Mahkeme Kadıya Mülk Mü?
Eski zamanlardan birinde yani mahkeme kadıya mülk iken demeyelim ama kadının hükmünün geçtiği bir zaman bir “hırsızlık” vak’ası meydana gelmiş.
Niyetini bozan bir komşu, üst kattaki komşusunun balkonuna tırmanmış. Derken efendim balkon gümbürtüyle yıkılmış. Hırsız da düşüp ayağını kırmış. Ev sahibi manzara karşısında ne yapsın, bir güzel pataklamış komşusunu.
Mahkemeye çıkmışlar.
Ev sahibi şikâyetçi olmuş komşusundan. Evimi soymak için içeri girecekken balkonumda yakaladım bu namussuzu gereğini arz ederim.
“Olur mu?” demiş hırsız komşu, “asıl ben davacıyım, balkonunu çürük yapmış. Sağlam yaptırsaydı ayağım kırılmayacaktı.”
Kadı kaşından bir tel koparmış.
“Haklısın çağırın balkonu yapan ustayı!”
Getirmişler ustayı.
“Bre madrabaz. Bre iş bilmez. Niye balkonu çürük yaptın da şu adamın ayağının kırılmasına sebep oldun?”
Adam şaşkınlığını gideremeden, kadı:
“Yatırın falakaya!” demiş.
Adamın aklı başına gelmiş:
“Amandır Kadı Efendi! Tam kalıbı hazırlarken al yeşil geymiş güzel bir hatun geçti buradan. Kabahat bende değil onda!”
Kadı bir tel daha koparmış kaşından:
“Doğru” demiş, “o halde getirin o hatunu!”
Getirmişler ki, o hatun gerçekten dünyalar güzeli. Kadı vermiş hükmünü:
“Bre nadan! Bre merhametsiz, insafsız.,. Niye böyle gazelsin? Niçin böyle fettansın? Ustanın aklını başından almışsın. Götürün bunu darağacında sallandırın da aklı başına gelsin.”
Zavallı kadını götürmüşler, yakarışlarına kulak asmamışlar.
Fakat mübaşirler, muhzırlar, infazcılar geri gelmiş.
“Kadı Efendi ayakları çok uzun geldi, darağacına sığmadı, ne yapalım?”
Kadı kaşından bir tel daha koparmış.
“Ulan gidin allı yeşilli giyen boyu darağacına uygun bir hatunu bulun ve asın!”
Ben Ragıp Akyavaş’ın yalancısıyım. Hatta o hükmü veren kadının adı da Karakuş imiş. O yüzden böyle kararlara karakuşi hükümler denirmiş.
Günümüz adalet ve hukuk sistemimizde karakuşi kararların olup olmadığını bilmiyorum. Belki o derece fettan kafa karıştırıcılar olmadığı içindir.
Ama alacalı bulacalı, yırtık pırtık, çözük mözük, saçma sapan, eğri büğrü, hırlı hırsız, karman çorman, berbat merbat, kirli mirli, tuhaf muaf ilamlar vardır.
Kendimden biliyorum.
İdare Mahkemesine haksızlığı gidip anlatmamıza ve mahkeme başkanı yüzde yüz ikna olmasına rağmen sonuç aleyhime çıktı. Benim için önemsiz bir özlük hakları meselesi… Devlete helal olsun.
O kişi sonra Başbakan’ın(Erdoğan) en yakınına sokuldu. Başbakanlıkta ikinci makama oturdu. Şimdi de cemaatçi diye yaftalı…
Mahkeme başkanlarına, kadılara, vaizlere, hoca efendilere başka makamlar gösterirsen olacağı budur.
O yüzden de 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta hizaya getirilenlere, sonrasında başka gerekçelerle hizaya gelenlere saygı duymuyorum.
Bazılarını tenzih etmek isterim elbette…
ÇIKARSAMA:
12 Eylül’e, 28 Şubat’a, F yapılanmasına hükümleri geçerli olduğu zamanlarda dik durabilenlere saygı duyuyorum. Kaç kişi acaba? Ama sonradan “vur abalıya” diye sürüye katılanlara değil…
Adım David Yahut Henry Değil Ama…
David Phillips ve Henry Barkey’in yazıp dikte ettirdikleri Kürdistan’da Çatışmayı Önlemek başlıklı proje iflas etti artık. Ben edeceğini daha o zamanlar yazdım ama dinleyen olmadı maalesef… Türkiye düşmanıyla yatağa girdi ve ABD planına kurtarıcı bir formül muamelesi yaptı. Bu belki ABD’yi oyalamak için MİT’in bir taktiği idi. ama strateji değildi. Bu kadar uzun bir taktik de yürütülemez.
