Profesörün general olmayanı Mehmed Âkif’e karşı!(1)
İstanbul’da bir toplantıda idim. Sessize aldığım telefonumdan ısrarla aranınca kısa bir fasıla verip, dışarıya çıktım... O gün bir gazetede Mehmed Âkif’le ilgili yalan yanlış bilgilere dayanan karalayıcı bir yazı yayınlanmış. Vatandaş haklı olarak bu edebe mugayir neşriyattan rahatsız olmuş. Bize de Mehmet Âkif Araştırmaları Merkezi’nden aldığı bilgilerle ulaşmış... Gazetenin adı geçince mesele anlaşıldı...
•
Hafızamız zayıftır... Bundan 15 sene önce Askerî bir akademinin ders yılı açılışında bir profesör-general Mehmed Âkif’e, onun eserlerine, dolayısıyla düşünce ve iman arkaplanına saldırdı. Şimdi bu prof. generalin adı unutuldu fakat, yapmak istediği şeyi bugün yapanlar çıkıyor. Neydi yapmak istediği: Milletin değerine saldırmak, o değeri itibarsızlaştırarak kendi değerli bulduğunu öne çıkarmak...
O değersiz unvanlı ve yüksek rütbeli Mehmed Âkif’e saldırdı, onu millet nezdinde karalamak istedi, fakat bu hücum ters tepti. Millet Mehmed Âkif’e ve onun iman ve düşünce arkaplanına sahip çıktı. Mehmed Âkif gibi bir âbide şahsiyete yapılan saldırı, millete yapılmıştır. Bunu yapanlar ya şöhret için yapar, veya kendi büyük addettiği kişileri yüceltmek için. Ya da değerlerimizi yıkmayı hedefleyen bir beşinci kol faaliyeti sözkonusudur.
Şöhret budalalarına söyleyeceğimiz bir şey yok, ne kadar çabalasalar, Âkif’in büyüklüğüne nisbet edilebilecek bir cirmleri olamaz: Topuğa gelmez çayar/Deniz ile savaş eder!
Ya “benim büyüğüm, benim hizbimin görüşleri” diyenler? En iyisi oralara girmeyelim. Kimin ne olduğu, kimin kime ve neye hizmet ettiği bahsini yaşadığımız dönemlerden örneklemeyelim! Türkiye’nin her yerinden sesimize ses verenler çıkabilir!
Bu efendi de profesörmüş! Unvan cehaleti ortadan kaldırmıyor. Bir mevzu üzerinde yazacaksan, asgariden bir kaç temel metni okuyacaksın, dâvan sakat olsa bile doğru bilgilere dayanarak ortaya koyacaksın. Demek ki, dâvan sakat olursa, hırs gözünü bürür, uydur kaydır malûmatla ahkâm kesersin.
Mehmed Âkif, cami derslerinden “biraz” dinî kültür edinmiş! Âkif dinî kültürünün Fatih müderrislerinden olan babasından ve onun arkadaşlarından olduğunu beyan ediyor. Ey ona uluorta saldıran, sen dinî kültürünü nereden aldın? Halife Abdülhamid’in müderrislerinden mi?
Edirne’den tanıdığı Talat Paşa vasıtasıyla İttihatçı olmuş! Mehmed Âkif’in Talat’la Edirne’de bir hususiyeti olduğunu ima ediyorsun, neye dayanarak? Âkif’in kısa süren İttihatçılığı yakın arkadaşı Fatin Hoca’nın delaletiyledir. Orada bile “ben Cemiyet’in emri bilmarufuna uyarım” diyerek yemin metnini değiştirilmesini sağlamıştır. İttihatçıların yaptıklarını gördükten sonra, bir daha dönüp o tarafa bakmamıştır. Hatta Talat Bey Dahiliye Nazırı iken bir adamını gönderiyor. Adam nazırın selâmından sonra “yazılarında o kadar ileri gitmemesini rica ettiğini” söylüyor. Mehmed Âkif’in cevabı şu olmuştur: “Nazırına söyle, kendilerini düzeltsinler! Bu gidiş devam ettiği müddetçe bizi susturamazlar. Gidin nazırınıza söyleyin ben bu fasulye aşını yemeye razı olduktan sonra kimseden korkmam...”
Ben bu profesöre “rejimin, kemalizmin kulu” desem, bunu nasıl karşılar? Veya orduda albay olarak hizmet etmiş bir büyüğüne “kemalizmin neferi” desem? Şiddetle itiraz eder. Fakat, haricen bakılırsa, onun sistem içinde yer alması, unvan kazanması böyle bir sözü haklı kılar.
Onun Âkif’e isnadı bundan daha sefildir: Teşkilat-ı Mahsusa ajanı imiş!
Şimdi hepsi toprağın altında bulunan Teşkilat-ı Mahsusa mensuplarının en alt seviyede vazife görenlerinin bile bu efendiden daha fazla dinlerine, milletlerine, vatanlarına hizmet ettiklerini söyleyebiliriz. Kaldı ki, bu efendi daha “ajan”ın ne demek olduğunu bilmiyor, yahut da biliyor da, kendi kimin neyin ajanı olduğunu bildiği için, Âkif’i de aynı sahaya çekmek istiyor!
(Devamı yarın)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.