Dünyanın yeni hasta adamı
Siyahların durumu hukuk ve resmiyette iyileştirildi ama gerçekte statüleri ferdi esaretten kurumsal esarete geçti. Değişen sadece şekil. Muhteva ise aynı. Onun ötesinde eskiden beyaz adam siyahların sadece bedenini esir ediyordu. Şimdi ruhunu da esir aldı. İki de bir patlak veren olaylar kurumsal esarete tepkiyi ortaya koyuyor. Ağustos başlarında (2014) yine böylesine bir olay yaşadık. Amerikalılar yaşadı, dünya ise seyretti. ABD’nin St.Louis kentine bağlı Ferguson kasabasında 18 yaşındaki siyahi gencin hunharca polis kurşunuyla öldürülmesi sonrasında başlayan isyan büyüdü. ABD’nin gizlediği ayıplarına tercüman oldu. Ferguson’da olayları takip eden iki gazetecinin gözaltına alınma şekli, bölgede yaşayan siyahileri isyan ettirdi. Bazı eylemciler diz üstü yere çökerek polise isyan etti ve “Beni de vur” diye bağırdı. Bu slogan bu insanların yaşama sevinçlerinin kursaklarında kaldığını gösteriyor. Göstericilerden bazıları kendi ülkesinde parya ve esir muamelesine çarptırıldıklarını söyledi. ABD’de siyahlar ve renkliler kazan kaldırdı. Demokrat Parti tabanı Obama idaresinde bile bu şekilde ayrıma maruz kalıyor. Bu da gösteriyor ki, Obama kurumsal yanlışlığı düzeltmekte başarısız veya en azından çaresiz. Kurulu düzen onu da esir almış vaziyette. İşe bakın! O halkını polisin vahşetinden kurtaramıyor ama Iraklıları IŞİD vahşetinden kurtarmak için Babil’e sefere çıktı! Ayrımcılık resmen kaldırılsa da içtimai seviyede sürüyor. Resmi seviyede kaldırılsa da siyasi olarak devam ediyor. ABD’de 2012 yılında da, Florida’da Trayvon Martin isimli siyahi genç, bir güvenlik görevlisi tarafından öldürülmüştü. Olayla ilgili davada George Zimmerman adlı görevlinin cinayetten suçsuz bulunması, ülke çapında büyük infiale ve karışıklığa yol açmış, ırk ayrımcılığı ve sivil haklara dair tartışmalar yeniden alevlendirmişti.
•
ABD zamanla fırsatlar ülkesinden kâbuslar ülkesine dönmüştür. Kaynaştırma potası (melting pot) ayrıştırma kazanına dönüşmüş durumda. Vahşi Batı bir zamanlar fırsatlar ülkesi olarak anılır ve tanınırdı. İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya sermayesinin ve beyinlerinin akın ettiği kıtaya ve dünya cennetine dönüşmüştür. Şimdi ise azgınlığın dibe vurmuş halini yaşıyor ve fırsatlar ülkesinin yerinde yeller esiyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası ve özellikle Soğuk Savaş sonrasında İslam dünyasıyla İsrail lehine ve kendi çıkarları ve sömürgecilik dürtüleri namına sıcak savaşa girmesi rüyanın sonunu getirdi. Hayali ve rüyası olanların ülkesiydi. Martin Luther King bir hayalim var diyordu. Malcolm X yani Malik Şahbaz’ın da rüyaları vardı. Bu hayaller ve rüyalar söndürüldü. Ülke, rüyaları solan ülke haline geldi. Lanet geri döndü. Ağlayanın malının gülene faydası olmazmış. Beyaz adamın yükü ve görevi gereği, önce beyaz adam Kızılderilileri soykırıma uğrattı ve yerlerinden yurtlarından sürdü. Ardından Afrika’dan milyonlarca serf getirdi. Serfler ve köle işçilerle birlikte ABD sadece yeni kıtayı değil aynı zamanda dünyayı sömürü ağına dönüştürdü. Elde ettiği refah seviyesini ve adaletsizliği sürdürmek ve korumak için vahşileştikçe vahşileşti. Doruğu korumak kolay değildi. Sürekli olarak başka halkları ezmesi ve başına vurup ekmeğini alması gerekirdi. Başkalarını yutarak büyüdü. Bunu yaptı ama sonunda kendi ruhunu zehirledi.
