Felsefe dil için yeterli mi?
Bir kültür veya medeniyette nitelikli bir felsefe olacaksa, mutlaka orada ciddi bir düşünme sistemi ve buna bağlı olarak hayatın her alanını kuşatan bir dil gerekir. Yani, dil ve düşünce at başı beraber olacak ki, nitelikli bir felsefe teessüs edebilsin.
Düşünce yoksa, o toplumda dil de yoktur. Olan dil, sadece günlük ihtiyaçları karşılamaya yarayan bir kelime hazinesi ve sentaksa ihtiyaç duyar. Oysa gelişmiş toplumlar, sadece günlük yaşayışlarını organize etmek için değil, günlük yaşayışlarını ve sosyal ilişkilerini daha nitelikli ve kolay bir hâle getirmek için eşyaya soru sorarak hayatın her alanıyla ilişkili kelimeler üretirler. Eşyaya soru sorma kabiliyeti olmayan toplumlar da var olan sığ dili kullanırlar.
Bir dili konuşmak, gayr-ı iradî bir davranıştır ama eşyaya soru sorarak onun aslına ilişkin cevaplar; yani “kelimeler” almak iradî bir tavırdır. Toplumları bu “iradî olma”ya sevk eden şey de tecessüs ve meraktır. Dünyayı, gök yüzünü, kavramları, insanları, eşyaları, varlığı, yokluğu merak etmek ve bunu araştırmak... Kısacası objeye soru sormak ve bunun cevabını almak... Şayet bir toplumda bu yoksa, değil felsefe, sanat, edebiyat; nitelikli bir hayat bile olmaz.
Cumhurbaşkanımız, “Bu Türkçe ile felsefe yapılmaz” derken doğru ama eksik bir ifade kullandı.
Türkçe’nin kelime hazinesinin fakirleştirildiğine dikkat çeken Sayın Cumhurbaşkanımız, bizlerin 1970’lerde davasını savunduğumuz Türkçe’nin davasını şimdi güttüğünü ifade ediyor. O yıllarda Milli Görüşçülerin dil görüşü böyle değildi. Mesela 7 güzel adamdan biri olan ve Sayın Cumhurbaşkanımızın hürmette kusur etmediği Nuri Pakdil’in Diriliş dergisindeki Türkçe’si ile solcu bir dergideki Türkçe, birbirlerini aratmazdı. Aynı dil anlayışını İsmet Özel’de de görebilirsiniz.
Düşünce dili, dil de düşünceyi doğurur; daha doğrusu bu ikisi birbirini üretir. Nitelikli bir felsefenin tesis edilebilmesi için toplumsal sorgulama bilincinin son derece aktif olması lazım. Böyle bir dil, mevcutla yetinmez; eşyayı sorgulayarak hayatın her yeri ve anıyla ilişkili sonuçlar; yani kelimeler üretir. Ontolojik bir sorusu ve sorunu olmayan toplumlarda varlık felsefesine dair bilgiler üretilemez.
Hürriyetle ilgili bir sorusu ve sorunu olmayan toplumlar, hürriyet felsefesi yapamazlar. Bu listeyi uzatabiliriz.
Nitelikli bir felsefî hayat için, kelimelerin nüanslarıyla dili zenginleştirmesi ve kıvraklaştırması şarttır.
Cumhuriyet döneminde, tek tipçilik kelimelere de bulaştırılmış ve pek çok kelimeye karşılık tek bir kelime verilmiştir. “Kabiliyet, hüner, maharet, istidat” gibi kelimeler arasındaki nüans yok edilip “yetenek”e indirgenmiştir. “Ye’is, keder, hüzün, ıztırab, elem, hüsran, gam” gibi kelimeler atılıp bunların yerine “üzüntü” konmuştur. Yani cumhuriyet döneminde dil “medeniyet dili” olmaktan uzaklaştırılıp kabile dili hâline getirilmiştir. Kabileler felsefe üretemez.
Lafı bağlayalım...
Nitelikli bir felsefe için ilk şart objeye çok soru sorup cevap alacak bir zihniyete sahip olmaktır.
Alınan cevapların her biri bir kavramı ifade eden kelimeler olacaktır. Aktif düşünce ve geniş kelime hazinesinin olduğu toplumlarda, felsefe de yapılır, edebiyat da.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.