Serdar Arseven

Serdar Arseven

Mustafa Ağabey’e suikast haa!..

Mustafa Ağabey’e suikast haa!..

On yazılık bir “nefes” arası... Ve yine birlikteyiz...
Biz yok iken olan bitene şöyle topluca göz attık...
-Kafkaslarda savaş,
-ABD’nin Montrö’yü şöyle bir delivermesi,
-“367 Sabih”in muvazzaflık döneminde GSM şirketleri lehine ve de “duygusal” sebeplerden dolayı bir takım atraksiyonlarda bulunduğuna dair iddiaların gündemde iyi yer bulması,
-‘çıplak İlahiyatçı” Yaşar Nuri ile “Şahane Danışman” arasındaki “münasebetin” kamuoyuna mal olması,
-Cumhurbaşkanı Gül’ün ısrarlı çağrılarımıza karşılık vererek Erbakan Hoca’yı haksız ev hapsinden kurtarması,
-Erbakan Hoca’nın bu şık harekete aynı şıklıktaki ‘Onlar bizim kardeşlerimizdir, talebelerimizdir’ jestiyle karşılık vermek suretiyle, buzları eritmesi,
-Yeni Genelkurmay Başkanı’mızın, astsubayların maruz kaldıkları haksızlıkları büyük bir açık yüreklilikle dile getirmesi, lakin tam olarak dile getirmemesi...(Subaylar ve astsubaylar niçin ayrı orduevlerine gidiyorlar, ayrı lojmanlarda oturuyorlar, tatil kamplarında niçin ayrımcılık var, vesaire...)
-Başbakan’ın, çevreci geçinen örgütlere yüklenişi,
-Bunu yapan Başbakan’ın, sözde çevrecilere, Koç’un, Alarko’nun “çevre katliamlarına” (Koç için Sarıyer Orman arazisi, Alarko için Alkent 2000- Büyükçekmece su havzası katliamı örneklerini vermekle yetinelim) sessiz kalışları cenahından yüklenmemesinin bir eksiklik olarak göze batmış olması...(Bu örgütler holding katliamlarını niçin önemsemiyorlar acaba?.. Hangisi daha yeşil?.. Doların yeşili mi, orman yeşili mi?!.. Sorgulamak gerekmez mi?..)

Bütün bunlar ve üzerinde durmadıklarım, unuttuklarım filan bir yana...
Yokluğumdaki haberlere baktım da...
En çok...
“Derin ve de Darbeci çete”nin Vakit gazetesini susturmaya matuf planlarının deşifre edilmiş olmasına takıldım...
Bizleri kaçırıp darp edecek, tehditle bazı beyanlarda bulunmaya zorlayacaklarmış!..
Dağıtım araçlarımızı, tesislerimizi havaya uçuracaklarmış!..
Ve de...
Cuma, Beklenen Vakit, Akit, Anadolu’da Vakit camiasının önderi Mustafa Karahasanoğlu ağabeyimizi katledeceklermiş!..
Bunlardan herhangi biri olsa; ve bilhassa sonuncusu olsa hangi kesimler ne gibi duygular içinde bulunurlardı?..
Bunu düşündüm öncelikle...
Şüphesiz; “kartel” tabir ettiğimiz medya gruplarının patronları ile oralardan Vakit’e havlayan “itleri” ve bilhassa da, “dönmeliğiyle övünen it”leri zil takıp oynayacak raddeye gelirlerdi...
Yıllar yılı bu asil millete otomobil diye teneke yığınlarını kakalayan, beyaz eşya diye evsafsız doğu bloğu sacından mamul ürünleri geçirenler, dört köşe...
Kimlerin tekerlerine çomak soktuysak, oyunlarını bozduysak...
Bilinmez;
“Ilımlı” takılan “ezik-büzük takımı” bile, Vakitsizlikten dolayı ne gibi zararlara uğrayacaklarını ve ne büyük bir imkandan mahrum kalacaklarını hesap etmeksizin derdi ki;
“Oh be!..”

Kısa nefes aralığında ağırlıklı olarak bunları düşündüm...
Ve... Hikmet; dağlardaydım,
Kastamonu’nun yaylalarında; aklınıza gelir mi, taaa oralarda Vakit buldum...
Bir araba yanaştı... Torpido gözünün üstünde Vakit duruyordu...
Şoför mahallindeki indi... çeşmeye doğru ilerlerken, bir selam verdi.
Mukabele ettim... Bana doğru bakarken, “Sizi bir yerden tanıyorum ama” dedi...
Saçlarını karıştırdığı elini durdurduğunda...
“Arseven, sen!” diye bağırdı...
Ve koşup boynuma sarıldı...
Israr etti... Ve peşine taktı bizi...
Kalabalık bir “Kastamonulu” grubunun bulunduğu bir başka yaylaya götürdü...
Orada Vakit’i konuştuk...
Bu nasıl bir gazete?..
Niçin bu kadar ilgileniyorlar bizimle?..
Bir başka gazetenin yazarı olsam; dağlardan, yaylalardan bu havayı alabilir miydim?..
Biri, “önder Sav”dan ne haber?” diye soruyor...
(Gırgır, şamata gırla... CHP’nin sırtını yerde görmek, ziyadesiyle şenlendirmiş bizimkileri...)
Diğeri;
“Hasan Karakaya gibi de okkalı giydiren yok...”
“Ali Karahasanoğlu’nun mantığı kuvvetli, avukat değil mi?..”
“Abdurrahim Karakoç’un Vakit’te yayımlanan dörtlüklerini bir kitapta toplayın!..”
İlginç... Yayladayım, oralarda okuyucularım ile spontane bir buluşma...
İzin yapacaktım; gazete konuşuyorum...
Siyasete geliyor laf, Ergenekon’a, yine Vakit’e...
Hep onlar soracak değil ya...
Ben de karşımdaki kitlenin ortak özelliklerini arıyorum...
çoğunluğu, Haziran ortalarında gelip Eylül ortalarına kadar kalan emekliler oluşturuyor...
Birkaç haftalığına “köye” gelen evlatları, damat ve gelinleri, torunları...
Ne güzel;
Genç kuşağın hemen tamamı okumuş...
Okumakta...
Bu çok sevindirici; okumalılar, bu sistemin üniversitesi öz olarak anlamlı değilse de şeklen önemli...
Siyasi eğilimlerini yokladım...
Ağırlıklı olarak “AK Parti” diyorlar...
“Başka kime vereceksin ki” en çok işittiğim cümle...
Deniz Baykal antipatisi, Erdoğan’a çalışıyor...
Hayat pahalılığı özellikle son zamanlarda artmış, iki emekli maaşı bir eve yetmiyormuş, köylü perişanmış... Lâkin, hastaneler epeyce düzelmiş...

Gecenin bir yarısı, yayla yollarından dönerken...
Vakit’i düşündüm... “Farklı gazete, herkes onu diyor: Bir Vakit var, bir de başkaları...”
Bugün de... İzin dönüşünün bu ilk saatlerinde...
Vakit’i... Ve...
çetenin ortadan kaldırmak istediği Mustafa Karahasanoğlu ağabeyi düşünüyorum...
“Ne küçük hesapları var!..”
“Vakit’i bu basit hesapların yıkabileceğini sanıyorlar!..”
Ben yaylalarda onu gördüm, öncesinde de yüzlerce kez görmüştüm:
Vakit ruhu, çok geniş kitlelere mal olmuş...
Ve vazgeçilmez bir ihtiyaç;
Ekmek, su olmuş!..
Suikast planları ise...
Rulo yapıp, münasip yerlerine yerleştirdiğimiz paçavralardan ibaret!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi