İmralı: Cezaevi mi, Teröristbaşı’nın karargâhı mı?
Geçenlerde sosyal medya üzerinden Adalet Bakanlığı’na “İmralı cezaevi, gerçekten cezaevi mi, yoksa Teröristbaşı Apo’nun PKK’yı yönettiği karargâhı mı?” diye sordum. Cevap alamadım tabiî. Belki haberdar olamamışlardır diye konuyu buraya taşıyorum. Sahi, İmralı’daki cezaevi, Apo’nun PKK’yı yönettiği karargâhı mı?
Önce Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, “Öcalan’ın şartlarında iyileştirme yapabiliriz” dedi. Bunu İçişleri Bakanı Efkan Ala, “çözüme katkı sağlayacaksa adımları atarız” diyerek destekledi. Önceki gün Başbakan Davutoğlu’nun himayesinde toplanan Akil Adamlar Heyeti’nin, “çözüm süreci”ne dair “10 maddelik liste”sinde Teröristbaşı Apo’nun “cezaevi şartlarının iyileştirilmesi”, “çalışmalarını yürütecek bir sekreterya kurulması” ve “görüşme çeşitliliği sağlanması” talepleri yerini aldı.
Tüm bunların, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tanımlamasıyla, “ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm olmuş olan bir insan” için istendiğine dikkat edin.
Ankara bunlarla uğraşırken, Güneyimizde altımız oyuluyor da “yetkililer”in uumrunda değil (gibi davranıyor). Zira biz Teröristbaşı’nı geleceğin “PKK Kürdistanı”na Başkan olarak hazırlamakla meşgulken, “stratejik müttefik”imiz ABD, işte o “PKK Kürdistanı”nı kurmak için ne gerekiyorsa yapıyor. Zira duyuyoruz ki PYD/PKK ile ABD arısındaki görüşmeler iki yıldır devam ediyormuş ve ABD, terör örgütü PKK’nın Suriye şubesi olan PYD ile “istihbarat” paylaşıyormuş. Bunu bizzat ABD Dışişleri Bakanlığı açıklıyor.
Sadece istihbarat paylaşımı da değil. Şimdi “ABD, IŞİD bahanesiyle PYD’ye, haliyle PKK’ya silah verme konusu üzerinde duruyor”muş. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Marie Harf, PYD’ye de silah sağlayıp sağlamayacağına ilişkin soruya, “bu konuyu düşündüğümüz ya da göz ardı ettiğimiz gibi bir söyleme girmeyeceğim ama bu hali hazırda yapmakta olduğumuz bir şey değil” dese de, kazın ayağı öyle değil. Gerçi bu sözlerden, doğrudan doğruya “bugün vermiyoruz, ama silah verme seçeneğinden uzak değiliz” anlamı da çıkıyor. Ancak, fiiliyatta bu anlamın yerini bulduğu da bir gerçek. Zira ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın açıkladığına göre ABD, Kobani’ye, yani PYD’ye, yani PKK’ya “silah, askeri mühimmat ve tıbbi yardım” ulaştırıyormuş. Demek ki Dışişleri sözcü yardımcısının “bakacağız” türünden açıklaması, “baktık, silah veriyoruz” şeklinde pratize edilmiş bile. Öyle ya, PYD PKK’nın Suriye şubesi olduğuna göre, PYD’ye silah vermek, doğrudan “ABD’nin terör örgütü listesindeki PKK”ya silah vermektir.
Yani stratejik ortağımız ABD, ülkemizi bölmeye çalışan ve onbinlerce can, yüzmilyarlarca mal kaybına yol açan terör örgütü PKK’ya silah vererek, yarın öbür gün Türkiye’ye karşı daha güçlü bir “askeri unsur” oluşturmakta. Bu askeri unsur için, son zamanlarda “terör örgütü” tabirini bıraktığını, “IŞİD’e karşı savaşan unsur” ifadesini kullandığını da hatırlatırım.
