Hakikatin kayıp halkası
Kamuoyu oluşturma ve kampanya açma imkanlarımız sınırlı. Bunu organize olmuş güçler ve yapılar becerebiliyor. Biz ise ülke ve insan olarak organize değiliz. Yahudilerin gücü organize olmalarından geliyor. Bu onlara kamuoyu oluşturma ve kampanya açma gücü veriyor. Aslında potansiyelimiz var. Lakin bu imkânları seferber edip kuvveden fiile çıkartamıyoruz. Mesele azlık meselesi değil. Organize olamama meselesidir. Bunun nedeni de vehen/gevşeklik hali yaşamamızdır. Vehen haline peltelenme hali diyebiliriz. Bir âyet aslında bunun panzehirini gösteriyor: ‘Eğer gerçekten mümin iseniz en üstün sizsiniz.” Bu âyetin başında da gevşemeyin buyruluyor. Demek ki peltelenmenin panzehiri imandır. Demek ki iman noktasında sıkıntımız var. Çokluk olduğumuz halde en altta olmamızın vehenden başka bir izahı yok. Vehen veya peltelenme halini üzerimizden atmak için yapmamız geren imanın içini doldurmamızdır. Böylece üzerimize ekilmiş ölü toprağından sıyrılabiliniz. Dünyayı kaybetme korkusunun yerine ahreti kazanma duygusunu ikame edebilirsek sahabeler nesli gibi aziz ve payidar oluruz. Hazreti Ebubekir (R.Anhu) şöyle buyurmuştur: Allah yolunda kim cihadı terk ederse Allah tarafından zillete terk edilir ve yüzüstü bırakılır. Elimizde kamuoyu oluşturma araçları ve kampanya açma imkanları olmazsa haklı iken haksız duruma düşeriz. Sadece bu araçların edinilmesi de yetmez. Vizyon ve misyon da olmalıdır. Net hedef olmadan net görüş olamaz. Hedefleriniz bulanıksa Tih Çölü’nde yürüyorsunuz demektir.
•
Batılılar Suriye meselesini Kobani ve Malula meselesine yani azınlıklara indirgediler. Zaten Obama da, Suriye’den gelen Suriyeli bir Hıristiyan azınlık heyeti huzurunda; gıyaben Esat’ı ‘çoğunluğun katili ve azınlıkların hamisi’ olarak selamlamıştır. Esat ile Obama madalyonun iki yüzüdür. Başlarda inanamayarak, bu kadar vahşeti Beşşar Esat’ın mı işlediğini soruyorduk. Aynı şekilde İslam dünyasına yönelik ballı sözler ve Esat’ın meşruiyetini kaybettiğini ifade ettikten sonra karşımızdaki bu kadar duyarsız kişinin Obama olup olmadığını merak ediyoruz. Elbette merakımız zail oldu. Karşımızdakiler onlardan başkası değil. Mazlumların kanı üzerinde satranç oynuyorlar. Esat ile Obama birlikte çoğunluğun katili olmalarına rağmen Türkiye’yi azınlıkların düşmanı olarak takdim etmeye çalışıyorlar. Burada gerçek karartılıyor. Bu karartılan alanda da hakikatin kayıp halkası duruyor. Firavunların sihirbazları mesabesinde olan basını kullanarak istediklerini gizliyor, istediklerini de öne çıkartıyorlar. Gerçeklere karartma uygularken sahteleri büyütüyorlar. Eskilerin ifadesiyle habbeyi kubbe, kubbeyi de habbe yapıyorlar. Suriye konusunda kılını kıpırdatmayan bütün dünya, Aynu’l Arab (Kobani) üzerinden Türkiye’yi günah keçisi yapıyor. Kobani üzerinden iki unsur taşlanıyor. Bunlardan birisi baykuş olarak takdim edilen IŞİD, günah keçisi olarak da Türkiye. Halbuki Temmuz ayı ortalarında veya Haziran ayı sıralarında (2014) Bağdat’ta iktidar koltuğunda oturan Nuri Maliki, Mesut Barzani’yi iki dönemin kötülerine arka çıkmakla suçlamıştı. Baasçılara da, teröristlere de kol kanat germekle, kucak açmakla itham etti. Çok geçmeden Maliki’nin, Barzani’nin ortağı ilan ettiği IŞİD’ciler Erbil’e saldırdılar ve Mesut Barzani de varlığını Amerikan taarruzları sayesinde kurtarabildi. Şimdi ise Nuri Maliki’nin halefi Haydar İbadi Jeo Biden ile bir olup IŞİD hamisi olarak Türkiye ve Körfez ülkelerini suçluyor.
•
Washington Post ‘Muvazaa hattındaki ABD, suçu Türkiye’ye atıyor’ başlıklı başmakalesinde ilk defa kayıp halkanın peşine düşerek gerçeğe ulaşıyor. Obama’nın Kobani konusunda topu ve suçu Türkiye’ye atarken ve alarm zilleri çalarken; ‘Obama, Suriye’de Esat tarafından 200 bin kişinin öldürüldüğünü ne çabuk unuttu’ diye bir hatırlatma yapıyor. Dergi yazısını şöyle sürdürüyor: “Türkiye’dekine benzer, ABD, Meksika sınırında böyle bir facia ile karşılaşsa kapılarına 4 milyon kişi yığılırdı. Bütün zumlar planlı olarak Kobani’ye tutulurken, Suriyeli ismi meçhul çocuklar gün geçmiyor ki Esat’ın varil bombalarının kurbanları olmasınlar. Acıyla can vermesinler! Obama IŞİD’e kilitlenirken Esat’a geçiş vizesi veriyor. Teorik olarak ABD tarafından desteklenmesi gereken ılımlı Suriyeli muhaliflerin kontrol ettiği bölgeler gece-gündüz Esat ateşiyle vuruluyor. Şimdi bu ılımlı muhalifler ABD tarafından hedeflerinden saptırılıyor. Esat’ı bırakarak yan çatışma olan IŞİD’e yönlendiriliyor ve odaklandırılıyorlar. Muhaliflerin gerçek düşmanları olarak gördüğü Esat, ABD tarafından düşman olarak kayda değer görülmüyor. Obama ile Erdoğan arasındaki çatlağın temelinde bu farklı iki vizyon yatıyor. Uçuşa yasak veya güvenli bölge muhalifleri rahatlatacak ve onun ötesinde kısmen de olsa toparlanmalarına vesile olacaktır. Ayrıca önceden ilan edilen Amerikan hedeflerine uygun bir adım olacaktır. Bununla birlikte Obama, Esat’ı hedef almadığı gibi muhalifleri rahatlatacak böyle bir adım atmaya da yanaşmıyor. ..”
Washington Post bizim yazacağımızı yazmış ya da hükümet aleyhtarı basının görmediklerini kaleme almış: “Her zaman olduğu gibi Beyaz Saray gerçek manada devrimcilere yardım etmiyor. Savsaklıyor. Nede olsa kolayını bulmuş; suçu Türklerin üzerine yıkıyor…” Vurun abalıya! Biz ise haksız olduğu halde sadece gücünden dolayı ABD’nin veya Obama’nın suçlarını omuzlayacak mıyız? Üzücü olan Türkiye’deki muhaliflerin de Beyaz Saray ile birlikte aynı yaydan ok atmaları ve aynı pencereden bakmalarıdır. Şimdi realpolitiği ihmalle suçluyorlar. Obama yanında dursaydık da bu defa ahlaksızlıkla suçlayacaklardı. Muhalefete uzak duran, Allah’a yakın olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.