Kum torbası
Erdoğan önceki gün vizyon belgesini açıkladı.. Erdoğan “Devlet” tanımını tartışmaya açtı bu arada.. Kendinin “Cumhur”un başı olacağını, yüzünü halka döneceğini açıkladı.
“Cumhur” “halk” demek değil aslında.. “Çoğunluk” demek.. Cumhuriyet bu anlamda, çoğulculuk, demokrasi ise, “halk iktidarı” tanımı ile “çoğunlukçuluk”a gönderme yapar..
Erdoğan, hem demokrasiye, hem de cumhuriyete gönderme yapıyor..
4 hedef koyuyor ortaya. Katılımcı, çoğulcu, şeffaf, insan haklarına saygılı bir hukuk devleti ve refah toplumu, ele güne muhtaç olmayan kalkınmış bir Türkiye..
3. hedef şehirleşme! Taşralı, kenar, altyapısı olmayan, ulaşım sorunları yaşayan bir Türkiye değil, örnek alınacak, maddi ve manevi değerleri ile, kökü mazide olan bir ati disiplini ile, farklı dini, mezhebi, etnik, ideolojik, politik, felsefi ve vicdani kanaat sahiplerinin, farklılıklarına rağmen, barış içinde bir arada yaşadıkları bir hukuk toplumu oluşturma, köyleri ve şehirleri, yeni, öncü ve örnek alınacak yeni bir medeniyetin Medine’si haline getirmek..
Bu vizyon insanları gecekondulardan kurtarıp, beton bloklara taşıyan, TOKİ evlerinden daha ileri bir vizyon.. TOKİ’nin bu anlamda 2023 vizyonu, Mimar Sinan vizyonu olacak demek bu.. TOKİ’ye bu anlamda bir Farabi, bir İbni Haldun dokunuşu yapmak anlamına geliyor..
AK Parti artık, “def-i mazarrat” evresini geçip, “celbi menafi” dönemini başlatıyor sanki. “Havf”ın ağır bastığı bir anlayıştan, “Reca” dönemine geçiyor..
Erdoğan’ın, Çankaya’ya çıkışı, bu anlamda bir milat olacağa benziyor..
Bu süreçte Ekmel beyin rolü, Erdoğan’ın siyasi çalışmaları için, antreman yapmak için kullanacağı bir kum torbasından öte bir anlam taşımasa gerek. Bu da Çatının Erdoğan’a bir ikramı oldu sanki..
Erdoğan’ın hedefinde bölgesel bir güç ve uluslararası bir aktör olma iddiası da var. Örnek alan değil, örnek alınan bir ülke! Dostluğuna güvenilen, düşmanlığından korkulan, aktif denge politikası güden, rekabetçi, caydırıcı, uluslararası sorunlarda aktif tarafsız değil, pasif kalmak değil, adaletten, barıştan, özgürlüklerden yana taraf olan bir Türkiye.. Risk alan, sorumluluk üstlenen, hayallerini gerçekleştirmek için bedel ödemeye hazır, “Hayır” diyebilen, “ben buradayım” diyen bir Türkiye.
Erdoğan “efradına cami, ağyarına mani” bir vizyon ortaya koydu. Hatta biraz icranın içinden gelen biri olarak biraz da fazla detaylandırdı işi.. Ekmel beyin anlatacak fazla ne hayali, ne de hatırası var. Erdoğan ise anlattıkça anlatıyor..
Eğer gerçekten yeni bir Cumhuriyetten söz edilecekse, 10 Ağustos o yeni Cumhuriyetin başlangıcı olacak. Yeni Türkiye, yeni bir Cumhuriyet vaad ediyor..
Eğer Mustafa Kemal’in ilan ettiği Cumhuriyet, 1. Cumhuriyetse, her ne kadar DP, CHP’nin bir planı idi ise ve DP resmi ideoloji çerçevesinde siyaset yapmış olsa da Menderes dönemi 2. Cumhuriyetti, bu dönem 3. Cumhuriyet olacak..
Erdoğan’ın vizyon belgesi yanında Çatı adayının vizyon belgesi çok taşralı, acemice..
Erdoğan adaylığı ile birlikte devlet tanımı üzerinde felsefi bir tartışma da başlatıyor..
Devlet, millet, halk, ulus, yurt, memleket, vatan, düzen, hukuk, rejim, resmi ideoloji, bu çerçevede yeniden tartışılacak.
Yeni dönem, fiili yarı başkanlıktan, gerçek bir yarı başkanlık ve başkanlığa geçiş için bir ara dönem olacak gibi sanki.
12 Eylül anayasası filli yarı başkanlığa izin veriyor. Burada tek sorun, yarı başkanlık sisteminin sadece başkanlık makamının yeniden tanımlanması ile sınırlı olmaması, idari yapılanma ve merkezle yerel arasındaki iş bölümü ve ilişkinin, seçim ve atamanın yeniden tanımlanması gerekiyor.. O zaman bu kadar çok bakana gerek de olamayabilir.. İlk seçimden sonra yeniden ele alınacak anayasa değişikliğinde sanırım en çok bu konu tartışılacak, bu durumda..
İlk kez cumhur, doğrudan kendi başkanını seçiyor.. Bu durum beraberinde daha birçok yeni tartışmayı da beraberinde getirecek.. İktidar ve muhalefet partileri de, seçim sistemi de, siyasi partiler yasası da yeniden şekillenecek. Seçim ittifaklarına da yasal bir çerçeve getirilmesi gerekecek sanırım.. Dindarların devletle ilişkileri de yeniden düzenlenecek kaçınılmaz olarak. Resmi ideolojisini dinleştiren laik ülke garabeti de sona erecek kaçınılmaz olarak.
Devlet, aslında belli bir toprakta yaşayan bir halkın, bir arada yaşama iradesinin esaslarını belirleyen bir hukuk düzeni oluşturması ile ortaya çıkan bir yapıdır. Halk, toprak ve namaz! Burada akıl ve irade sahibi ana unsur halktır.. Şimdiye kadar dayatma yolu ile iktidarı ele geçiren silahlı güçlerin kurdukları yasal düzen içinde idare edildik. Her şey rejimindi. Kutsal olan rejimdi. Şimdi bu yapı değişiyor ve her şeyin hak temelinde halk için olduğu yeni bir düzenin inşasına girişiliyor..
Bu arada Ekmel bey, Mustafa Kemal, İnönü, Bayar’ın mezarlarını ziyaret etti.. Menderes, Türkeş, Muhsin Yazıcıoğlu’nu, bu arada Hacı Bayram’ı henüz ziyaret etmedi sanırım.. Bu durumda “Somuncu Baba”yı da ziyareti gerekir artık.. Mehmet Akif, Ali Fuat Başgil’i de ziyaret etmeyi düşünürler mi acaba..
Sahi, Gazze’de Neonazi Siyonist faşistlerin insanlık dışı saldırıları karşısında majesteleri ne düşünüyorlar acaba, onu da lütfetseler..
Neyse.. Derin devlet, paralel devlet, darbeler, terör, aslında hep bu hayalin gerçek olmasının önündeki engellerdi. Şimdi hayaller gerçek oluyor.. Hayal gerçeğin anasıdır.. Gelinen nokta asırlık makus talihin sonudur.. Bu asırlık acılar, dualar ve toplumsal direnişin sonunda toplumun topyekun çabalarının sonunda elde edilen bir kazanımdır.. Selâm ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.