Alınları secdede kalpleri CHP’de
Alınları secdede kalpleri CHP’de
Nasıl anlatacaklar bu hali millete
Kim inanır maskelenmiş yüzlere
Yarın nasıl çıkacaklar mahşere
…………….
Mesele çok net ve soru bir:
-“Alnı secdeli olduğu bilinen taraflar, bugüne kadar CHP ile neden işbirliği yapmadılar?”
Soru iki:
-“Alnı secdelilerin, CHP zihniyetiyle ve birbirleriyle dini ve milli bakımdan ne gibi ortak yönleri vardı da şimdiye kadar böylesine sarmaş dolaş olmadılar?”
Soru üç:
-“Bu ortaklığın neresinde devlet ve millet menfaati, neresinde dini ve milli değerler menfaati, neresinde akıl ve mantık ortaklığı var?”
Daha soruları çoğaltmak mümkün ama toplumumuz “arif” bir millettir, halkımız “Tevhid” üzere bir halktır, dolayısıyla fazla soruya gerek duymaz. Geçelim.
Malum çatıcıların tek ortak yönü var. R. Tayyip Erdoğan düşmanlığı üzerinde süper ittifak halindeler.
Üstelik öyle bir ittifak ki, Erdoğan’a olan düşmanlıkları sebebiyle; kibirlerini, bencilliklerini, birbirlerine karşı olan husumetlerini, bereket (!) kabul etmiş durumdalar.
Sadece Tayyip Bey’e değil, bunlar; Kur’an, Hadis ve İslam tarihinden örnek verenlere de düşmanlar ve haşa ayetlere bile müdahale noktasına gelmiş durumdalar.
Diyelim ki, çok açık bir ayet var ve net anlaşılmakta. “Kur’an böyle söylüyor” dediğinizde; “Bizim için bu ayeti hocamızın nasıl anladığı önemlidir” diyerek, kendilerini kurtulmuşta görüyorlar.
Böyle düşünen ve yaşayan insanların elbet, bir “Tevhid” toplumu olan milletimizle bütünleşmeleri mümkün değildir. Ancak milleti ayrıştıranlarla beraber olabilirler.
………………
Neyse yeri gelmişken rahmetli Ömer Lütfi Mete’nin, “Allahsız Müslümanlık” kitabından “Kalpsiz Tevhid”i nasıl anlattığına bakalım.
“Tevhid gerçeğini anlamak ve yaşamak meselesi, öncelikle Allah’ı tanımaya ve inancı zevk haline dönüştürmeye çalışmak şeklinde temellendirilmelidir.
İslami yaklaşım bu temele oturmadıkça “Tevhid,” sözlük sınırlarına hapsedilmektedir. O zaman da “Tevhid,” bir papağanın dahi öğrenebileceği içi boşaltılmış bir şifreye indirgenmekte ve bilemediğiniz kuru bir zihni benimseyiş şeklinde gerçekleşmektedir.
Sonuçta kişinin bütün varlığına sinmesi gereken ‘birlik’ duygusu, böyle bir ‘Tevhid’ anlayışıyla oluşmamakta ve gelişememektedir.
Bu durum aslında ‘iman’ kavramıyla ilgili klasik; ‘dil ile ikrar, kalp ile tasdik’ tanımına odaklandığımız takdirde, bütün açıklığıyla hissedilebilir.
Dikkatle bakınca günlük yaşantımızda bu tanımın fiilen; ‘dil ile ikrar, beyinle tasdik,’ halini almış bulunduğunu görürüz.
Çoğu insan, ‘kalp ile tasdikten,’ ‘zihni kabul ediş’i anlamaktadır. Hatta biraz daha deştiğimiz de, ‘kalp ile ikrar’ deyiminin, insanlara pek fazla bir şey söylemediğini gözleriz.
Ortalama bir Müslüman bireye sorduğumuzda, ‘burada kalp beyin demek değil midir’ şeklinde bir tepkiyle karşılaşabiliriz.” Evet, kalp beyin değildir.
Ömer Lütfi Mete’nin ruhuna bir Fatiha gönderelim. Okumak isteyenler tabii.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.