Sorumluluk bilinci
Gelişmişliğin kriterleri bilim dünyasını domine eden yani baskılayan ve yöneten tarafından üretilir. Bu değerlerin global düzeyde uygulanıyor olması için de avantajları kadar dezavantajları da içerir. Batı çıkışlı değerler sistemini dominant sistem olarak ele alırsak mesela, onun ürettiği değerler küresel anlamda sınırlar ötesine aktarılır, uygulanır, uygulanması beklenir, olmazsa da karşılığı çeşitli şekillerde verilir. Muhatap ya yalnızlaştırılır, ya ihtar verilir ve kınanır veya daha sert uyarı şekilleri uygulanır. Eğer ki söz konusu olan insanlığın hayrına Kur’anî ifadeyle “güzel” bir şey ise ne ala. İyi ve hayrın kimlerin vesilesi ile geldiği değildir önemli olan, yeter ki fesadı yayanlardan olmayalım ve onlara çanak tutmayalım. Dezavantajlara gelince, bir tek kaynaktan çıkışla üretilen değer sistemleri insanlığın tamamına empoze edildiğinde o kaynak dışındaki kaynaklara fırsat vermez, insanlığa nefes aldırmaz, resmen boğar. Reel siyaset sistemi bu şekilde işler…
Vatandaşlarının hayat standartlarını muasır medeniyetler seviyesine çıkartmak için uğraşan çabalayan bir rejimin havasını soluyoruz bu ülkede. Bunu da güya, onyıllardır süregelen taklitçilik babında hüner geliştirdiğimiz bir katı batılılaşma projesi ile yapıyoruz. Kısa yoldan yani siber dünya dilinde “short cut” yaparak sular seller gibi ezberleyip içimize sindirmekle gerçekleştiriyoruz. Veya öyle zannediyoruz. Eğriye eğri doğruya doğru, Batı diye tek bir homojen yapıdan söz etmek doğru olmasa da varsayalım ki öyle, şunu söylemekte beis yok: Batının demokratik yönetim sistemlerinde vatandaşı önceleyen, devlet aparatını onlara hizmetkar eden bir yapı oturtulmuştur. Eksikleri çoktur bu sistemin, kötü tarafları da çoktur ancak bizdeki sistemlere mukayese edildiğinde yine de daha insandan yanadır. Düşününüz, İslam ülkelerinde mi daha çok yolsuzluk vardır, batı ülkelerinde mi… Retorik bir soru bu sadece… Bu bahsettiğimiz yapı içerisinde şeffaflık ve hesap verilirlik özelliğinde bir sisteme sahip olmak sandığa gidip mesela cumhurbaşkanı, başkan, başbakan, parlamento vesaire seçmek kadar önemlidir.
Önemlidir, zira birincinin işlerliği olmadıkça ikincinin olmasının bir anlamı olmayacaktır. Devlet makinesinin bütün bileşenleri sonuç itibariyle halka hizmet etmek üzerinden kendilerini meşrulaştırırlar. Halk olmazsa onlar da olamaz. Halk memnun değilse onlar da başarılı sayılamaz.
Tabii bu söylediklerim, halkı ile bütünleşmiş, onlardan ayrı tahayyül edilemeyecek sistemler için geçerlidir. Yoksa, kendi kendine bir değer biçen, nev’i şahsına münhasır bir kendinden menkul değer ile halkından kopuk ve fakat çoğu zaman da halkına rağmen varlıklarını sürdüren devlet aparatından böyle bir şey beklenemez.
Şimdi düşünelim, bu hafta gelişen asansör faciası, bundan bir süre önce yüreklere düşen Soma acısı, bir batılı devlet aparatının sınırları içinde olsaydı sonuç ne olurdu? Kimler hesap verirdi, kimler muaf tutulurdu?
Bu tür facialar, batı demokrasilerinde otorite tarafından nasıl ele alınıyor? Sorumluluk nasıl paylaşılıyor, bu paylaşım hangi meşru temellere dayandırılıyor? Her kaotik ortamda olabileceği gibi herkes birbirini mi suçluyor, yoksa daha hiç parmakla kimseye işaret etmeye gerek kalmadan, sorumlu veya “en” sorumlu ve “sorunlu” gönüllü olarak mı öne çıkıyor.
Öyle veya böyle, beğeniriz veya beğenmeyiz adalet sistemini böylece oturtmuş bir çok gelişmiş ülke. Hep batı dedik ama aslında Doğuda da var benzerleri ve hatta alası. Bakınız Japonya. Sanki bizi es geçmiş, atlamış bu duyarlılık haritada…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.