Seçime Dışımızdan Tepkiler
Bize göre Türkiye hayır ve iyilik yolunda etkili bir adım daha attı. Dindar bir adamı, üstelik açıkça “kişi laik olmaz, devlet laik olur” diyen bir adamı Cumhurbaşkanı seçti. Bir öncesi de böyleydi. İhtimal bundan sonrası da böyle olacak. İnşallah!
Bu cumhuriyet tarihi için bir dönüm noktasıdır. Din adına hiçbir çile çekmemiş, dini bir bütünlük halinde kavramadığı gibi dünü, evvelki günü de bilmez, dolayısıyla sağlıklı değerlendirme yapmaktan mahrum kimi yeni yetmeler bunu anlamaktan aciz olarak “laik devlet kendisine bir başkan seçmiş. Bu da sevinilecek bir şey mi? Hem bizi ne ilgilendirir?” gibi saçma sapan sözler sarfetseler bile biz bu olayı din ve devletin, aziz vatan ve milletin hayrına görerek çok seviniyor ve Allah Teâlâ’nın lütuf ve nimetine şükrediyoruz.
Şimdi buna bazı farklı tepkiler geliyor görüldüğü kadarıyla. Farklı, ayrı, garip ve olumsuz bazı tepkiler…
Bunlardan ikisi bizim inanç ve düşünce yapımızın dışından geliyor. Tamam, onları anlıyoruz. Fakat bir de bizim mahalleden bazı tepkiler geliyor. İşte onları anlamak çok zordur. Zira bize göre söyledikleri ne İslam’ın ölçülerine, ne de aklın ve mantığın ölçülerine sığmıyor. Bu yüzden bizim sevindiklerimize sevinemiyor, hatta o sevinci alaya alarak ya “küfür ve şirk” ile, ya da “oyuna gelmek” veya “kafirlere ajanlık yapmakla” damgalıyorlar.
Şimdi bizim inanç ve düşünce dünyamızın dışından gelen tepkilere bir bakalım; onlara göre “rejim elden gidiyor” ve “hilafete devleti geliyor.” diyorlar. Onlara “göre adım adım şeriata gidiyoruz.”
Biz bu iddiadaki amacı ve kışkırtmayı görüyoruz. Kötü niyeti görüyoruz. İnsanları korkutarak en temel haklara saldırıya cevaz verme gayretini görüyoruz ve bu çirkinliği kınıyoruz, ayıplıyoruz. Bir yandan da “nerde?” diyoruz. “Keşke öyle olsaydı!”…
Merhum Erbakan ve Sayın Erdoğan liderliğindeki dindar/muhafazakar siyasi hareketi hep böyle göstererek resmi sivil zinde güçler ve yargı yoluyla biçmeye kalkıştılar. Bir zamanlar çok başarılı da oldular. Ülke için birinci tehdidin “irtica” olduğuna insanları inandırdılar. “İslam Hakimiyetini” bölücülükten ve terörden daha büyük tehdit gördüler ve “nerde bulunursa ezilmelidir” dediler. Ezdiler de…
Ama artık o devir geçti çok şükür. Şimdi bir gazetenin buna benzer manşeti endişelendirmiyor, korkutmuyor bizi, sadece gülümsetiyor...
Biz de o iddiaları alaya alarak hiç kem küm etmeden kısaca “bize uyar” demiştik. Artık bunu bilerek konuşmalıdırlar.
Bu hak ve hukuk tanımaz azgınların yanında bir parça normal düşünen laikler de var ve onların tepkisi de şu oluyor: “Dindar insanların seçim kazanmalarının bir zararı yok. Nihayet bütün dünyada toplumlar dindarlaşıyor. Buna alışmak lazım. Ama bir şartla: devleti dinden uzak tutmak şartıyla. Yani “laiklik ilkesi korunmak şartıyla” diyorlar. Onların da olmazsa olmaz kırmızı hatları, devletin laik kalmasıdır. İyi ama sonuçta bu da bir dayatma değil midir?
“Evet, dayatmadır” diyorsak, o zaman “demokrasi”. ” insanın özgür iradesinin üstünlüğü”, “seçim” ve “sandıktan çoğunluğun çıkması” nerde kaldı?
Yok, “hayır, dayatma yok” diyorsak, insan iradesine ve hür seçime şart koşma ve gerekirse yok sayma neyin nesidir?
Biz bu her iki gruba da diyoruz ki, yok öyle yağma. Dinimiz sizin elinizde değildir. O ulvî ve ilâhîdir. Onu istediğiniz gibi kesip biçemezsiniz. “Şuraya kadar yaşar, şuradan sonra onu yok sayarsınız” diyemezsiniz. Dinin ilahî olma özelliğini bozamazsınız. Hele kendinizi “üstün insan”, “norm koyan, ilke belirleyen insan” yerine asla koyamaz, özel üstünlük zırhına bürünemezsiniz.
Bir de bizim mahalleden bazı tepkiler vardır. Onları da gelecek yazıya bırakalım mı?