Tarihin geçiş devreleri
Hadiste İslam tarihi beş döneme ayrılıyor. Birincisi, nübüvvet dönemi, İkincisi ise nübüvvet veya peygamberlik metodu üzerine hilafet dönemidir. Üçüncüsü ise ısırıcı saltanat veya ümera dönemi. Dördüncüsü cebabire ve decacile dönemi. Beşincisi ise başa dönüş yani peygamberlik ve nübüvvet yöntemi üzerine hilafete geri dönüş. Buna ikinci hilafet dönemi de deniliyor. Birbirine geçen dönemler arasında bazen ara ve geçiş dönemleri olmaktadır. Ara dönemler genellikle alacalı dönemlerdir. Şimdi beşinci dönemin arifesindeki geçiş devresini yaşıyoruz. Peygamberimiz bisetten sonra 23 yıl yaşıyor. Bu aynı zamanda Kur’an nüzül tarihidir. Esbabı nüzüle bağlı veya değil; Kur’an’ın nüzülü ve inişi yaklaşık 23 yılda tamamlanıyor. ‘Bugün dininizi ikmal ettim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim’ ayeti ve benzerleri İslam’ın tekamül ettiğini ve Hazreti Peygamberin misyonunun da kemale erdiğine işaret etmektedir. Bu ve benzeri ayetler Peygamberimizin öte dünyaya irtihallerinin yaklaştığının habercisi olmuştur. Peygamberimiz Veda Hutbesinde öte dünyaya yolculuğunun başlangıcında olduğuna dair duygularını ashabıyla paylaşmıştır. Peygamberimizin çıktığı ebedi yolculuktan sonra Hazreti Ömer’in ifadesiyle tasarlamadan Hazreti Ebubekir’e biat edilmiştir. Nübüvvet dönemiyle peygamberlik yöntemi üzerine birinci hilafet dönemi arasında bir ara dönem yaşanmamıştır. Bu dönem de, Hazreti peygamberimizin haber verdiği gibi 30 yıl sürmüştür ve Hazreti Hasan’ın (R. Anhu) altı aylık hilafetiyle birlikte kapanmıştır.
*
İkinci dönem ile üçüncü dönem arasında bir geçiş dönemi yaşanmıştır. Bu geçiş dönemi Hazreti Hasan’ın uzlaşma gereği çekilmesiyle (amu’l cemaa) Yezid’in saltanata getirilmesi arasındaki dönemi kapsamaktadır. Kısaca bu 19-20 yıllık Emir Muaviye dönemidir. Bu uzunca bir geçiş döneminden sonra ısırıcı saltanat devri başlamıştır. En uzun dönem budur. Bu dönemde İslam’ın getirdiği şura ve hilafet prensibi, fazileti ve farkı ortadan kalkmış ve İslam dünyasındaki siyasi sistem dünyadaki sistemlerle eşitlenmiştir. Bundan dolayı sahabelerin birçoğu yeni dönemi Kayzer ve Kisra dönemi olarak adlandırmıştır. Peygamberimizin siyasetteki sünneti ve anlayışı ve Hazreti Ebubekir’in yolu terk edilmiştir. Elbette Emeviler ve ardından gelenler Hazreti Ebubekir’in yolundan yürümemiş yani peygamberlik metodu üzerine hilafetten sapmıştır. Bununla birlikte, bu uzun ümera veya ısırıcı saltanat devrinde salih kimseler eksik olmamıştır. Emeviler’den Ömer Bin Abdulaziz ve Abbasilerden çok sayıda halife, Nureddin Zengi ve Salahaddin Eyyübi ve Osmanlı padişahlarından en azından bir kısmı bu dönemde ve aynı sistem içinde gelmelerine rağmen iyi ve salih kimseleri temsil ederler. Sistem onları temsil etse de onlar sistemi temsil etmezler. Yalnız hadis diliyle bu dönemin genel anlamda deheni vardır. Mesele biraz karmaşık ve bulanıktır.
*
Üçüncü dönem ile dördüncü dönem arasında da bir geçiş süreci yaşanmıştır. Isırıcı saltanat devri ile cebri saltanat devri arasını bir geçiş süreci ayırmıştır. Üçüncü dönem otoriterler dördüncü dönem ise totaliterler dönemidir. Buna ideolojik işgal dönemi de denebilir. Dördüncü dönem deccallar ve cebbarlar dönemidir. Cebbar ismi ontolojik düzeyde Allah’a aittir. Bu isme veya dalal ismine ayine olanlar ise makbul değildir. Allah ile çekişme halindedir. Cebbar isminin şer’i düzeyde varisleri yoktur. Osmanlı’nın yıkılışını izleyen süreçte kurulan cumhuriyetler siyasette peygamberlik yöntemini takip etmek yerine peygamberlik taslaklarına veya yarı ilah taslaklarına sahne olmuştur. Bundan dolayı bunlara cebbarlar veya deccallar denilmiştir. Said Havva bu dönemin cumhuriyet rejimlerinin kurulmasıyla birlikte başladığını ifade etmektedir. Bundan dolayı otoriter sistemleri temsil eden Mısır’da Kral Faruk veya Irak’ta Kral Faysal gibiler cumhuriyetleri temsil eden Nasır ve Abdulkerim Kasım’dan derece olarak daha az kötüdürler. Isırıcı saltanat ile cebri saltanat arasındaki fark budur. Veya otoriterlik veya totaliterlik farkı budur. Isırıcı saltanattan cebri saltana geçiş veya Osmanlı ile sonrasına geçiş yine ara bir döneme sahne olmaktadır. Bu dönem yaklaşık 15 yıl sürmüştür. İttihatçılar bu ara dönemi temsil etmiştir. Osmanlı’nın çözülmesi ve 10 yıllık iktidardan sonra İttihatçıların devrilmesiyle birlikte, beş yıl da sonraki dönemin yapılanması sürmüştür. Kemalizm ve benzeri rejimlerle birlikte İslam dünyası dördüncü döneme adım atmıştır. Şimdi Birinci Dünya Savaşının yüzüncü yıldönümünde Osmanlı sonrası hayata geçen sistem de gümbürdeyerek yıkılıyor. Bu anlamda Arap Baharı dördüncü dönemin sonunu temsil ediyor. Bununla birlikte, dördüncü dönem ile beşinci dönem arasında yeni bir ara dönemden bahsetmek mümkündür. Bu ara dönem, Arap dünyasında Arap Baharı iken Türkiye’de ise AKP iktidarıdır. Bir Tunuslu’nun rüyasındaki gibi Başbakan Erdoğan beşinci döneme geçişin arifesindeki El Bahi Edgam’ı temsil etmektedir. Ya da tarihi farklı bir dönemin üzerinden Talut dönemini temsil etmektedir. Buna ayrıca, geçiş dönemi veya hazırlık dönemi de denilebilir. Arap Baharının bitişi veya kanlı bir sürece kayması beşinci dönemin kapısında olduğumuzu gösteriyor. Talut döneminden sonra Davud dönemi geliyor. Kur’an buna şöyle parmak basıyor: “‘Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife kıldık. O halde insanlar arasında hak ile hükmet ve hevese uyma, keyfe tabi olma. Yoksa seni Allah’ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah’ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmalarından dolayı çetin bir azap vardır (SAD: 26).” Davud dönemi, İmam Hasan dönemine dönüş ya da ikinci hilafete giriştir. Galiba o sürecin kapısındayız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.