Suçlara kalkan olan oruç
01 Eylül Pazartesi günü sabah saat 04 sıralarında İstanbulu gök yüzünden seyretmek mümkün olsa İstanbul ve bütün illerimiz, ilçelerimiz ve köylerimizin pencerelerinden dışarıya nur saçılır gibi ışık huzmelerinin yayıldığı görülür ve ülke papatya tarlasına döner.
Davullar, nefsimiz ve şeytanımız üzerine seferberlik ilan eder gibi çalacaklar.
Nefsimizin hoşlandığı şeylerin bizi esir almadığını, çayın, sigaranın, yemeğin, şehvetin esiri olmadığımızı, yalnız ve yalnız Allah’ın kulu olduğumuzu ortaya koymak ve bunu yedi iklimi cihana duyurmak üzere çalacaklar.
O gün Sahur yemeğiyle birlikte sabır taşını yutacağız.
Ekonomik ambargo tehdidi ile bizi yıldırmaya çalışanlara "Biz kendi helâl kazancımızın bile esiri değiliz. Biz senede bir ay kendimize ambargo uyguluyoruz.
Bizi korkutamazsınız.
"Dokuz günlük yiyeceğini bir günde tüketenler için geçerli olan tehdidiniz bize geçerli değildir." mesajını vereceğiz.
O gün, hasta ve misafir olmayan, ergenlik çağına gelmiş, aklı başındaki insanlarımızın yüzde doksanı oruç tutacak.
Milli birliğimizi sağlayacak olan şeyin bu olduğu dünyaya ilan edilecek.
Hiçbir parti, vakıf, dernek, kurum veya kuruluş bu birliği sağlayamamıştır.
Birlik ve beraberlikten dem vuran herkes, kendisinin aklının gölgesinde toplanılmasını teklif ettiğinden, birlik ve beraberlikten bahsedenin sayısı çoğaldıkça ayrılıklar da çoğalmakta.
Okulda öğretmen "Susun" dedikten sonra yeni bir gürültü başlar; her öğrenci "Susun" der ve öğrenci sayısınca yeni gürültü çıkar. Onun içindir ki bizim fıkıh kitaplarımızda "Hatip, minberde konuşurken konuşan birine "Sus" demeyeceksin" der.
Ramazan ayını değerli hale getiren, bu ayda nazil olan Kur’an-ı Kerimdir. çokça, kana kana okuyalım. Bir tefsirden de manasını öğrenelim.
Ramazanla birlikte ekonomiye de bir canlılık gelir.
Yiyecek maddeleri köylerden şehirlere akın ederken, paralar da zenginlerin kasalarından, fakirlerin keselerine doğru akın eder. Zekat, sadaka, fitre, fidye adı altında fakirlere verilenler, trilyonları geçer. Zengini seven sistem, milyonlarca fakirin hakkını elli kişiye verse de Müslümanlar hakkıyla vermeseler de yine de yardım etmeye çalışırlar.
Toplu eğitimden geçerler. İstanbul’u düşünün, akşam saat 19.40 olmuş.
Sofra önünüzde, eşiniz ve çocuklarınız yanınızda veya değil, yemek sizin alın terinizle kazanılmış ama el uzatamıyorsunuz.
On milyon insanın kulağı seste. Minareden veya radyodan veya televizyondan gelecek bir sesi bekliyor. Allahü Ekber sesini bekliyor.
Dünyada hiç bir güç, on milyon insanı, aynı anda bir işe başlatamaz.
Bir ay kendi yemeğini bile yememe eğitiminden geçen Müslümanlar on bir ayda başkalarının malına el uzatmama eğitimini tatbiki olarak tamamlarlar.
Hortumlama, çalma, gasp, soygun, zimmet gibi suçları önlemek istiyorsak bu milletin çocuklarını Allah’ın dininden uzaklaştırmayalım.
Bir ay boyunca sahur vaktinden gün batışına kadar, kendi eşine bile uçkur çözmeme eğitiminden geçen bu insanlar diğer on bir ayda da başkalarının namusuna uçkur çözmezler.
Bir karakol amirine sordum: "Hangi gün ve aylarda suç işleme oranı azalır?" demiştim. "Günlerden Cuma günü, aylardan Ramazan ayı, en az suç işlenen zamanlar" diye cevap vermişti. Biz bütün günlerin ve ayların hakkının verilmesini istiyoruz.
Sevgili peygamberimiz, "es-Savmü cünnetün/Oruç kalkandır" buyurmuş. (Buhari, Sahih, hadis no 7054)
Bütün ayları, Muharrem ayı yapmak isteyenlere fırsat vermeyelim.