Kasapyan Köşkü
Herhangi bir bahane ile devleti yönetenlerin “lüks” yaşadıklarına ilişkin haberler ve yorumlar her ülkede prim yapar...
Hele de Türkiye gibi orta halli ülkelerde... Meselâ, sık sık milletvekili maaşları tartışılır. Millet, “Ne yapıyorlar da bu kadar yüksek maaş alıyorlar?” havasına sokulmak istenir.
“Neye göre yüksek” olduğunu sorduğunuzda, herkesin kendi gelirini ölçü aldığını görürsünüz. Asgari ücretli ya da işsiz, “Amma büyük para” diye iç geçirirken, milletvekilinin on katı kazanan özel sektör çalışanı dudak büküp, “Resmen kölelik” deyiverir. Yani “büyük para-küçük para” kavramı izafidir: Kişilerin gelirlerine göre değişir.
Buna rağmen, bu tür tartışmalar hiç bitmez. Hatta zaman zaman cumhurbaşkanları ve başbakanlar da bundan nasiplerini alır.
Diyelim ki, Cumhurbaşkanı’na yahut Başbakan’a zırhlı bir otomobil veya yeni bir uçak alındı yahut yeni bir makam binası yapıldı: Medya başlar döktürmeye:
“Nüfusun yarısı açlık sınırında yaşarken... Millet asgari ücrete talim ederken... Şu kadar para verilerek...”
Hatırlıyorum: Celal Bayar, cumhurbaşkanı seçildiğinde “fark”ını ortaya koymak istemiş ve bir ara belediye otobüsüne binmişti... Tabii birkaç deneme sonra bitti. Bitmek zorundaydı zaten, çünkü “cumhurbaşkanını koruma güçlüğü” ortaya çıkmıştı. Her makamın kendine mahsus adabı-erkânı var.
Necdet Sezer de “protokol uygulaması” istememiş, şoförüne kırmızı ışıkta durmasını emretmiş, marketten bizzat alışveriş yapmaya kalkmıştı: O dahi uzun sürmedi, zira “açık hedef” oluşuyor, korumaları çıldırıyordu.
Ecevit ise, Başbakanlık döneminde yabancı araba yerine yerli arabaya binmeye kalkmıştı: Kısa bir süre sonra, sarsıntıdan ülserinin azdığı ifade edilerek, sessiz-sedasız lüks makam aracına döndü.
Şimdi de Sayın Cumhurbaşkanı’nın Başbakanlık döneminde inşasına başlanan ve bir süre önce Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne dönüştürülen “saray” tartışılıyor.
Muhalefet ve medya, “Vay canına! Fukara milletin 1 milyar 370 milyon lirası heba edildi” havasında saldırıyorlar.
“Bu parayla şu kadar kilometre yol yapılabilirdi” diyemiyorlar, çünkü zaten yapılıyor: Ülke bir baştan bir başa duble yollarla, tünellerle donatılıyor... “Bu para ile şu kadar hastane yapılabilirdi” diyemiyorlar, çünkü zaten yapılıyor... “Şu kadar okul, şu kadar havaalanı, şu kadar” bilmem ne de diyemiyorlar, çünkü hepsi yapıldı ve yapılıyor. Geriye konunun istismarı kalıyor ki, bu iş uzmanlık alanlarına giriyor.
Bendeniz her türlü lüks, ihtişam, gösteri ve gösteriş tutkusuna şiddetle karşıyım. Sade hayat, tüm peygamberlerin ortak sünnetidir. Aynı zamanda “Devlet Başkanı” da olan Resul-i Âlişan Efendimiz’in kılık kıyafet, yiyip içme, yaşadığı ev (ve tabii büro) açısından, sair ümmetten farkının ve ayrıcalığının olmadığını biliyoruz.
Bizans sarayında ele geçirilen altın tabaklar, kâseler ve kaşıklarla hocalarına iftar veren Sultan II. Mehmed’in (Fatih) Molla Gürani tarafından “Sen kime benzemeye çalışıyorsun?” diye azarlandığı da malum...
Şu halde inançlarımızda ve geleneklerimizde “sade hayat” var. “Farklı görünme” hastalığı bize Batı’dan gelmiştir. İmamlarımız son derece sade bir kıyafet giyerken, papazların süslü-püslü giyinmesi, farklı “hayat algısı”nın ürünüdür.
Samimi eleştiriler bu açıdan haklı olabilir, ama CHP’nin eleştiri yapma hakkı olamaz. Neden derseniz, CHP, yazın tozda kışın çamurda boğulan küçücük Anadolu kasabası Ankara’da, halkın karnını doyuramadığı bir dönemde, halktan toplanan 4 bin 500 lira ile Bulgurzade Tevfik Efendi’den, Çankaya Köşkü dediğimiz Kasapyan Köşkü’nü satın alıp Mustafa Kemal’e hediye etmiştir. Bununla da yetinmemiş,1924 yılında, bir sürü masraf daha yapılarak bugünkü şeklini vermiştir.
Kimsenin “gık”ı çıkmamış, “Yol yok, elektrik yok, su yok, hastane yok, doktor yok, ekmek yok, iş yok, hatta kefen bezi dahi yokken bu lüks köşke ne gerek var?” diye kimse bağırmamıştır.
Gözünü sevdiğim demokrasi! Ağzı olan konuşuyor...
•
Ha bir de, toplam maliyeti o zamanki parayla aşağı-yukarı 6 milyon doları bulan Savarona’nın satın alınması var ki, satın alma paritesi açısından, bugünkü Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün maliyetini en az üçe katlar. Hadi onu da başka bir gün konuşalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.