Sakalın Bireysel Toplumsal Önemi 2
Sakal üzerine söylenmiş bir sürü atasözlerimiz ve deyimlerimiz var. Biz bunların çoğunu yazdık ama buraya yer darlığından alamıyoruz.
Bu atasözleri ve deyimlerimiz üzerinde düşündüğümüz zaman sakalın kişisel olduğu kadar ictimai hayat üzerindeki derin tesirlerini de rahatlıkla görebiliriz. Hiç şüphesiz bireysel olduğu kadar toplumsal anlayışı, sosyal psikolojiyi, eğitim ve terbiyemizi derinden etkileyen bir olgudur sakal.
Sakal hep büyüklüğü, yaşlılığı, olgunluğu, erdemliliği, bilgiyi, tecrübeyi, saygınlığı, söz dinlemeyi, af ve müsamahayı, yakınlığı, düşünce ve ifadeyi, dostluk ve teklifsizliği, ince fikir ve kibar eleştiriyi, birlikte yaşamanın gereğini… vurgular.
Bu yüzden bütün insan toplumlarında fıtrat gereği erkeklerin sakallı olması çok tabiidir. İnsanlar, Allah Teâlâ’nın bahşettiği bu güzelliği çok değişik biçimde kullana gelmişlerdir tarih boyunca. Bu aynı zamanda bir haktır. Bu hakkı engellemek, insan hak ve hürriyetlerine bir saldırı, onun kişiliğine indirilen bir darbedir. Aklı başında hiç bir insan bu acı darbeyi kabullenemez, rıza ile karşılayamaz.
Fakat bu tabiilik ve fıtrattan da öte, belki temelde bu fıtrat bir gerekçe, bir temel ölçü alınarak diyebiliriz ki, sakalın İslam Toplumlarında dinden kaynaklanan daha başka ve büyük bir ehemmiyeti vardır. İleride buna dair bilgiler sunulacaktır. Ancak bununla birlikte bu güzellik yaşana yaşana artık Müslüman bir cemiyette dînî olmanın yanında bir de örf ve adet olarak sakal, başka toplumlara nazaran daha bir yaygınlık kazanmıştır. Hatta giderek Müslüman erkekler için şahsiyetin bir parçası olarak değerlendirilmiş ve bir özgürlük timsali olmuştur.
İsmail Yalçın’ın da dikkat çektiği gibi sakal bırakma emrinin benzeri diğer emirlerden farklı algılanmasında sakalın İslâm coğrafyasındaki toplumsal anlamının katkısı vardır. Bu yüzden öteden beri birçok toplumda mûtat şekilde uzatılmış sakal bilgelik, saygınlık, heybet ve vakar gibi olumlu niteliklerin işareti olarak düşünülmüştür.
Hz. Peygamber’in (sav) söz ve uygulamalarına toptan ve kapsamlı olarak bakıldığında saç sakal ve benzeri konulardaki tavrının temizlik, estetik görünüm ve cinsiyet farklarının gözetilmesini amaçladığı görülür. Bunun yanında müslümanların kendine has kimliklerinin ecnebilerden gelebilecek olumsuz etkilere karşı korunmasına özel bir önem atfetmesi de vardır. Hiç şüphesiz Peygamberimizin yeni oluşturduğu toplumda eski âdetlerden İslâm inanç ve ilkelerine ters düşmeyenleri olduğu gibi veya bazı değişikliklerle koruduğu, bu çerçevede sakal bırakma geleneğini de çekidüzen vererek devam ettirdiği anlaşılmaktadır.
Tarih boyunca toplumların etkileşim içinde bulunduğu, baskın kültürlerin diğerlerini etkilediği ve iletişimin yaygınlaşması ile bu etkileşimin yoğunlaştığı yadsınmaz bir gerçektir. Günümüzde özellikle de Batı dünyasında yaşayan gayri müslimler kend, din ve inançlarından kopuk, seküler bir hayat yaşamaktadırlar.
Bu açıdan şimdi Müslümanları bekleyen tehlike, yabancı bir dinden ziyade, yabancı bir yaşam tarzının onları da dinden uzaklaştırması ve din dışı, laik, seküler bir hayata sürüklemesidir. Bu açıdan bakıldığında Batıda bugün sakal bırakma veya terketme konusunda ortak bir tutum bulunmadığını görürüz. Bu toplumlarda sakalını bırakan, iyice uzatan veya kökten kesenler, bunu dini amaç ya da kaygılardan değil, daha çok bireysel tercih veya toplumsal beğeni güdüsü ile gerçekleştirmektedirler.
Bize göre bu da az aşağıda göreceğimiz “Kafirlere Muhalefet Emri” ile birlikte düşünüp değerlendireceğimiz yeni bir durumdur.
Bu yüzden bizim toplumumuzda sakalına karşı çıkılan bir insan, bunu din açısından tepkiyle karşılamakla birlikte, aynı zamanda bunu cinsiyetine, şahsiyetine, özgürlüğüne de bir saldırı olarak anlamış ve tepkisini bu ölçüde büyütmüştür.
12 Eylül darbesinde sakalını kesmek zorunda kalan akrabalarımdan Sümerbank işçisi Dursun Terazi Beyin olayı anlatırken yaşadığı halet-i ruhiyeyi hala unutamam. Ya sakalını kesmek için odaya girip de kapıları kapatışını, ağlayarak tıraş olduğundan ötürü bir sakalı saatlerce kesemeyişini, karısına ve çocuklarına karşı utanmamak için odadan çıkamayışını, sürekli ağlayarak içeride fazla kalışını merak eden ailesinin manzarayı görünce kendisini tutamayarak hıçkırıklara boğulmasını… nasıl anlatabiliriz ki. Ya da anlatmak için kullandığımız kelimeler ve cümleler, bu utancı yaşayan o horlanmış, aşağılanmış, ezilmiş, hukuku çiğnenmiş insanın yaşadıkları, hissedip duydukları yanında ne olabilir ki?
İşte bu yüzden sizi bir kampanyaya davet ediyorum. Nedir mi?
Gelecek yazıda inşallah.