Ramazanınız bereketli huzurunuz bol olsun
Ramazan-ı Şerifinizin hayırlar getirmesini dilerim.
Eskiden Ramazan’ı daha hoş karşılardık, şimdi nahoş karşılıyoruz. Ramazan gelip dayandı kapımıza ama hâlâ meselenin farkına varmış değiliz. Farkında olanlara ne mutlu, onlara bir diyeceğimiz yok, keşke onlar gibi olabilsek.
özellikle kentlerde yaşayanların sinirsel kat sayıları çok yüksek. Kimseye laf söylenmiyor. Söylendiğinde de laf uzayıp gidiyor. Kimse burnundan kıl aldırmıyor. Hemen herkesin etrafında buna benzer şeyler olur diye söylüyorum; yoksa kendimi anlatıyor değilim.
“Sabır” diye bir şey var. Ramazan sabır demektir. Lakin bunu insanın kendisine anlatması öyle zor ki, aklımız Ramazan ve güzelliklerinde değil. Dünyalık işlerimiz uhrevi işlerimizin önüne geçmiş, öyle doludizgin gidiyor ki sormayın gitsin.
Ne dinlediklerimiz fayda ediyor, ne okuduklarımız. Aklımız başka yerde geziyor, nefsimiz başka yerde. Nefsi arkaya atıp, aklı öne geçiremiyoruz. önceliklerimizi akılla değil, nefsimizle belirliyoruz. Bu da insanı iç ve dış hüsrana uğratıyor.
Oysa Ramazan ayı, hüsran ayı değil, kurtuluş ayıdır. Hüsrandan çıkma, kurtuluşa erme zamanıdır. İnananlara bunun için emredilmiştir. Ramazan bir disiplin ayıdır, çekidüzen verme ayıdır, lafa gelince böyle şeyler söyleriz de iş “uymaya” gelince kaçarız.
Ne yardımlarımız yardımlara benziyor, ne iftarlarımız iftarlara... İftarların pek çoğu, “gösteriş”, yardımların pek çoğu; “Bak haaa sizlere yardım ediyorum” tarzında gerçekleşiyor. İnsanın midesine gönderdiklerini gözlerine soka soka hallediyoruz.
Ramazan’a girerken karamsar bir tablo çizmek istemiyorum ama fert fert kendi nefsimizi ayaklar altına alarak bu Ramazan yapacaklarımızı, söyleyeceklerimizi, hizmetlerimizi gözden geçirerek ve akıl terazisinde tartarak yapalım diye söylüyorum.
Bir aylığına da olsa sınırsız bir “hoşgörü” sahibi olamaz mıyız? Bir aylığına da olsa gücümüz yettiğince iletişim içerisinde olduğumuz insanlara karşı “sınırsız muhabbet” besleyemez miyiz? Bir aylığına da olsa “dedikoduya” mahal bırakacak konuşmalardan uzak duramaz mıyız? Bir aylığına da olsa, “Ben” yerine “Biz” olamaz mıyız? Bir aylığına da olsa, nefsî davranışlarımızdan vazgeçip, “bencil yiğitliğinden” kurtularak, “kaybeden savunmasız insan” profili çizemez miyiz?
Soruları uzatmak mümkün. Bu kadarla yetinelim, bunlardan birini yapabilsek, herhalde Ramazan’ı en güzel şekilde icra etmiş oluruz diye aklımdan geçti ve sizlerle paylaşmak istedim. Kendi adıma yapıp yapamayacağıma bir garanti veremem ama yazdığıma göre öncelikle şahsımın uyması gerekir. Bunu da çevremdeki insanlar vasıtasıyla test etmeye çalışacağım.
Ramazan ayına ait güzel sözleri peş peşe sıralamak kolay fakat uyup uymamak zor. Hepimiz karşımızdakinden hoşgörü bekliyoruz, sevgi bekliyoruz, saygı umuyoruz, muhabbet istiyoruz. Neden ilk adımı karşımızdakinin atmasını bekliyoruz da kendimiz atmıyoruz? İlk adımı atan biz olsak ne kaybederiz? Aksine kazanırız, Ramazan ayının muhtevasına uygun hareket etmiş olmaz mıyız?
“Ramazan ayı merhamet ayı” der büyüklerimiz ve bilenlerimiz. Bu ayda merhametin sağanak sağanak yağdığını söylerler. Bunu söylerken, Ramazan ayı gelince bir iksir içip insanın birden değişmesi kastedilmez elbet. Merhameti sağanak sağanak yağdıran insanların kendisidir. Kişiler birbirlerine Allah hatırı için, Ramazan’ın hatırı için merhamet ettiklerinde tabii ki Allah da rahmet edecek ve sağanak sağanak yağacaktır.
Daha önceki yazılarımda ailede huzur ve güven için önerdiğim bir “3 S” formülü vardı. Bu formülü özellikle Ramazan ayında daha çok kullanmalıyız. Neydi “3 S”? “Sakin, sessiz ve sabırlı”. Tam Ramazanlık bir formül. Kendi adıma uygulamak için gayret edeceğim.
Ramazan-ı Şerif’in bereketinden, merhametinden, hoşgörüsünden sınırsız faydalanmanız dileğiyle tekrar Ramazan-ı Şerifimiz hayırlı mübarek olsun. Allah huzur ve güven içerisinde bir Ramazan geçirmemizi nasip etsin. Amin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.