Beşir Atalay’ın Kabine Dışı Kalışı ve Necdet Özel’in Mesajı!
Türkiye, geçtiğimiz hafta ‘birbiriyle ilişkili’ olduğunu düşündüğüm iki ciddi olayı birden yaşadı: İlki “Açılımların Efendisi” Beşir Atalay’ın yeni Hükümette kabine dışı bırakılması ve Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in 30 Ağustos’ta Zafer Bayramı resepsiyonunda basına verdiği flash beyanlar…
Beşir Atalay’ın terörist heykeli rezilliği ve terör örgütünün misilleme olarak polislerimizi şehit etmesi sonrası yaşanılanların sorumluluğunu ilginç hamlelerle başından savmaya çalışırken “İmralı ve HDP ile her şeyi görüşüyoruz gerekirse, Kandil ile PKK’nın Avrupa kanadıyla da görüşürüz...” şeklinde yaptığı “başına buyruk” açıklamalar, TSK’de ciddi bir rahatsızlık yarattı.
Neticede; ardı ardına özrü kabahatinden büyük açıklamalar yapmaya başlayan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı ve diğer bürokratik ve siyasi eliti avucunun içinde tutuyormuş algısını besleyen onlarca tavır, davranış ve beyanlara imza atan, Çözüm Süreci ile alakalı kamuoyundan saklanacak derecede yolunda gitmeyen olumsuzlukları ve başarısızlıkları ucuz bahanelere yükleme kolaycılığı iyice kabak tadı veren ve hem kendisini hem de partiyi yıpratmaya başlayan Beşir Atalay, “akıllı bir hamleyle” Kabine dışı bırakıldı. Her ne kadar “Kendime has sebeplerimden dolayı Başbakanımızdan affımı istemiştim. Onlar da anlayış gösterdiler sağ olsunlar…” şeklinde zevahiri kurtarmaya çalışsa da, aslında “Açılımların Efendisi” Beşir Atalay” tenzil-i rütbeye uğradı!
Bundan sonra gerek Çözüm Süreci’nin gerekse Davutoğlu performansı ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki “uyum”dan sorumlu kabine üyesi Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan olacaktır. “Bunları konuşmak çözüm sürecini tıkar", "Bunlardan bahsetmek çözüm sürecini engeller" gibi cümlelerle hakkında konuşulmasının sınırlandırıldığı ve “Çözüm Sürecini baltalamak isteyenler işi “ denilerek yaşanılan her kriz ve başarısızlığın faturasının çıkarıldığı “acil çıkış kapısı”na dönen Çözüm Süreci ile ilgili olarak “farklı” ve “şeffaf” bir rota izleyecektir diye düşünüyorum. En azından Çözüm Süreci’ni siyasi sorumluluğu olmadığı için “dilediği gibi yürüten” bürokratik elitin ortaya çıkardığı "Devlet" ile alakalı ciddi bir problem alanlarıyla ciddi ciddi uğraşır ve Devlet nedir? Ne değildir? Devlet ne yaparsa devlettir? Neleri yapmazsa Devlet olmaktan çıkar? Sorularına uygulamalarıyla “doğru” cevaplar verir şeklinde hüsn-ü zan besliyorum…
***
Öte yandan 30 Ağustos resepsiyonuna katılan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in çözüm sürecine ilişkin olarak, "Kırmızı çizgilerimiz aşıldığında gereken cevabı veririz" diye konuşması, akabinde ve detayında “Hükümet terörün silahsız çözüleceğini söyledi ama yol haritasını bize vermedi, bizde basından öğreniyoruz. Keşke görüşümüz sorulsaydı...” beyanı ise kurumlar arası çatışmanın geldiği noktanın ve Çözüm Süreci’nin ülkeyi getirdiği vahim noktanın alametidir.
Genelkurmay Başkanının bu çıkışını, “ordunun ve kamuoyunun gazını almak için üstü kapalı sahte çıkışlar” başlığı altında ele alan değerlendirmelere katılmıyorum.
