Maden kazalarını önlemek için bir öneri
Her maden ocağı kazasından sonra, ilgili maden ocağındaki “insan hayatını gözetmeyen durumlar”dan söz edilir; “güvenlik tedbirleri” bakımından görülen “eksikler” sayılır. Ama o “durumlar”ın düzeltildiği, “eksikler”in tamamlandığı görülmez.
Her maden ocağı kazasından sonra konunun “uzmanlar”ı çıkıp “şunlar olmalıydı, bunlar yapılmalıydı” türünden engin bilgileriyle kamuoyunu aydınlatır. Ama dedikleri yapılmaz.
Her maden ocağı kazasından sonra “ilgililer”, “yetkililer”, “sorumlular” çıkıp yakınır, “gerekeni yapacağız” diye söz verirler. Ama “gerekenler”in yapıldığı olmaz.
Her maden ocağı kazasından sonra öğreniriz ki maden ocakları, evine ekmek götürmek isteyen gariban işçinin kendi kendini canlı canlı gömdüğü mezarlardır aslında. Ama bu mezarlar yaşam alanlarına döndürülmez.
Her maden ocağı kazasından sonra yürekler yanar, ağıtlar göklere yükselir, hanelere ateşler düşer. Analar maden ocağına gömülen yavrularını çıkarmak için elleriyle toprağı kazar. Boynu bükük çocuklar, “babam bana ekmek getirecek” diye yolları gözler. Yüreği yanmış kadınlar, bir umut sağ çıkarlar belki diye eşlerinin yollarını gözler. Ama giden geri gelmez.
Olan olmuştur, giden gitmiştir. Bir süre sonra devlet yetkilileri koltuklarına döner, maden sahipleri yeni kazançlar için işine-gücüne bakar. Basın meseleyi unutur, gündemdeki başka konulara yönelir. Cenaze çıkan evler acılarıyla, fukaralığıyla baş başa kalır. Ateş düştüğü yeri yakar.
Devletin en önemli görevi, Devletin ana kurucu unsuru olan insanların can güvenliğini sağlamak değil midir? Bunu maden ocaklarına uyarladığımızda, devletin, ocaklarda çalışan işçilerin can güvenlikleri için gereken her türlü tedbirin alınmış olduğunu tesbit etmesi, ancak ondan sonra işletmeye izin vermesi, gerekli denetimleri tam olarak ve lüzumu kadarıyla yapılmadan işletme izni verilmemesi gerekmez mi?
Maden ocaklarının ruhsatlandırılmasında gereken titizliğin gösterilmediğini görüyoruz. Mesela konunun uzmanları, ruhsatlar verilirken, sadece ilgili maden ocağının durumunun değil, o bölgedeki maden havzasının durumunun dikkate alınması gerektiğini, yeraltından etkileşim dolayısıyla olası tehditlerin önlenmesi bakımından önemli görüyorlar. Ancak ülkemizde ruhsatlar, sadece ilgili maden ocağı bazında veriliyor.
Ruhsat verilirken gerekli etütlerin yapılması, güvenlik tedbirlerinin yeterli olup olmadığına bakılması gerekiyor. Ruhsatların, hem madencilik konusunda uzman olanlara verilmesi, hem de teorik ve pratik bilgisi ve deneyimi olan uzmanlarca verilmesi önemli bir husus.
Konunun uzmanlarının, ruhsat verilmeden önce gereken denetimlerin yeterince ve kuralınca yapılmadığı hakkında da ciddi iddiaları var. Türkiye genelindeki 14 bin maden ocağına, Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nde çalışan sadece 240 kişi tarafından ruhsat verildiğini düşünürseniz, iddiaların boyutlarını görürsünüz.
Sadece ruhsat öncesi değil, rutin denetimler de çok önemli. Her müfettişin, 14 bin ocak içinde bir ocağa ayırabildiği zamanın en fazla 2 saat olduğunu söyleyen uzmanlar, kimi yerlerde müfettişin sadece ocağa inmesinin bile 1 saati bulduğu dikkate alındığında, 2 saatlik sürede denetimin yapılmasının mümkün olmadığına dair görüşlerinde haksız da sayılmazlar.
Demek ki ya denetleme yapılmıyor, yapılmış gibi gösteriliyor; ya da üstünkörü bir bakışla yetiniliyor. Ceremesini de işçi hayatıyla ödüyor!
Ruhsat öncesi ve sonrası denetlemeyle ilgili başka bir sorun da şu: Denetlemeyi yapan kimi müfettişler, konunun uzmanı değiller! Maden ocaklarına ilişkin tüm incelikleriyle tam bilgi ve deneyim sahibi uzmanların müfettiş olması; bunun için müfettişlerin denetleme görevine başlamadan önce teorik ve pratik eğitimle “icazet” alması ve tecrübe kazanması gerekirken, bir mühendisin, hiç maden ocağı görmeden denetlemeyle görevlendirildiği oluyormuş. Böyle bir müfettişin denetimi ne kadar doğru olabilir ki? Bir de madeni denetleyen müfettişin ücretini maden sahibinin ödediği, “müfettiş” ile “işveren” arasında “para ve menfaat ilişkisi” varsa, o denetlemenin sağlıklı olduğunu söyleyebilir misiniz?
Burada ruhsat öncesi ve sonrası denetlemeyle ilgili sadece birkaç soruna dikkat çektim. Ocaklarda alınması gereken bir yığın güvenlik tedbirine değinmedim bile. Şimdi, maden ocağı kazalarını önlemek veya kaza olması halinde can kaybının olmamasını sağlamak, hiç değilse en aza indirmek için Hükümet’e bir öneri sunmak istiyorum:
Tüm maden ocaklarındaki üretim/işletme derhal durdurulsun, tüm ruhsatlar iptal edilsin. İşçiler ise, daha sonra ücretlerinden kesinti yapılmayacak ve karşılığında ilave çalışma talep edilmeyecek güvencesiyle ücretli izne çıkarılsın. Her maden ocağı, en ince ayrıntısına kadar, tüm maden havzasının şartları ve tüm güvenlik tedbirlerinin varlığı hesaba katılarak, şeffaf bir şekilde yeniden denetlensin. Bu denetimler tam olarak bitirilmeden, tesbit edilen eksiklikler en güncel haliyle tamamlanmadan ruhsatlandırma yapılmasın, maden işletmeye açılmasın. Yeniden işletmeye açılan maden ocaklarının rutin denetimleri için yeterli müfettiş eğitilerek istihdam edilsin.
Bir daha analar elleriyle toprağı kazmasın, çocuklar ağlayarak yolları gözlemesin, gözü yaşlı eşler hayata küsmesin!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.