'Ulus devlet'in 'ulus'unu tartışmak
"Her konuyu tartışabilme özgürlüğü, devletlerin varlığını riske sokacak konuları içermez." Bu yasak, Orgeneral İlker Başbuğ'un 28 Ağustos'ta "Genelkurmay başkanlığı devir teslim töreni"nde yaptığı konuşmada geçiyor.
"Bize göre Türkiye'nin ulus devlet yapısı tartışılacak ve tartışmaya açılabilecek bir konu değildir." cümlesi de aynı konuşmada yer alıyor. Bu keskin hükümler karşısında sınırlarımızı tayin etmek için iki yol var. Birincisi "Devletin varlığını tehlikeye sokmayacak konuların bir listesi"ni talep etmek. Veya, "devletin varlığını riske sokmayacak bir konu var mıdır?" diye sormak. İkincisi, askerlerin "tartışma" kelimesini yanlış anladıklarını ve kullandıklarını ileri sürmek.
Genelkurmay Başkanı'nın ileri sürdüğünün aksine bugünün devletleri "her konuyu tartışabilme özgürlüğü" sayesinde bu kadar güçlüler. Ulus devletlere yönelik tehdit, ulus devlet niteliğini tartışmaktan değil, bu tartışmaları özgürce yürütebilen başka ulus devletlerden geliyor.
Türkiye için ulus devletin vazgeçilmezliğine dair en güçlü argüman, ulus devlet üzerine yürütülecek teorik bir tartışmadan değil, dünyanın reel durumundan çıkıyor. Bu argümanın da tartışma götürür bir tarafı yok. Dünyada bugün ulus devletler düzeni var. Rekabet ulus devletler arasında geçiyor, uluslararası düzenin kuralları ulus devletlerden meydana gelen bir dünyaya göre işliyor. Ulus devlet yapısından vazgeçmek, ülkenizi ve halkınızı kurda kuşa yem etmek demek. "Ulus devlet yapısından vazgeçelim." diyenlere verilecek kestirme cevap, "Hay hay, diğer ulus devletler vazgeçsin, biz de vazgeçelim." karşılığı olacaktır.
"Ulus devlet"ten, ulus devlete dair bir teorik tartışma ile vazgeçme riskimiz yok. Ulus devlet Türkiye için bir tercih değil, bir mecburiyet. 1648'de kurulan devlet düzenine 1789 sonrasında ilave edilen "ulus" niteliğini biz icat etmedik. Buna rağmen biraz tarih okuyanlar 1839'dan bu yana devletin yöneldiği temel istikametin ulus devlet olduğunu bilirler. Merkeziyetçi bir devlet inşa etmek için kolları sıvayan Tanzimat ricalinin hayali ulus devlettir. Tanzimat sonrasında bir "Osmanlı ulusu" yaratma çabası, imparatorluğu evrim yoluyla bir ulus devlete dönüştürme projesidir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni eşsiz-benzersiz kılmak ve her şeyin başlangıcı addetmek için bir yığın efsane icat ettik. İcat ettiğimiz efsanelerin yanında çok sağlam duran değişmez bir gerçek var. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir imparatorluğun yerine bir ulus devlet olarak kurulmuştur. Bu tercih çağın getirdiği bir zorunluluktur. Ayağı yerden kesik anarşist-hümanist ütopyalar dışında bu zorunluluğun yerine ikame edilecek hiçbir devlet modeli yoktur.
"Vazgeçilmez" olmak "tartışılmaz" olmak demek değildir. Ulus devlet, uluslar çağının bir devlet formudur. Ulus, Westfhalia düzeninin merkeziyetçi-egemen devletini güçlendiren temel formdur. Ulus var olmaya devam etmekte ama muhtevası değişmektedir. Ulus devletin ulusu her zaman yeniden tanımlanmaya, yeni bir mutabakata konu edilmeye açıktır. Nitekim Genelkurmay Başkanı'nın konuşmasında "vatandaşlık esasına bağlı bir ulus" tezi kuvvetle ifade edilmektedir. Ulus devlet, bir ulus ile bir devletin özdeşliğine dayanır. Ulus devletin çıkarı, devletin ulusa göre tanımlanması değil, ulusun devlete göre tanımlanmasıdır. Bunun karşılığı "vatandaşlık esasına bağlı ulus"tur.
Ulus devlet vazgeçilmez, ama ulus devletin ulusu her zaman yeniden tanımlanabilir. Türkiye'nin etnik sorununun ulus devlet içinde, Kürtler açısından iki cephesi var. Ulus devletin devletini hedef almak, PKK'nın üzerinde yürüdüğü yolu gösteriyor. Ulus devletin ulusunu tartışmak ise, devleti tek parça halinde tutmak için zengin alternatifler sunuyor.
Devletin ulusunu korkmadan, çekinmeden tartışmalıyız. Ulus devletler çağında ulus devleti yaşatmanın yolu, bu tartışmayı cesaretle yürütmek ve buradan yeni bir ulus sözleşmesi çıkartmakla mümkün.