İsmail Gaspıralı’yı kim hatırlar?
Biz Kırım’ın bilmem kaçıncı defa Rus işgali görmesini bile sessiz sedasız sîneye çektik. Kırım’dan bütün dünyaya sözünü söyleyen bir şahsiyeti unutsak ne olur?
İsmail Bey’i hatırlamazsak, kendimizi unutmuş oluruz!
Bu sene UNESCO listesine göre, İsmail Gaspıralı Yılı idi… Türkiye talepte bulunmuş. Talepte bulunmak yetmiyor, sonuç alınca gereğini yapmak lâzım. Şahsen yıl boyunca dişe dokunur bir faaliyetten haberdar değilim. Belki de güzel şeyler yapılmıştır da haberimiz olmamıştır. Yılın sonuna geldik. Neyse ki, Bartın Üniversitesi ev sahipliği yaptı, 30-31 Ekim’de İsmail Gaspıralı Kırım’ın karşı sahilinde anıldı. Rektör Ramazan Kaplan’ı, düzenliyci kuruluş Türkçe Konuşan Ülkeler Uluslararası Gazeteciler Derneği’ni ve destek veren Basın İlan Kurumu’nu tebrik ediyorum.
İsmail Gaspıralı yüz yıl önce bu dünyaya veda etti. 30 yıllık faal hayatında büyük işler yaptı, yüzyılı aşan tesir uyandırdı. İsmi kadar meşhur şiarı şudur: Dilde, fikirde, işde birlik!
Osmanlı sadrazamı şair Ragıp Paşa, “eğer maksud eserse mısra-ı berceste kâfidir” diyor. İsmail Bey eserini bu cümle ile özetliyor. Dil birliği, düşünce birliği ve nihayet hareket birliği! Bu cümle güçlü bir arkaplana sahip. İsmail Bey sadece konuşmuyor, yalnız fikir ortaya koymuyor, düşüncesini hayata geçirmek için vefatına kadar çalışıyor.
İsmail Gaspıralı’nın 1883’te Tercümanı yayınlamaya başlaması bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir. Kırım’ın eski başkenti Bahçesaray’dan yayılan bu gazete bütün Türk dünyasının tercümanı olmak emelindeydi.
Onun temel hedefi maarifdi. Medreseler yetersiz hâle gelmişti, çocuklar için Rus mektepleri de istenilen yararı sağlayacak durumda değildi, çünkü bu okullarda tamamen rusça öğretim yapılıyordu.
İsmail Bey’in hem yayıncı olarak hem de mürebbî, eğitimci olarak temel meselesi “dil”dir. Türk dünyası iki köklü yazı diline sahiptir, çağatayca ve osmanlıca. İsmail bey, Türk dünyasının müşterek bir yazı dilinde birleşmesi gerektiği görüşündedir. Osmanlı türkçesi yalınlaştırılarak ortak edebî dil haline getirilmelidir.
Gaspıralı’yı böyle düşünmeye sevkeden, batı türkçesinin daha fazla işlenmiş, yazılı-basılı metinler itibarıyla daha zengin olması yanında, döneminde Türkistan şehirlerinde farsçanın etkili olması yol açmış olmalıdır. Hem kendisi, hem de o sırada Türkistan’ı ziyaret edenler, buralarda ilk öğretim dahil, farsça kullanıldığını, türkçe öğretim verilmediğini görmüşlerdir.
Gaspıralı bir yıl sonra, 1884’te öğretimle ilgili ilk hamlesini yapar. Bir buçuk ayda okuma yazma öğretmeyi başarır. “Usul-i Cedid” olarak adlandırılan öğretim zamanla büyük yaygınlık kazanır, Doğu Türkistan’a kadar ulaşır. 1905’e varıldığında bu okulların sayısı 5 bini aşmıştır.
Gaspıralı öğretim sistemini yaygınlaştırmak için İdil-Ural bölgesine, Kafkasya’ya, Mısır’a, Türkistan’a ve nihayet Hindistan’a kadar gitmiştir. 1910’da İstanbul’a gelmiş, burada eğitimle ilgili bir konferans vermiş ve bu konuşması Sebilürreşad’da yayınlanmıştır.
Rusya Müslümanları Kongresi’nin toplanmasında önemli rolü vardır. Bu kongede alınan kararlardan biri, Rusya’da bütün müslümanların aynı eğitimi görmesi, ilk üç yıl mahalli lehçe ve şivelerin öğretilmesi, 4. Yıldan itibaren umumi Türk dilinde tedrisat yapılmasıdır.
Gaspıralı’nın ufku geniştir: 1907’de Mısır’da Dünya Müslümanları Kongresi’ni toplama girişimi bunun en açık örneği. Görüşleri, hayata bakışları birbirine çok benzeyen Mehmed Âkif gibi İsmail Gaspıralı’yı da rahmetle anıyoruz.
Kardeşlerimiz çok ihlaslı!
Bartın’daki toplantının haberine gazeteler yer vermedi. Zaten beklenmezdi! Fakat İhlas Haber Ajansı haberleştirmiş. Demek ki, Anadolu’nun bir şehrinde bir kültürel faaliyet İHA tarafından takip ediliyor ve haberleştiriliyor; bu memnuniyet verici. Yalnız ihlas sahibi muhterem kardeşlerimiz haberi yaparken, bir ismi bilhassa görmezden gelmiş. Toplantıda bütün konuşmacılardan bahis var, bizim konuştuğumuz hakkında bir bilgi yok!
Demek ki, bizim konuşmamız yok hükmünde!
İhlas’a halel getiren nedir peki? Huzur veren gazetede Mehmed Âkif gibi büyük bir millet değerine taaruz edildi, biz de cevabını verdik.
Onlar Mehmed Âkif’i de yok sayıyorlar! Yok saysalar neyse, düşman olarak görüyorlar. Düşmanı Mehmed Âkif olanın dostu kim olur?
“İhlas”ın türkçe karşılıklarından biri “doğruluk”. Demek ki doğru olmadan da ihlas sahibi olunabiliyormuş!
Haberlerinin doğru olması için ve bilhassa ihlaslarına halel gelmemesi için, şu açıklamayı yapabilirim: “Ben o toplantıya katılmadım ve konuşmadım!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.