“Çok harcarsan ya harama gider ya da çok emir alırsın!”
ABD’deki “veri merkezi”ni gezerken bir mola verdik…
Refakatçi bayan, sorularımız olursa cevaplayabileceğini söyledi.
Benden “Türk Usulü” bir soru:
“Burada çalışanlar en az kaç para alır?..”
Dedi ki;
“Yeni başlayan bir uzman yılda şöyle böyle 150 bin dolar net alır!..”
-Voooov!..
•
Molanın ardından bahçe taraflarından içeri doğru ilerlerken “otopark” bölümüne takıldı gözüm.
“Türk Usulü” ya; otomobillerin markalarına, modellerine dikkat kesildim.
Çoğu, biz “Türklerin” burun kıvıracağı tip ve modelde arabalar; 98, 99 Toyotalar filan var, “lüks” denilebilecekler azınlıkta.
Otoparkı dolanırken refakatçi bayana sordum:
“Bunlar hademelerin filan arabaları mı?..”
Ne demek istediğimi hemen kavradı.
Gülerek;
“Yok hayır, yılda en az 150 bin dolar kazananların arabaları!” dedi.
“Türk” samimiyeti;
“Sizin araba nasıl?” diye bir soru daha çıkarttım.
“Sıradan” karşılığını verdi…
Ve şöyle devam etti:
“Türkiye temsilciliğinde uzun süre çalıştım. Oradaki durumu biliyorum. Şehir içi kullanım için hiç ihtiyaç olmadığı halde gayet şık, pahalı, yüksek modelli arabaları tercih ediyorlar. Burada çalışan ise ihtiyaca göre araba alır. Adam evinden işine, işinden evine gidecekse niçin pahalı bir arabaya ihtiyaç duysun? Parayı niçin öyle bir şeye bağlasın? Niçin daha yüksek vergi ve bakım yüküne katlansın?.. Çok geliyor diye çok harcamak zorunda değilsin ki… Arabanın lüksüne yatıracağı parayı borsaya, gayrimenkule yatırıyor adam. Daha akıllıca değil mi?..”
•
Doğrusu para pul işlerinden fazla anladığımız yok da…
İyi gözlemciyizdir.
Ankara’da yılda ortalama 15 bin dolar kazanabilen, yani ABD’deki veri merkezinde yeni işe başlayan bir adamın onda biri kadar kazanabilen memurlarla memurelerin ‘çalıştıkları’ (!) binaların otoparklarına bir göz atın…
Ne muazzam arabalar göreceksiniz!..
Öyle, sıradan araba yok gibi.
Diyorum ki;
-Çoluk, çocuk, kira, eğitim…
Bin türlü ihtiyaç kalemi varken ve maaşlar da malûm durumlardayken, bu sefahat.
•
Memur takımının işi yine iyi; karı koca asgari ücret civarı çalışıp da “otomobil kredisi”ne giren var!..
Bin altı yüz liraya (ayda 700 dolara mı denk geliyor ne!) çalışan bir “kardeşim” geçenlerde tam 2 bin 500 liralık cep telefonunu çaldırmış!..
Bana dert yandı.
Bir şeyler diyecektim vazgeçtim!..
•
Yakın çevreden evlenenler oluyor, Allah mesut etsin.
Babaları işçi, işçi emeklisi, vesaire…
Bakıyorum; “yeni evlilerin” her malzemesi en “kaliteli”sinden daha doğrusu en pahalısından, tam tekmil…
Gelin - damat, “Bir kere evleniyoruz, en iyisi olsun!” kafasında.
Baba ile konuşuyorum;
“Bir sürü borca girdik!” diyor;
“Hepsini en iyisinden almasan olmaz! Ele güne karşı ayıp olur!..”
•
Adamcağız, 40 sene evvel bir döşek-bir tencere, kurmuş yuvasını…
Sonra, zamanla, çalışarak eksiğini gediğini tamamlamış…
“Şimdi” der ki;
“Gençler her bir şeyleri en iyisinden olsun ve her bir şeyleri tam olsun istiyor!”
“Babam sağ olsun!”
•
Ankara’da “toplanma” mekânlarına uğruyorum ara sıra, mecburiyet gibi bir şey…
Bir hesap ödüyorlar; iki çay, iki kahve yüz kağıt!..
¥
Dedik ki yıllarca;
“Dün dünde kaldı cancağazım/ Bugün yeni şeyler söylemek lâzım!”
Dedik de…
Dünü fazla mı unuttuk ne!..
Bir vakitler “köy”lere gidilirdi, köyler unutulmazdı.
Terk edilmezdi.
Şimdi…
Deniz, kum, güneş…
“Açığı” da “kapalısı” da…
Yapış yapış sıcakta gönlünce tatil yap; paran yoksa taksitle!..
•
Pahalı yaşamlar…
Çok pahalı…
Çok lüks…
Bir lüks ki…
Yüzde 80’i taksitle…
Ve krediyle!..
•
Sosyal medyaya “Çok harcarsan ya harama gider ya da çok emir alırsın!” diye bir cümle atmıştım dün.
Yazarlarımızdan Faruk Köse kardeşim anında cevap göndermiş:
“Serdar, güzel bir söz; ‘Çok harcarsan ya harama gider ya da çok emir alırsın!.’ Bu sözün 50 yıl sonra atasözü olabilir!”
•
“50 yıl sonra!..”
Aman, “lüks bir mezarda” olmayalım da 50 yıl sonra!..