Stratejik zihniyet dönemi
Yeni Türkiye’nin yenliklerinden birisi de ilk defa darbelerle kesilen ‘kalkınma planları’ yerine darbeleri tarih yapan ‘kalkınma planları’na geçişi başlatması oldu. 2023, 2071 gibi hedefler tavandan tabana stratejik bir zihniyeti inşâ ediyor. Yeni dönemde “Türk gibi başlamak” tabiri de artık anlam değiştirmek zorunda… Ahmet Davutoğlu hükümetinin en önemli katkılarından birisi bu olacaktır kanaatindeyim. Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 12 yıllık mesaisi çoğunlukla şerleri def etmekle geçti; menfaatleri celp edecek inşâ-yoğun dönem yeni başlayacak...
Gücün unsurlarına ne kadar sahip olursanız olun ‘stratejik bir zihniyet’ bu unsurları yönetmiyorsa avantaj gibi görünen her şey dezavantaj olur. Çünkü meşru ve istikrarlı bir siyasi iradenin gücü stratejik zihniyete ve stratejik planlamaya sahip olmasından geçer.
Son yıllarda günlük, anlık yaşamaya alıştı/rıldı/k biraz da. Bazen de zorlandık. Seçim dönemleri, geçiş devreleri, değişim vakitleri biraz böyledir; birkaç hamle ötesini görmez insan yahut muhatabının birkaç gün evvelini görmek istemez, son durumuna göre değerlendirme yapar. Gezi ve 17-25 Aralık süreçleri ise toplumsal ‘kısmî felç’ yaşadığımız, tüm planlamaları rafa kaldırdığımız dönemlerdi. Bu süreçlerin faillerinin cürümlerinin affedilmezliği biraz da buradan kaynaklanıyor. Ülkenin istikbalini çalıyor çünkü bu tür süreçler…
Eğitimden şehirciliğe, sivil toplumdan medyaya, siyasetten ekonomiye (belki son on yıldır ekonomi bu konuda en sağlam yanımız), diplomasiden sanat çalışmalarına kadar stratejik bir zihniyetle hareket edilmediği müddetçe başarı hayal olur. Stratejik bir zihniyet yoksa tepki, refleks, reaksiyon icraatın kendisi olur. Bu tür icraat ise manipülatiftir; orijinal ve planlı değildir. Enerjiyi, gücü, sermayeyi sömürür!
Bölgesel ve küresel bir aktör olmak isteyen, mazlumları himaye etmeyi hedefleyen, yeni bir medeniyet inşâsında öncü olmayı arzu eden bir Türkiye’nin uzun vadeli ve gerçekçi planlamalar olmadan bu hedeflerine ulaşması imkânsız.
Vesayetle mücadelede önemli mesafeler alan Türkiye’nin stratejik zihniyetini besleyecek kaynaklar ise maalesef çok ama çok az ve hayli verimsiz. Düşünce kuruluşları, üniversiteler, araştırma merkezleri, enstitüler ülke mutfağına ve karar alma mekanizmalarına dişe dokunur katkılar sunamıyorlar henüz.
Türkiye’nin etrafındaki ateş çemberiyle ilgili doyurucu bir rapor okudunuz mu hiç? Suriye, Irak, İran, Pakistan uzmanlarımız kimler? Asırlarca birlikte yaşadığımız; acıyı ve sevinci paylaştığımız Balkanlarla ilgili kaç enstitümüz var? Ortadoğu Yıllığı çıkıyor bir süredir Sakarya Üniversitesi’nde. Hiç Balkan Yıllığı, Kafkasya Yıllığı, Afrika Yıllığı biliyor musunuz yayımlanan? Bildiğiniz bir Kudüs tarihi var mı? Suriye’yi tanıyabileceğimiz kaç eser var kitapçılarda? Elçilerimiz bulundukları ülkelerin dillerini biliyorlar mı? Arapça günlük gazetemiz var mı? İngilizce, Fransızca televizyon kanalımız var mı? Kaç Afrika uzmanımız var? Savaşlar içindeyiz ve barış inşa etmek istiyoruz? Kaç barış enstitümüz ve vakfımız var?
Sorular çok. Tüm bu sorulara cevaplar hazırlayacak olan ve stratejik zihniyeti inşa edip besleyecek yegâne aktörler ise saha bilgisini doğru analizle harmanlayacak kurum ve kuruluşlar ve bunları çalıştıracak olan beşeri sermaye…
Stratejik zihniyet döneminin kodlarını iyi yazmak ve popülist olmayan adımları ferasetle atmak lazım. Yoksa her biri ‘tarihi’ olan seçimlerle ömrümüz geçer gider. Küresel güç olma hayallerimizle baş başa kalırız Allah korusun…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.