Türkiye’de eğer bir devlet aklı varsa bunu idrak etmelidir. Adım Henry ya da David değil elhamdülillah. Ama sizin adınız da Ahmet, Tayyip, Bülent, Yalçın ve Efgan. Kardeşiz be…
Bir de beni dinleyin. Türk Tarih Felsefesi Işığında Kürt Sorununa Çözüm kitabımı okuyun. Vermiş olmalıyım size…
Döndük döndük başa geldik işte.
Lütfen rica ediyorum, Allah rızası için. Özür dilerim Türk’üm ve Müslüman’ım. Bir de benden birifing alın yahu… Efgancığım, Yalçın kardeşim. Ahmet Hocam…
Araba devrilmeden önce…
Son viraja girmeden.
BÜLENT BEY
Bülent Arınç okullardaki siyaset bilimi derslerinde artık okutulması gereken bir siyasetçimiz. Hem eski Türkiye’yi temsil ediyor, hem Yeni Türkiye’yi… Hem Milli Görüş’ün ta İsmail abi zamanından beri gelen milli Türk talebe birliği hassasiyeti var, hem cemaat ve tarikatlerin ortak ve kadim edasındaki izler…
Geçenlerde “benim yüzümden, beni bahane ederek kozmik odaya girmişler” dedi. O zamanlar ben bunu diyordum ama galiba sakalımdaki aklar azdı. Bülent beyin evini bilmeyen mi vardı. Zaten Çukurambar mahallesi yeni yeni cazibe merkezi olmaya başlamıştı. Belli ki parlamento oraya taşınacaktı. Eski Orman bakanı, bizim Alternatif, Usta İnşaat’tan filan biliyordum yıllar evveli…
Yani Türk Ordusu Bülent beyin ev adresini arayacak öyle mi?
Dolayısıyla geç de olsa Bülent Beyin sözlerini artık savcılar soruşturma meselesi yapmalı ve Tahşiye gibi kamuoyunun pek ilgilenmediği mesele etrafında değil de meselâ kozmik odaya giren casusluk üzerine kapsam genişliğine giderek gerçekten bir haşhaşilik söz konusu ise bunu milli bir mesele haline getirmelidir bu memleket…
Bu zindan diyenlere bezirgân
Akıp giden her an sevdalısına düşman
Bu memleket…
KİTAPÇI:
Lütfü Şehsuvaroğlu, Kürt Sorununa Türk Tarih Felsefesi Aççısından Bir Yaklaşım: Kürtler Nasıl Türk Olur, Elips Yayınları, Ankara
Kitabın adı şaşırtmasın, bu kitapta Kürt milliyeti ve milliyetçiliği layık-ı veçhile değerlendiriliyor, bölücülüğün açmazları vurgulanıyor ve Türk tarih felsefesindeki mayanın izleri sürülerek kuşatıcı bir jeopolitik zemin inşa edilmeye çalışılıyor. Emperyalizm sorunu, Yahudi İngiliz medeniyetinin planları, kendisini Türk zannedenlerin açmazları ile Kürtlerin kadim ve gelecek için çıkar yolları masaya yatırılıyor. Kitap, devlet aklı içindeki ajan-provokatörleri de deşifre ediyor doğal olarak…
Baskı: Ankara 2008
Baskı: Ankara Ocak 2015(baskıda) İlaveli. Son çözüm sürecinin eleştirisi ile birlikte
RUBAİ:
Erguvan Bülent Arınç’a ithaf etmiş, Kızılcahamam’da bir tatilde tesadüf karşılaşınca da kır yürüyüşünde kendisine okumuştum.
Erguvan heyulalar sarınca ufkumuzu
Kaldırır dimağımız asırlık uykumuzu
Belki mehteran yürür çağın kelîmesine
Ecdâdın sâyında gösterir şu utkumuzu
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.