Geçen hafta kaleme aldığım Hamdolsun ‘Çözülme Süreci’ Çok İyi Gidiyor! başlıklı yazımda da 7 maddede özetlediğim Çözüm Sürecinin geldiği ve ülkeyi sürüklediği nokta, en çok TSK mensubu muvazzaf ve emekli tüm askerleri etkiliyor ve refüze ediyor. PKK'nın Doğu ve Güneydoğu’da bazı yerleri kurtarılmış bölge ilan etmesi, bu bölgelerde devletmiş gibi yol kesip kontrol yapması, kendi askerinin kendi topraklarında kafasını kalekollardan dışarı çıkaramaz olması, meşru müdafaa durumunda dahi çözüm süreci zarar görmesin diye gemlenmesi, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni lafla icraatı tutarsız olan insanların görev yaptığı inandırıcılığı ve güvenilirliği tartışılan bir kurum haline getirmiştir.
Haliyle bundan en çok zararı gören de, “yeter artık” moduna giren de; süreçle alakalı olarak kurumlar arası koordinasyonsuzluğu da “görüşümüz alınmadı” itirafı ile ortaya koyan ve sanki “eli kolu bağlanmış” bir Genelkurmay Başkanı ve TSK algısıyla baş başa kalanlardır!
Hülasa,
1-) Apo-MİT müzakere sürecinde, terörü bitirme bahanesiyle eşkıya ile masaya oturtulan devlet, ilk golü masaya oturarak yedi! İkinci golü ise “masaya oturuyorsan masada açılan başlıkları sorun olarak kabul ediyor ve bu sorunları başka güçlerin denetimine açmış oluyorsun” ilkesi gereğince yedi!
Dünyanın her yerinde müzakere kuralıdır: Masada açılan başlıklar “sorun” olarak kabul edilmiş sayılır ve çözüme kavuşturulmadan bir daha kapatılamaz! Çözüm Süreci adı verilen Apo-MİT Müzakere Süreci “zararın neresinden dönersen kârdır diyerek” denilerek akamete uğrasa ve sonuca gidilemese de, kaybeden Türkiye Devleti olacaktır. Zaten bu süreci yöneten siyasi ve bürokratik kadrolara dokunulmazlık veren MİT Yasası bu yüzden çıkartılmıştır!
2- ) Bu ülkede seçilmiş iktidarın yani sivil otoritenin tayin ettiği kırmızı çizgiler ile atadığı sivil ve askeri bürokrasinin belirlediği milli güvenlik konseptleri ve tehdit kategorileri arasında ciddi “uyumsuzluk” ve “düzensizlik” vardır.
3-) Hükümet icrada olabilir lakin karar almada tek unsur değildir. Ülke güvenliği ile alakalı olarak, Hükümetin mutlak kontrolü altında olan ve bu ülkenin güvenlik ihtiyaçlarına ve tehdit algılamalarına göre görev yapan Türk Silahlı Kuvvetleri de yürütmenin içerisinde yer alan etkin istişari kurul ve kurumlardan biridir. Necdet Özel verdiği çarpıcı beyanla, Milli Güvenlik Kurulu içerisinde bilgilendirme ve bilgi alma, bunun neticesinde bir istikamet tayin etme sürecinde “oyun dışında bırakıldığını” itiraf etmiş oluyor. Bu durum müthiş bir “Devlet Sorunu”nun da gsötergesidir.
4-) Öte yandan, ülke meseleleriyle alakalı sorunlarını dile getirmesi gereken hukuki bir yapı olan MGK’da bu işleri konuşma fırsatı bulamadığı anlaşılmış olan asker, MGK’da bu işi çözmesi gerekirken basın önünde bu işi çözmek zorunda kalmış, bir başka açıdan “sorumsuzluk” örneği sergilemiştir!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.