Camilerimiz işlevsizleştirildi
Bol bol cami yapıyoruz…
Allah biliyor ya, niyetimiz halis: Halis niyetle süsleyip püslüyoruz. “Beytullah” (Allah’ın evi) dediğimiz caminin, kendi evlerimizden daha gösterişli olması için çabalıyor, hiçbir masraftan kaçınmıyoruz.
Ama inşa ettiğimiz camilerin “estetik” ve “işlev” açısından iki önemli eksiği var: Camiler sayıca artıyor, ancak git gide işlevini kaybediyor.
Nihayet tek işleve hapsoldu: Sadece namaz kılınıyor!
Hâlbuki eskiden camiler sadece namazgâh değil, aynı zamanda “Yaşam Merkezleri”ydi: İnsanlar camilerin etrafında yoğunlaşır, hayat şenlenip renklenirdi…
Zaten büyük camiler, “külliye” dediğimiz, her türlü ihtiyaca cevap verecek şekilde tasarlanmıştı.
Merkezde cami…
Bir tarafında darüşşifa (hastane ve tıp fakültesi)…
Bir tarafında sübyan mektebi (ilkokul)…
Bir tarafında medrese (üniversite)…
Bir tarafında imaret (fakirlerin ücretsiz yiyip içtikleri yer)…
Bir tarafında hamam (temizlik ve su medeniyetinin bir parçası)…
Bir tarafında han (otel) yahut kervansaray (büyük otel)…
Bir tarafında türbeler (hayatla ölümün iç içe girdiği yerler)…
Bir tarafında kütüphane…
Bir tarafında tekke, zaviye, dergâh...
Bir tarafında kıraathane (hem okuma evi, hem de kahvehane)…
Bir tarafında bedesten (değerli kumaşlar, mücevherler ve buna benzerin satıldığı üstü kapalı çarşı)…
Çevresinde ise bakkal, manav, terzi, bakırcı, berber, ayakkabıcı esnafı…
Anlayacağınız, şimdiki AVM’lerin işlevini, geçmişte camiler görüyordu.
Alışveriş ihtiyacı camilerin çevresindeki dükkânlardan karşılanıyordu…
Yıkanıp temizlenmek için camiin yanındaki hamam tercih ediliyordu…
Kitap okuma ihtiyacı cami kütüphanesinden karşılanıyordu…
Mektup-dilekçe yazdırmak ya da elindeki yazma kitabı çoğalttırmak isteyen, camilerin çevresine dizilen hattatlardan yardım alıyordu…
Eski camilerin fonksiyonlarını şöyle özetleyebiliriz…
İbadethâne: Başta namaz olma üzere, toplu veya kişisel ibadetlerin yapıldığı yer…
İstirahathâne: Dolaşmaktan yorulan insanların mola verip dinlendiği, hatta namaz vaktine kadar uyuduğu yer…
Sohbethane ve Muhabbethane: Mahallenin sorunları camide görüşülür, caminin sohbethânesinde halk sohbetleri olurdu…
Adres: İnsanlar bir birlerine camide randevu verir, “Öğle namazında filan camide buluşalım” derlerdi. Yol tarif ederken de camiyi merkez alırlardı: “Filan caminin köşesinden sağa dön, falan camii geç, soldaki sokağa gir…” (Şimdi aynı işlevi alışveriş merkezleri görüyor)…
Nikâh Sarayı: Nikâh camilerde kıyılır, bu da resmi ve dini nikâh anlamına gelirdi…
Yaygın Eğitim Kurumu: Her direğin altında bir müderris (profesör) ders yapar, medrese talebelerinin yanı sıra halk da bu derslerden yararlanırdı. Böylece, camiler aracılığıyla “yaygın eğitim” sağlanırdı…
İstişare Merkezi: Sorunlar camiye taşınır, imam ve cemaatle istişare yapılır, çözüm üretilirdi…
Kültür Merkezi: Büyük camilerde, her namaz öncesi mutlaka va’z-u nasihat olur, konular genellikle hayatın içinden seçilirdi…
Sergi Salonu: Kubbeler ve duvarlar müthiş bir estetik anlayışla inşa edildiği içinseyrine doyum olmaz, her duvar anlamlı bir tabloya dönüşüp kendini dikkatli gözlerin önünde sergilerdi…
Öyle ki, sanat ve estetikten anlayan müdavimler, camide mümkün olduğu kadar fazla kalır, zamanın büyük kısmını orada geçirmeye bayılırlardı.
İnsanlar sadece namaz kılmaya değil, aynı zamanda “yaşamaya” ve “seyretmeye” de giderlerdi.
Son zamanlarındaki çalışmalarını ve konuşmalarını ilgiyle takip ettiğimiz Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Mehmet Görmez hocamız, belki bu konuyu dikkate alır ve camilerimize eski misyonlarını tekrar kazandıracak bir çalışma başlatabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.