Dost ve Düşman Olmada kafa Karışıklığı 3
Amerika, Avrupa, İsrail’de yaşayan kafirlerle ilişkilerimiz, Kur’an açısından açıkça biçimlendirilmiştir. Ama ya kendi ırkımızdan, ülkemizden, komşu ülkeden olan ırkdaşlarımızla, vatandaşlarımızla, ideolojidaşlarımızla ilişkiler? Mesela komünistlerle, sosyalistlerle, laikçilerle, batıcılarla, PKK, PYD, IŞİD ve benzeri gruplarla bir Müslümanın sevgi ve yergi, destek ve köstek ilişkileri nasıl olmalıdır?
İşte burada Müslümanların kafası çok karışık. Çünkü İslam yeterince bilinmiyor. İman zayıflığı da o ölçüde etkiliyor insanı. Sonra İslam karşıtı düşünce ve ideolojiler, sistemler devreye giriyor. Tarafgirlik, meşrepçilik, cemaatçilik, ırkçılık, ulusalcılık gibi deli duygular devreye giriyor.
Öyle olunca bir de bakıyorsunuz ki bizim Müslüman, İsrail ve ABD ile, Siyonizm ile, karanlık güçlerle, yabancı istihbarat ile kol kola vatanı ve milleti için çalışan adamlara hala sahip çıkıyor. Ya da şuradaki teröriste sahip çıkıyor. Ne imiş? Aynı ırktanmış! İşte cehalet. İşte imanın kaybolduğu veya kaybolmaya doğru sürüklendiği nokta… Örnekleri çoğaltabiliriz. Bunlar yaşanan acı gerçekler.
Müslüman olduğumuzu iddia ediyorsak, iyi ve kötüyü İslam ile belirlediğimiz gibi, dost ve düşman anlayışımızı dahi İslam ile belirlemeliyiz.
Bu yüzden sevgi ve yergimizi bir kere daha eleştiriye tabi tutarak ilkelerimizi iyi tespit etmeli, korumalıyız. Bu konudaki vaziyetimizi iyi muhasebe etmeliyiz zaman zaman.
Çünkü dinimiz sevgimize de yergimize de bir kaide ve kural koymuş, bizi bu ilkelerle sorumlu tutmuştur. Allah Teala Kur-an’ı Kerim’in bir çok yerinde müminlerin birbirlerini “veli” edinmelerini farz kılmıştır. Bu müminin imanının bir gereği ve akidesinin bir zorunluluğudur.
Allah Teala şöyle buyurmuştur;
“Mü’min erkeklerle mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler.” (Tevbe Suresi / 71. Ayet)
“Sizin veliniz (dost, yardımcı ve destekçiniz) ancak Allah, O’nun Rasulü, rukü ediciler olarak namaz kılan ve ezekatı veren mü’minlerdir.” (Mâide Suresi / 55. Ayet)
“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz.”(Hucurat 10.)
Kan, ırk, soy, sop, dil, renk ve vatan gibi bağlar, hakiki bağ olan iman bağı ile zıtlaştıklarında, çeliştiklerinde kopuverirler. Normalde bunlar hiçbir değer ifade etmez değillerdir. Her birinin kendi içinde veya birbirlerine karşı bir değeri vardır. Ama mesele bu değerler ile din ters düştüğünde başlar.
Allah'ın sancağı ile nefsaniyetin, hevanın, şeytanın veya tağutun sancağı arasında fiîlî bir düşmanlık yoksa sayılan bu bağları birlikte görmek mümkündür. Ne olacak, İslam hakimiyeti altında barış içinde yan yana yaşayabilirler. Taraftarları arasında bir savaşın olmadığı sıralarda müşrik olan ana babaya, akraba ve sair insanlara iyi davranmak dinimizde emredilen bir davranıştır.
Evet, asıl mesele aralarında mücadele, sürtüşme, düşmanlık ve savaş varsa bu durumda dananın kuyruğu kopar. O zaman ya iman bağı kalır, ya küfür. İşte bu hakikate binaen Ebu Ubeyde Bedir savaşında babasını öldürmüştü. Ebu Bekir Sıddık oğlu Abdurrahman'ı öldürmeye kalkışmıştı. Mus'ab bin Umeyr kardeşi Ubeyd bin Umeyr'i öldürmüştü. Hz. Ömer, Hz. Hamza, Hz. Ali, Ubeyde ve Haris yakınlarını ve akrabalarını öldürmüşlerdi. Kan ve yakınlık bağlarından soyutlanarak din ve inanç bağına sarılmışlardı. İşte bu Allah'ın ölçüsünde değerlerin yükselebileceği en yüksek noktaydı.
Yüzü kara olsun artık dün de bugün de bu ilkelere ters düşen ırkçılığın…
Konuyu biraz daha açalım mı?