Yangın ve Zelzele Tâlimatı
DİNSİZLİĞİN, irtidatın (dinden çıkış, küfre dönüş), fuhşiyyatın=azgınlığın korkunç boyutlara ulaşması; Müslüman bir ülke için çok ama çok büyük bir zelzele, yangın, tufan, felakettir. Böyle bir tufanda, depremde, genel yangında normal, rutin, rahat bir hayat sürülmez. Olağan üstü tedbirler alınması gerekir.
1999 büyük Gölcük zelzelesi İstanbulda da şiddetle hissedilmişti. Üç dört gün geceleri evimde kalmamış, dışarıda açık havada yatmıştım.
Bugün memleketimizde genel ve yoğun bir dinsizlik, irtidat, günah, azgınlık=fuhşiyyat görülmektedir.
Böyle şeyler ateistler için normaldir ama biz Müslümanlar için kesinlikle değildir.
Şuurlu, sorumluluğunu bilen, gerçek Müslümanlar; bunca kötülüğe, isyana, açıkta küstahça işlenen günaha karşı tedbirler almalıdır.
Her şey normal, işler yolunda, din ilerliyor diyen Tatlısu Müslümanını muhatap bile kabul etmem.
Halkın çok büyük bir kısmı namazı terk etmiş, şehvetlerine uymuş… Riba bütün ülkeyi sarmış kucaklamış… Ülke bir meyhane-i kübraya dönmüş… Lüksün, israfın, beyinsizliğin her türlüsü… Zina suç olmaktan çıkartılmış… Uyuşturucu ilköğretim okullarına kadar inmiş… Haram yeme yaygın hale gelmiş… Böyle feci bir duruma normaldir demek mümkün müdür?
Böyle kötü ve berbat bir ortamda, mutlaka yapılması gereken işlerden biri, belki birincisi; öncelikle Müslüman halkı, sonra bütün halkı, anlayacakları şekilde uyarmak, aydınlatmak, bilgilendirmek ve harekete geçirmektir.
Türkiye Müslümanları için, genel bir mânevî yangın, mânevî zelzele talimatnamesi gerekiyor. Bu siyasî, sosyal, kültürel, ahlakî felaket ve âfet içinde ne yapacaklarını bilsinler.
Doğrusu, keyfine bakan, gününü gün eden, yan gelip yatan, umursamayan Müslüman sorumluları çok ayıplıyorum. Sanki Hazret-i Ömer veya Sultan Süleyman Kanunî zamanında yaşıyorlar…
Yahu Din, Şeriat, ahlak elden gidiyor, böyle bir felaket içinde yan gelip yatılır mı?
Bundan üç yüz sene önce yaşamış İstanbullu bir Müslüman, mezarından çıkıp şehre baksa, çok ağlar çok feryat eder çok dövünür ve kabrine geri döner.
Ayasofya camilikten çıkartılmış, ibadete kapatılmış ve biz buna alışmışız yan gelip yatıyoruz…
Şu İslam kadın ve kızlarının yüzde ellisinin hal-i perişanına bakınız… Diğer yüzde ellisinin tesettürlerine bakınız…
Yangının büyüklüğünü ve dehşetini anlamak için, Cuma ezanı okununca ticarete işe devam edilen dükkanlara işyerlerine bürolara bakınız…
Televizyonlara bakınız… Toplumsal hayata bakınız…
Feryat etmemiz gerekiyor, etmiyoruz… Yangını söndürmek için çalışmamız gerekiyor, çalışmıyoruz… Mânevî depremin enkazını taşımamız gerekiyor, bunu yapmıyoruz…
Felaket zamanında yapılacaklar talimatnamesini kimler hazırlayacak? Bunu halkı kimler duyurup nasihat edecek? Bu Ümmetin bir itfaiye teşkilatı, hey’at-ı nâsiyeleri (öğüt veren, uyaran hey’etleri) yok mudur?