Özde değil sözde ‘birlik’çiler
Papa’nın gelişi, her fırsatta “Niçin bizim halifemiz yok?” diyen ‘romantik birlikçiler’den cılız sesler çıkmasına vesile oldu.
‘Romantik’ diyorum, zira bu çevreler kimseyle bugüne kadar birlik olamamış ve böyle dertleri olmayan kesimler. Hilâfet, birlik ve İslâm Dünyası gibi konular en çok bu çevrelerin konuştuğu, istediği, dillendirdiği meseleler olunca maalesef yıpranıyor, anlamsızlaşıyor ve marjinalleşiyor.
Konuşmak başka icra etmek başka..
Mesela, IŞİD de İslam Devleti, Hilafet, İslam Birliği iddia ediyor ve dillendiriyor. Ama tam da bunun aksine icraatlar yapıyor. Küresel İslâm algısını kirlettiği gibi Irak ve Suriye’de devrim hırsızlığı yapanların ekmeğine yağ sürerek iddia ettiği hakikatleri baltalıyor, tamiri imkânsız yaralar açıyor. Kimseyle ‘birlik’ derdi falan da olmadığı görülüyor.
Diyalog temelli hareket eden, uzun yıllar çok daha geniş pencereden dünyaya baktığı düşünülen ve sözde kucaklayıcı bir diğer kesim de İslam Dünyası’nın Hilafet’in kaldırılmasından beri, bir asra yakındır devam eden psiko-sosyal geriliminin artmasına ve bilhassa Türkiye’de güven bunalımı yaşamasına sebep oldu. Bu çevrelerin İslam Dünyası’nda birlik gayeleri hiç olmadı, olduysa da kendi küçük dünyalarında oldu. Müslümanlar arasında merhametli olmadılar, oldularsa da kendi küçük dünyalarındaki müslümanlara merhametli oldular. Ehl-i küfre karşı gerektiğinde hiç şiddetli olmadılar, oldularsa da kendi küçük dünyalarına zarar veren hemen herkese şiddetli oldular.
Kurumsal milliyetçilik, cemaat taassubu ve ucbu, ümmet rûhundan kopuk sahte ümmetçilikler hep bu birlik anlayışını zedeledi.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin 34 yaşında iken, bundan 103 sene önce Şam, Emeviye Camii’nde on bin kişiye irad ettiği hutbede hakiki ittihad-ı İslam’ın kodları yazılmıştı. Başbakan Ahmet Davutoğlu boşuna her fırsatta Şam Hutbesi’ni okumamızı tavsiye etmiyor; çıkartılacak çok dersler var çünkü. Yine Bediüzzaman, bir Uhuvvet Risalesi (22.Mektup) ve iki İhlas Risalesi (20 ve 21. Lem’alar) telif ederek ittihada çağrı yaptı.
Mühim olan bu çağrıyı okumak değil, yaşamak. Şimdi birileri çıkıp bu çağrıya icabet edeceğine ümmetin ayrışmasına hizmet ediyorsa buna dikkat etmek lazım.
Benzer bir durum Milli Görüş Hareketi için de geçerli. ‘Ümmetçi’ bir şuurla yola çıkan ve yürüyen, ittihad-ı İslam için bir çok kavram, kurum, teori geliştiren Hareket, aslında tam da başlangıçta ortaya konulan vizyona uygun bir iktidar doğurdu. İnsaflı olalım, altı sene önce kapatma kararının eşiğindeki Ak Parti iktidarları sadece merhum Erbakan’ın değil, Abdülhamit Han’ın bile rüyalarını gerçekleştirdi. Erdoğan, milli iradeye dayanan meşruiyet gücü, mazlumları kucaklayan ve cesaretle İslam Dünyası’na sahip çıkan, esas meselelerimizi her zeminde savunan yönüyle adı konmamış bir halife gibi çalışıyor, kabul görüyor. İslam Dünyasının genç nüfusuna ümit, heyecan ve özgüven veriyor. Ancak aynı hareketin mensubu ve devamı olduğunu iddia eden bir başka kanat ve siyasi yapılanma içerde Erdoğan karşıtlığından yola çıkarak siyaset yaptığı gibi İslam Dünyasında ittihad-ı İslam isteyip Sisi’ye karşı çıkarken Suriye’de Esed’le aynı safta durabiliyor.
Özde değil sözde birlikçi kesimlere daha başka örnekler vermek mümkün. İttihad-ı İslam idealini zayıflatan bu kesimlere karşı dikkat etmek gerek. Yüzyıldır aynı şeyleri dillendirip hayata geçirememenin sebeplerine odaklanma vakti şimdi. Etrafındaki üç kişiyle, başka cemaat ve meşreplerle birlik olamayanların İslam Dünyasında birlik istemeleri çok da samimi görünmüyor.
İslam Dünyasında birlik isteyip buna muhalif hareket edenleri gördüğünüzde onları en yakın aynanın karşısına davet edin lütfen...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.