek bir vecibe haline gelmiştir.”
“Anlaşmazlığa düşen Müslümanların ve Müslüman grupların araları bulunmalı, hak ve adalet ölçüleri ile aralarında hükmedilmelidir. Haksız olan tarafı, Allah'ın koyduğu sınırlara razı etmek için her türlü çareye başvurulmalıdır. Kardeşlerin araları ıslah edilmelidir.”
“Erkek Müslümanlar diğer erkek Müslümanları, kadınlar da öteki hanım Müslümanları alaya almamalı; onların Allah katında kendilerinden daha kıymetli olabileceklerini hatırdan çıkarmamalıdırlar. Onları çirkin lakaplarla çağırmamalı, haklarında suizanda bulunmamalı, gizli yönlerini, sırlarını araştırmamalı, onları gıybet edip çekiştirmemelidirler.”(Hucurat 49/ 6-12.)
Müslüman, öteki din kardeşlerini kendisinden asla aşağı görmeyecek hatta onları kendi nefsine tercih edecektir. Dualarıyla da din kardeşlerine iyilikler dileyecektir. Zira müminin, din kardeşinin gıyabında yaptığı dua makbuldür. Bütün bunlar Müslümanın, din kardeşlerine eliyle de diliyle de zarar vermemesi gerektiğini, gönlünden de kardeşleri hakkında kötü şeyler geçirmemesi lazım geldiğini göstermektedir. Zaten sevgili Peygamberimiz de bir hadislerinde olgun Müslümanı, öteki Müslümanların, dilinden ve elinden emin olduğu kişi olarak tarif ve tavsif etmiştir.
Müslüman, kendi gücünü, mutluluğunu, devletini, şevketini, izzetini, şerefini din kardeşlerinde bilecek ve bulacaktır. Müslüman, Müslümanın sevincini paylaşacak, elem ve ıstırabına ortak olacaktır. Bir bela, musibet veya zulme uğrayan din kardeşlerine bütün Müslümanların yardımcı olmaları "kardeşlik" gereğidir. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de "O müminler ki haklarına, yurtlarına tecavüz edildiği zaman onlar yardımlaşırlar" buyrulmuştur. (Şuara 26/ 39.)
Peygamber Efendimiz de "Zalim olsun mazlum olsun kardeşine yardım et" buyurmuş; mazluma yardımı anladık ama zalime nasıl yardım ederiz? diye sorulunca da "Onu da zulmünden vazgeçirirsiniz, bu da ona yardımdır" buyurmuştur.(Buhârî, Mezalim 4.)
Bir başka hadis-i şerifte Müslümanların yekdiğerleri üzerindeki hakları şöylece sıralanmıştır: "Karşılaştığında selâm ver. Davet edince icabet et. Nasihat istediğinde nasihat et. Aksırıp ‘elhamdülilah’ deyince ‘yerhamükellah’ diye dua et. Hastalanınca ziyaretine git. Öldüğünde de mezara kadar cenazesini teşyi et!"( Müslim, Selâm 4-6.)
Bütün bunlar göstermektedir ki İslam'da din kardeşliği duygu, düşünce, tavır, elem, keder ve sevinç olarak bütün müminlerin bir tek vücut olması, kendilerini böyle hissetmeleri demektir. Nitekim bu husus hadis-i şeriflerde şöylece açıklanmıştır: "Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve yekdiğerini korumakta tek bir vücut gibidir. Vücudun herhangi bir uzvu rahatsız olursa öteki organları da bu yüzden rahatsız olur ve uykusuz kalır.”( Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66.)
"Müminler birbirlerine karşı, parçaları yekdiğerine kenetli sağlam bina gibidir." (Buhârî, Salât 88, Mezâlim 5; Müslim, Birr 65; Tirmizî, Birr 18.)
Böylesine yakın, sıcak ve samimi bir duyarlılığa sahip olmayan, yani din kardeşlerinin derdini dert edinmeyen, onların meseleleriyle meşgul olmayan, onlardan olma hakkını kaybetmiştir. O halde Müslümanlar, her halükârda ve daima Müslüman kalmaya, Müslümanlarla beraber olmaya, onlara karşı kardeşçe davranmaya mecbur, hatta mahkumdurlar. Çünkü din kardeşliğinden daha güçlü ve kutlu bir başka bağ yoktur. Bu sebeple Müslüman yürekler Müslümanlara karşı daima sevgi ve muhabbetle atmalıdır. Çünkü hayat, ancak din kardeşleriyle birlikte yaşanırsa güzeldir.
Bunlar bilinip bilincine erilmedikçe bu davetimize “aynı nakarat” denilmesi, hem diyenler, hem de bunu bir yerede hak eden denilenler için ayıptır.
Bizim davetimiz bu ayıbın kaldırılması, parçalanmış İslam coğrafyasının kardeşlik tutkalı ile yeniden yapıştırılmasıdır. Var olmamız buna bağlı.