Hal böyleyken İmralı’daki güvenli karargâhtan PKK’yı yöneten Teröristbaşı, sizce Türkiye’nin birlik ve beraberliği için mi çalışır, yoksa zaman kazanıp ayrışmayı kotaracak güven ve meşruiyete kavuşmak için mi?
Bu köşenin müdavimleri bilir. “PKK meşrulaştırılacak” demiştim. İşte şu anda üzerinde çalışılan konu bu. ABD’nin, PKK’nın Suriye şubesi ile yakın temasta olduğunu biliyoruz. Şimdi, ABD’ye rağmen adım atamayacak olan Irak yönetimi, birden bire “PKK hamiliği”ne soyundu. Sanki kendisi de bir terör örgütü değilmiş gibi, Irak, “PKK terörizmle mücadele ediyor” diyerek Ankara’yı, PKK’yı vurmaması konusunda uyardı. Hatta Irak Başbakanı, Ankara’nın, PKK’nın Irak topraklarından çıkarılması talebini reddettiğini açıkladı. Bir adım daha atılarak, bir milletvekili, Irak hükümetinden “PKK’yı ‘terörist örgütler’ listesinden çıkarması”nı istedi.
Madem ABD, IŞİD saldırısına karşı iki yıldır PYD/PKK ile görüşüp onları hazırlıyor, IŞİD’in Kobani saldırısının bir ABD projesi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Gördüğünüz üzere küresel habis güçler, İsrail’e hizmet edecek ve “müslüman Kürt halkını gayriislami bir mekanizmaya hapsedecek Büyük Kürdistan” için adım adım ilerliyor.
Şimdi tekrar İmralı’ya dönelim. Tüm bunlar olup biterken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Herhalde kalkıp özel villa tahsis edilecek hâl yok” sözlerinin mürekkebi kurumadan haber patlayıverdi. Hürriyet’in manşetine göre, Teröristbaşı’nın İmralı’da 1999’da ilk tutulduğu bölüm restore edilmiş. Hatta İmralı heyeti, adaya yaptığı 5’inci ziyarette Öcalan ile birlikte inşaatta incelemelerde bulunmuş. Evet, ağırlaştırılmış müebbetten yatan bir terör örgütü lideri, kendisi için hazırlanan yerin inşaatını denetlemiş, istediği gibi bir yaşam merkezi hazırlatıp ve oraya taşınmış. Birbirine geçiş yapılabilen bir yatak odası, bir çalışma odası, banyo ve küçük bir de bahçesi varmış. Yani, aslında Teröristbaşı için küçük bir malikane hazırlanmış. Hatta, yakın gelecekte adanın diğer ucundaki tatil kampına yerleşecekmiş.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu sözlerini hatırlayın: Öcalan’ın başka bir cezaevine naklinin söz konusu olup olmadığı sorusu üzerine Erdoğan demişti ki: “Orası cezaevi değil, dikkat ederseniz.” Şimdi anlıyor musunuz Erdoğan’ın bu sözlerinin anlamını? Cumhurbaşkanı’nın bu sözü üzerine ve Teröristbaşı örgütüne doğrudan mesaj gönderebildiğine, kendisine bir de sekreter verileceğine göre, Adalet Bakanlığı’na soruyoruz: “İmralı cezaevi, gerçekten cezaevi mi, yoksa Teröristbaşı Apo’nun PKK’yı yönettiği karargâhı mı?”
Bu noktada Napolyon’un, Elbe Adasında tutulduğu yerden kaçtığı zamanki gazete manşetlerini hatırlamakta yarar var. Kaçtığı gün; “canavar Elbe’den kaçtı.” İkinci gün, “Napolyon Elbe’den kaçtı.” Sonra, “imparator Paris yolunda!” Paris’e dayandığında, “haşmetmeab bugün Paris’te!”
Bu gidişle Öcalan’ın İmralı’sı, Napolyon’un Elbe’si olur mu dersiniz?!...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.