Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Kütüphane, kitap ve arşiv

Kütüphane, kitap ve arşiv

Cengiz Han, kütüphaneler şehri Buhara ve Semerkand’ı (1220) işgal ettiğinde (“Buhara Yanıyor” ve “Elveda Buhara” ismiyle iki kitapta romanlaştırmıştım, hâlâ Türkiye’nin en çok okunan kitapları arasında) “Biz asker milletiz kitaba ihtiyacımız yok” diyerek kütüphaneleri yıktırıp yaktırmıştı…

Tarih onu affetmedi. “Zalim” olarak not düştü.

Kobani bahanesiyle Diyarbakır başta olmak üzere, kütüphanelere, okullara, öğretmen evlerine, öğrenci yurtlarına, kısacası eğitime saldırarak yakıp yıkanları ve onları sokağa dökenleri tarih yine unutmayacak, hiç kuşkusuz “zalim” olarak kayda geçirecektir.

Derken, 15.10.2014 tarihli Yeni Şafak Gazetesi’nde, “Kütüphane buhar oldu” başlıklı bir haber çıktı…

Buna göre, Malatya’nın Hekimhan ilçesi kütüphanesi belediye tarafından kapatılıp CHP ilçe merkezi yapılmıştı…

Buna da inanamadım! Gerçi CHP, 1950 öncesinde bundan çok daha vahim işler yapmış, bazı camileri satmış, bazılarını banka ardiyesi yahut CHP lokali yapmıştı.

Aradan geçen bunca zamana rağmen, aynı hataları tekrarlaması bana akıl kârı gibi gelmedi.

Dün de yazdığım gibi, kütüphane, arşiv ve kitap bir milletin “Kültür Hazineleri”dir. Zaten Osmanlı “Hazine-i evrak” (evrak hazinesi) bunu tescil etmiştir. Böyle gördüğü içindir ki, Cumhuriyet Türkiyesi’ne muazzam bir “arşiv ve kitap hazinesi” devretmiştir.

Biz ya yakıyoruz, ya satıyoruz; yani bir şekilde “imha” ediyoruz!

Kendi hafızasını yakan yahut satan başka bir millet var mıdır, bilmiyorum?

Hale bakın…

Birinci Dünya Savaşı sırasında, Trabzon’a girmek üzere olan Rusların eline geçmemesi için Samsun’a gönderilen ve işgal sonrasında Trabzon’a iade edilen 500 yıllık Trabzon Vilayet Arşivi, 1982’de denize dökülmüş...

Sorumlular, “Bir yanlışlıktır oldu” demiş, bu cinayetten sıyrılmışlar.

70’li yıllarda çiçeği burnunda bir gazeteci iken, Nuruosmaniye Camii’nin avlusunda arşiv belgelerinin “işe yaramaz hurda kâğıt” olarak yakıldığını gözlerimle görmüş ve çalıştığım gazeteye haber yapmıştım.

Meğer caminin yanındaki depoyu Kur’an kursu yapmak için boşaltmışlar, çıkan evrakı da bilmeden ateşe vermişler.

Anlayacağınız, yine bir “yanlışlık” olmuştu!

İstanbul Defterdarlığı Maliye Arşivi’ne ait yaklaşık 50 ton Osmanlı belgesi 1931 yılında okkası üç kuruş on paraya Bulgaristan’a satılmış. Evrak kamyonlarla Sirkeci tren istasyonuna götürülürken, kamyonlardan dökülenler, çöpçüler tarafından toplanarak Kumkapı’da denize dökülmüş.

Bu elim hikâyeyi, rahmetli arkeolog İbrahim Hakkı Konyalı’dan dinlediğimde dehşete düşmüştüm. Sonra ayrıntılarını öğrenmeye çalıştım. Konyalı’nın anlattığı faciayı “Son Posta Gazetesi”nin 12 Mayıs 1931 tarihli sayısında okudum:

“Mayıs’ın on ikinci Salı günü Sultanahmet’teki Maliye evrak hazinesinin önünde 20–30 kadar araba sıralanmış, kapının önüne büyük bir baskül konmuş, bir takım çemberlenmiş kâğıtlar tartılıyor ve hamallarla bu arabalara konuluyor ve Sirkeci istasyonuna taşınıyordu. Bu ameliye esnasında bunlardan birçokları da sokaklara dökülüp saçılıyordu...”

Rahmetli Konyalı da, 4 Haziran 1931 tarihli “Son Posta Gazetesi”ne yazdığı makalede şöyle diyordu:

“…Koridor harman halinde dökülmüş kâğıtlarla dolu idi. Arkada yüzlerce torba kâğıt yığılmıştı… Çok kıymetli vesikalar, defterler göze çarpıyordu.”

Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün bu konuyla ilgili olarak tam 604 sayfalık bir kitap yayınladığını düşünürsek, yürekler acısı durumumuz daha iyi ortaya çıkmış olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi