‘En büyük feminist!’
Habertürk Kanalında Didem Arslan Yılmaz’ın sunmuş olduğu ‘Türkiye’nin Nabzı’ programını izlerken feminizm üzerine bir tartışmaya tanık oldum. Katılımcılar arasında Şaban Ali Düzgün, Ahmet Ağırakça, Özlem Zengin, Hülya Gülbahar, Ayşe Sucu gibi isimler vardı. Elbette merak celbediyor ve reyting yapıyor. Bununla birlikte bu tür programlarda tam olarak ayar tutturulamıyor.
Bazen isabet etmek isterken dili insana ram ve yar olmuyor. Mevlana’nın ifadesiyle ‘ben ne söylüyorum tamburum ne söylüyor’ havası doğuyor. Hülyü Gülbahar isimli bayan oturuşu ve kalkışı ve ifadeleriyle adeta ‘ Ben Türkiye’nin Neval Sadavisi’yim’ diyor. Sadece öğretmek isteyen insanlarla tartışmak beyhude. Mesele hakkı bulmak ve öğrenmek olunca orta bir noktada buluşmak ve karşılıklı istifade mümkündür. Aksi takdirde, ortam sağırlar diyalogu olmaktan öteye geçemez. İnsanın bilgisi ve görgüsü kıttır. Eksikliği başkalarıyla tamamlar. Bu anlayışa sahip olursa karşılıklı mesafe almak, gelişmek, tekamül etmek mümkündür. Eğer insan kendini kilitliyor ve kasıyorsa aynı yerde saymak kaçınılmaz hale gelir. Farkça bir deyimde insanın bir dili iki kulağı var denilmiştir. Bir söyleyecek iki dinleyeceksin. Aksi takdirde, diyalog zeminleri akıl taslama meclisleri haline dönüşür.
Günümüzün en saldırgan sosyal akımlardan birisi feministlerdir. Onlarla ortak bir nokta bulmak kabil değildir. Bazı ideolojik akımlar da böyledir. Saplantılarının dışına çıkmaya izin vermezler. Kalkış noktalarında bazı doğru noktalar varsa da varış noktaları yanlıştır. Son günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan da fıtrat ile eşitlik veya adalet arasında ayrım gözeterek bu tartışmaların tuzu biberi oldu.
Hatta yabancı karikatüristlerin de ilgi odağı oldu. Bugün Siyonizmle birlikte feminizm en yaygın lobicilik ayağına sahiptir. Cibilli taraftarlara sahiptir. Kadın erkek ilişkilerinde kadının ezildiği varsayılır. Erkek güçlüdür ve bazen gücünü kötüye kullanır. Bununla birlikte Allah fıtraten kadına dayanıklılık vermiştir. Fıtrat ilişkisinde eşitlik olmasa da bir denge vardır. Allah erkeğe güç verse de kadına dayanıklılık vermiştir. Kadının üstün yönü de budur. Fıtrat işbölümü gereği kadına ve erkeğe farklı özellikler ve imtiyazlar vermiştir. Dolayısıyla burada mutlak değil nispi üstünlük veya farklar vardır. Eşitlik zemininde aile reisliği yürümeyeceği için eşitler arasında birinci olarak erkek (kavvamiyet) öne çıkmıştır.
Günümüzde kadınların ezilmeleri kabul edilemez, bunun telafi yoluna gidilmeli. Ancak erkeklere yabancılık anlamına gelen bir çığır ve örgütlenme biçimi de kabul edilemez. Haksızlığın telafisi noktasında toplumu bölen bir biçimde feminist örgütlenme yerine cinslerin müşterek platformlarda haksızlıklar karşısında hukuku arama ve savunmaları daha yerinde olur. Fıtrat-hilkat denilince insanın sahip olduğu melekeler akla gelir. Hayatta rol dağılımı gereği iki cinsin farklı özellikleri gelişmiştir. Bu toplumun gelişmesi ve iş bölümüne matuftur. Komunistlerin işçi sınıfını kurtarma adına diğer sınıflara yabancılaşmaları oranında feministler de cinsiyet ve sosyoloji üzerinden fıtratlarının bir parçası olan erkeğe yabancılaşarak sapma göstermişlerdir. Bu daha temel bir sapmadır. Elbette feminizm lutilik gibi cinsel bir sapma olmasa da cinsiyet üzerinden bir ayrışma çabası ve eğilimidir. Bununla birlikte feministlerin kalkış noktaları veya bazı argümanları açısından haklı oldukları noktalar var. Lakin kalkış noktalarının onları doğru hedeflere götürdüğünü söyleyemeyiz. Onlara yönelik hata ve kusurları tamir etmek herkesin görevi olmalıdır.
Bu anlamda Dide Arslan Yılmaz’ın programında Prof. Ahmet Ağırakça’nın ‘ en büyük feminist Hazreti Peygamberdi’ ifadesi maksadı aşan bir doğru idi. İslamiyetin kadınlarla ilgili cahiliyet kalıntısı kusurları sildiği söylenebilir. Lakin bugünkü feministlerin vardıkları nokta ve varmak istedikleri nokta ile Hazreti Peygamberin yaptıkları birbirini karşılıyor mu? Feministler feminizmden başka referans tanıyabilirler mi? Kavvamiyet ve hatta erkeği ret üzerine kurulu bir anlayış sonuçta insanlığı reddetmektedir. Evet! Kadın ve erkek insaniyette eşit ama cinsiyette farklıdır. İki tarafın özellikleri arasında karmaya gitmek eşitlik adına ortaklığı ortadan kaldırmaktır. Bugün de feministler kadın erkek beraberliğini ortadan kaldırmanın peşindedir. Meseleye ‘ erkeğe boyun eğmem’ kompleksiyle yaklaşmaktadır. Halbuki, mesele boyun eğip eğmeme basitliğinde değildir. Ebedi yolculukta hayat arkadaşlığıdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da kadın hakları cemiyetlerinin kadına sahip çıkarken anneliğe düşmanlık beslediklerini yani fıtratlarını inkar ettiklerini söylemiştir. Halbuki, annelik insanın soyu ve bekası ile alakalı ontolojik bir vazife olduğu gibi mertebelerin de en yücesidir. Feministler ise cinsiyet adına cinselliğe ve onun ötesinde anneliğe yabancılaşıyorlar. Bu kadın varlığını inkar olduğu kadar insan soyuna da düşmanlıktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.