Yahudileri ve Hıristiyanları Dost Edinmemek 15
Soru şuydu: “Peki, ama bu Yahudilerin ve Hıristiyanların kutsal kitaplarında Hz. Muhammed’in (sav) Peygamber olduğunu okuyup durdukları halde, hatta onun şahsına bakarak tanıdıkları halde, düşman olmalarının sebebi neydi? Bu düşmanlığın dünyada faydasız, ahirette de cehennem olduğunu bildikleri halde neden yaptılar? Olmasını engelleyen bir amil olamaz mıydı?
Bilindiği gibi bu iki dinin aslı Allah Teâlâ’nın biricik dini olan İslam’ın kendi zamanlarında gönderilmiş biçimi, şekli, versiyonu idi. Tebliğ eden peygamberleri Hz. Musa ve Hz. İsa (srlam onlara) hak peygamber idi. Bizim de peygamberimiz idi yani.
Ama tarihin amansız şartları, yazının yaygın olmaması, Tevrat ve İncil’in toptan inmesinden mütevellit çok kişi tarafından ezberlenememesi, hafıza-i beşerin nisyan ile maluliyeti, kötü niyetli alimlerinin ihaneti vs. her iki din de iyi korunamadı. Derken zaman içinde tahrifat ve tağyirata maruz kaldı. İlâhî, semavî olma özelliğini kaybetti, birer beşeri din halini aldı ve dolayısıyla küfür cephesinde yerini aldı.
Kur’an ininceye kadar geçen “fetret devrinde” az çok bir kıymet ifade ettiyse de, Peygamberimizin bi’seti ile artık işi tamamen bitti, nesh edildi, hükmü kalmadı. Bu iki dinin bazı unutulmamış yönlerinin İslam’a benzemesi, onlara akaidde değil ama muamelede bazı ayrıcalıklar kazandırdı.
Mesela kestikleri yenir, kızlarıyla evlenilir gibi. Ama Müslüman olabilmeleri için Hz. Muhammedin risaletini tasdik ile onun din ve şeriatına iman ve ittibaları gerekir. Değilse, kafirdirler. Öyle ölürlerse ebediyyen cehenneme giderler. Zamanımızda bazı nâdanların onları cennete sokma çabaları boştur.
Bu iki din mensupları aslında hem Rab, kitap, nebi ve ahiret inancı gibi aradaki benzerliklerden dolayı, hem de bütün tahrifata rağmen hala kitaplarında kalan ve sözlü rivayetlerinden dolayı Sevgili Peygamberimizin (sav) vasıflarını iyi bilmelerinden ötürü İslam’ı hemen tanıyıp herkesten evvel Müslüman olmaları gerekirdi. Ama hem bunu yapmadılar, hem de amansız bir düşmanlık içine girdiler.
Evet, baştaki soruları tekraren soralım: Neden mi?
Irkçılık ve taassuptan!
Bu iki illet işte bu kadar berbattır.
Çünkü onlar evet, her ne kadar bir peygamber bekliyorlarsa da, heyhat ki bunu kendilerinden bekliyorlardı. O peygamber Araplardan çıkınca devlet ve saltanatları, dolayısıyla imtiyaz ve menfaatleri zayi olur endişesiyle iman etmediler. Peki, kalplerindeki bilgi ne olacak? Onu da yok sayabilecekler mi? Bu yükü vicdanlarında nasıl taşıyabileceklerdi? İşte kafirlik budur; bile bile hakkı inkar!
Bu kin ve nefret cehaletten gelseydi iş kolaydı. Ama bilgiden gelince iş zorlaştı ve gittikçe de derinleşti. Allah Teâlâ onların içlerindekini bildiği için Müslümanları onlara karşı çok uyardı; onları sevmeyin, kendinize veli, idareci edinmeyin, sırlarınızı vermeyin, uyanık olun da onlara kulak vermeyin, itaat etmeyin, hilelerine aldanmayın. Yoksa sizi Müslüman olduktan sonra tekrar eski küfre döndürürler…
Söyler misiniz, son üçyüz yılda olan nedir?
Müslümanların Yahudilere ve Hıristiyanlara ittibaı, itaati. Onları inançta, idarede, hukukta, yaşam biçiminde örnek alıp taklit etme. Yani “Batılılaşma”.
Sonuç ne?
Ümmetin hilafetten, şeriattan, medrese ve tekkelerden, İslamî şiarlardan kopuşu, derken parçalanışı, derken ırk ırk bölünmesi, parçalanması, derken birbirini sevemez düşmanlar oluşu…
Peki, bu badireden çıkış nasıl olacak? Kısacası çare nedir?
Bak hepiniz biliyorsunuz, tam da dudağınızın ucunda, ama söyleyemiyorsunuz. Çünkü söylemek kolay da, adamı olmak cihad-ı ekber ister.
İyi ama bilip de yapmıyorsak, Yahudiler ve Hıristiyanlardan farkımız ne olur?