•
İngiltere’den sonra Ortadoğu’yu bataklık yaptı ve bu bataklığa girdi bir daha çıkamıyor. Galiba İsrail ile birlikte buradan ölüsü çıkacak. ABD sonunda dünyanın hasta adamı haline geldi. Özgürlükler ülkesi köleler, rüyalar ülkesi kâbuslar ülkesine döndü. Bunun nedeni, dünya lezzetlerine batmaktır. Hedonist toplum mide ve uçkuruna iman eden ahmak toplumdur. Bundan dolayı da ABD’ye bu tarz sıfatlar yakıştırılmıştır. ABD için bazı sıfatlar üretilmiştir. Bunlardan birisi ‘çirkin Amerikalı’ anlamında ‘ugly’ ifadesidir. Güç insanı çirkinleştirir. Amerikalıyı da güç çirkinleştirmiş ve sıfatını negatife çekmiştir. Güç insanı bozar, mutlak güç ise mutlak bozar. ABD sokak ortasında herkesin birbirini vurduğu bir ülkeye dönmüştür. Teksas genelleşmiştir. ABD her yıl bir Gezi Parkı vakasına uyanmaktadır. Bununla birlikte onu kendi Gezileri değil başkalarının Gezileri ilgilendirmektedir. Amerikalıların bir başka özellikleri aptallıklarıyla anılmalarıdır. Aptal Amerikalılar/ Stupid Americans ifadesi bu kavram tortularından birisidir. George Walker Bush moron tabiatlı yani kıt zekalı bir adam olarak tanınıyordu. Sırdaşları da öyledir. Moron adamın takımı da moronlar takımı haline gelmiştir. İrlanda asıllı Amerikalı aktör, film yapımcısı Michael Moore’un Bush ekibi için kullandığı “Aptal Beyaz Adamlar” (Stupid White Men) ifadesi de bir gerçeğe tekabül etmektedir. Aptallık bulaşıcıdır. Körle yatan şaşı kalkar misali bu sıfat Obama’ya da fazlasıyla sirayet etmiştir. ABD İslam’la savaşa gireli beri mutluluğunu yitirmiştir. Dana Milbank isimli The Washington Post yazarı son bir kamuoyu yoklaması veya anket sonuçlarına değiniyor. Verilerini paylaşıyor (http://www.washingtonpost.com/ opinions/dana-milbank-americans-optimism-is-dying/2014/08/12/f81808d8-224c-11e4-8593-da634b334390_story.html ) 12 Ağustos tarihli (2014) yazısında ABD rüyasının solduğuna işaret ediyor. Artık Amerikan halkı da ülkelerinin geleceğinden umudunu kesmiş. En çok umutsuz olanlar da Neocon çekirdeğin içinden çıktığı Cumhuriyetçi kabuk. ‘Amerikan iyimserliği ölüyor/Americans optimism is dying’ başlıklı yazısında Milbank, rüyalar ülkesi ABD’de iyimserliğin ve umudun yerini kötümserliğe ve çöküntüye bıraktığını yazıyor. İçeride Amerikan rüyası solsa da dışarıda hâlâ bu rüyaya kendini kaptıranlar var. Onlar Süleyman cinlerine benziyorlar. Bu rüyadan geç uyanacaklar. ABD gün batımını yaşıyor. Vahşi Batı’da gün batıyor. Beter olsunlar! Belki onlar çökerken altlarından mazlumlar çıkar. Tevrat ve Zebur ve Kur’an’da yazıldığı gibi arza salihler/iyiler varis olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.