Üç Kelime: Laiklik, Çağdaşlık, Atatürkçülük
Devri saadetinde çok para etti bu üç kelime.
Bir kesim bu kelimelerle yattı kalktı, işini yürüttü…
İhale almaktan tutun da, devletin en yağlı tabakalarını elde etmek adına bu üç kelime tutkal gibi yapıştırdı. Çağın cehaletini, geri kalmışlığını salladığı gibi bir devri elinde tutmayı becerdi.
Adalet, hak, hukuk, varlık yokluk hep bu üç kelimeye endeksli.
Rakı şişesi de, kadehi de yanında…
Size birisi çelme mi takacak, yerinize göz mü dikti, hemen bu üç kelime.
Diyor ki; bu kişi hem çağdaş, hem laik, hem de Atatürkçü değil.
Deyince akan sular duruyor.
Alıyorlar o kişiyi sallıyorlar bir tarafa.
Eziyorlar yetmiyor, üzerine çıkıp bir de tepiniyorlar…
“Vay seni gidi cumhuriyet düşmanı.”
Şimdi ki muhalefetin “mahkeme kararları uygulanmıyor, hürriyetler kısıtlanıyor” gibisinden zırvaladığına bakmayın. Herhalde diyorum, şuuraltı.
Yıllarca kendi yaptıkları, kendi pişirip kendi yedikleri…
Fişlemediğini bırakmayan hanı şu Batı Çalışma Grubu.
Bakıyorum listede benim de adım var.
Öyle yazmışlar: “Ünlü hakim Nusret Çiçek irtica yanlısı.”
Akabinde hemen Ankara Başsavcı Vekilliği görevinden alındım.
Cumhuriyetçilik manifestosu… Cumhuriyetin kendisi değil, sahiplisi.
Özellikle okul çıkışı başlarını örten hanım öğretmenler cumhuriyetin mal sahipleri tarafından sıkı takipte. O devirde örtülülere, yani bu toprakların öz insanlarına sokağı bile fazla gördüler.
Şu anda sözde yargılanan 28 Şubat cuntası..
1999 yılları, başlıkta sıraladığım üç kelimenin en çok para pul ettiği bir devir.
Uluç Gürkan’ın 30.7.1999 tarihli dilekçesi geçiyor elime.
Muhbir sıfatı ile Milli Eğitim Bakanlığı’na yazıyor…
Diyor ki “Ankara Milli Eğitim Müdürü Mustafa Demirkan’ın Laik ve demokrat okul müdürleri ile öğretmenlere karşı sergilediği yanlış tutum”.
Ne imiş o tutum? Yerleri değiştirilen bir kısım okul müdürleri.
Sonra neymiş?
Okul çıkışlarında başlarını örten bir kısım bayan öğretmenlerin geçirmiş olduğu idari soruşturma sonucu ta cehennemin dibine kovalanmayıp evlerine yakın okullara verilmeleri.
Suça bak hizaya gel!
Sen bunu mu yaparsın, biz de seni müdürlük görevinden alırız.
Mustafa Demirkan, bu nedenlerle görevinden alınıyor ama çok geçmeden Danıştay görevi iade ediyor. Hani bu kesim hukuk tanır, çağdaş ilerici ya…
Mahkeme kararını saniyeliğine uygulayıp yine eski tas, eski hamama dönüyorlar.
Uluç Gürkan’ın dilekçesi ne keskin değil mi?
Bir sallayışta Ankara gibi bir yerin müdürünü dalından düşürüyor.
Mustafa Demirkan, mahkemeye yeniden başvurarak mahkeme kararını uygulamayan Milli Eğitim Bakanlığı’nı tazminata mahkûm ettiriyor. 2000 TL gibi bir para alıyor…
Sade o mu? Servet Armağan Hocanın da hikâyesini yakından bilirim.
Hoca o dönem, Harran Üniversitesi Kurucu Rektörü…
Yaptı, etti, kurdu ama Kemal Gürüz gibilerine yaranamadı.
Görevden alınma sebebi tabi ki o üç kelimeden birsi: “İrticacı rektör görevden alındı.”
Mahkeme hocayı görevine iade ettiği halde YÖK, kararı uygular mı?
Yani o günün Gürüz’ü mahkemeyi takmadı bile.
Hoca, YÖK Başkanı Kemal Gürüz ile Süleyman Demirel hakkında suç duyurusunda bulunduysa da sonuç yok…Vay sen misin yürütme kararı alan, bir sefer daha soruşturma…
55 adet kitap yayınlayarak ülkeye hizmeti dokunan bilim adamı olmak o üç kelime karşısında kaç para eder? İstersen allame ol, yine geçersiz…
Masanın diğer ucunda rakı şişesi ile bardağı illa ki olacak!
Şimdi ne diyorlar? İktidar mahkeme kararlarını uygulamıyor…
Sizi gidiler sizi…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.