Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

Yavuzluğa soyunmak

Yavuzluğa soyunmak

“Resulullah. kapına geldim, bu günahkar kulunu kovma kapından, bırak da kapının önünde kıtmir olayım” diyordu Kestane Pazarı’nda ki vaiz efendi. 

Cuma saatinde kızgın asfalta diz çökmüş içten içe hıçkıra hıçkıra ağlayan gençler...

Cami tıka pasa dolu, sayıları binlere varan cemaat seli...

Eyvah ki geçti gitti o heyecan dolu günler...

Şimdi ne Kestane Pazarı kaldı, ne de Işık Evler’e uzanan coşkuların yer sofrası etrafında bağdaş kurduğumuz lezzetli medrese yemekleri... Sohbetler coşkusu...

Tadımız tuzumuz kalmadı. 

Bakıyorum, ufuklar o eski ufuklar değil, simalar değişik, yer sofralarının müdavimleri  dünyanın bir başka köşelerine aldılar başlarını gittiler... 

Okullar dediler... Hizmet Hareketi dediler, eyvallah...

O okullarda ay yıldızlı bayraklar dalgalanıyormuş.

Sabahları İstiklal Marşı okunuyormuş.

Türkçe öğretiliyormuş...

Sonuçta elde var laik eğitim, cim karnına bir nokta.

Olimpiyat denilen arenada şarkılar, türküler, nağmeler, danslar, kız erkekli eğlenceler, diziler, geziler yerden bitmeye başladı... Cemaat kestane renginden de öte kendini boyadı. 

Boya nasıl bir boya ki sunucusundan, sanatçısından, bateristinden, ateistinden, Marksist’inden övgüler alıyor. 

Doğrusu, ava gidenler avlandılar...

Bir yandan da “örtü fürüattandır” açıklaması yetişti.

Gerek yanlış anlaşılma, gerek nefse hoş gelmiş olacak ki adeta savaşarak elde ettiğimiz mevzileri attık. Örtü gitti, artı gitti hep gitti...

Boyaları anlaşılmasın diye “namazları gizli kılın” dedik.

Başını kuma sokan tilkinin kuyruğunu kum fırtınası kaparmış.

İslam derken “demokrasi” havarisi kesildik, o da kesmeyince “laikliğe” kulaç attık, yüzdük ama ne yüzdük, ta okyanusların ötelerine kadar uzandık...

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde,  Papa cenaplarının huzuruna vardık. 

“Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz” dedik... Dedik mi he vallah dedik... 

Elini de öptük...

Eyvah ki gitti o kestane kokusu, gitti o yer sofralarının bereketi, gitti hizmet aşkını yüreklerinde taşıyan serdengeçtiler, aşk yaşayanlar, şevk yaşayanlar...

Otuz yıl o rahlede diz çökenlerden, 40 yıl “Hizmet Hareketidir” diye soluk almadan koşanlardan, sefalarını feda edenlerden dinledik: 

Dediler ki bu bir efsaneydi geldi geçti.

Bu bir rüya idi uyanınca kesildi.

Bu bir masaldı anlatılınca tükendi...

Ama yine de İzmir deyince, hep kestane kokusu alır burnum. Hatay yokuşu gelir gözümün önüne.

Dönüşü, barışı, tövbesi, affı var mı bunun diye düşünürüm...

“Hata ettik, yanlış yaptık” diyecek bir er karşı dağlardan çıkar gelir mi?..

Sabahlar bayram olur mu? Kandiller barışta buluşur mu?.. 

Yıkılmasına yıkıldı da, gel gör ki geride kalanlar hançer yarası gibi ümmetin bağrını kanatıyor.

Kavgalar oluyor, atışmalar çatışmalar oluyor,  kısacası üzerimize göklerden bela yağıyor.

Süt bozuldu ya, kervan dağıldı ya, ok yaydan çıktı ya...

İslam’ı bıraktık müstemlekeciliğin giriş kapısı sayılan laiklik ile Latin demokrasisini savunmanın derdine düştük. “Siz bizim efendimizsiniz” demeye getirdik işi.

Kimseler çıkıp da benim ayranım ekşidir demiyor. 

“Kıtmir’in olurum” diyenler şimdi demiyor... 

Tutuklananlar için “ben de onun yerinde olmak isterdim” diyenler gelmiyor, aksine daha da uzaklara kaçıyor. Saf bozuldu, düğüm çözüldü...

Hocaefendi buyurdu: Gladyatörler gibi savaşın...

Sen rahat ol Hocaefendi! 

Mümin müminle savaşırken İsrail bıyık altından gülerek alkış tutuyor... 

Sararmışlığa, kararmışlığa baktığımda içimden sormak geliyor:

Durduk yerde Yavuzluğa neden soyundun?

Soyundun da bilmeliydin; ne Akşemsettin Yavuz olur, ne de Yavuz Akşemsettin...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nusret Çiçek Arşivi