Türbülans
2014 yılının son günü benim için gelişigüzel bir gün olmaktan çıktı. Anadolu Gençlik Derneğinin Aydın-Kuşadası kolunun davetlisi olarak İzmir’e gidiyordum. Yolculuk gayet rahat başladı ama bir kabusa döndü. Daha başlangıçta bir terslikle karşılaştım. Havaalanında biniş kartı işlemi yaptım ve son kontrol noktasından geçiyordum ki, bayan bir polisin uyarısıyla irkildim. Elimdeki biniş kartına baktıktan sonra gidiş kartımın nerede olduğunu sordu. Ben de ‘işte elimde’ dedim. ‘Hayır’ dedi ‘bu İzmir’den İstanbul’a dönüş kartınız’. Afalladım ve hemen geriye döndüm, biniş kartlarının tanzim edildiği kabine geri döndüm ve gidiş kartımı istedim. Bu sefer afallama sırası ilgili görevlide idi. Neyse hatayı düzelttik ve tekrar kontrol noktasından geçerek bekleme salonuna vasıl olduk. Hiçbir şeyden habersiz uçağa bindik ve İzmir seyahatimiz böylece başlamış oldu. Her şey normal görünüyordu. Bununla birlikte yılbaşına doğru son iki günde İstanbul’da karla karışık yağmur yağıyordu. Havaya soğuk ve fırtına hakimdi. Hava muhalefeti nedeniyle bazı uçuşlar iptal edilse de bizim uçuşumuzda bir aksilik görünmüyordu. Hayatım boyunca bir iki defa hava muhalefeti nedeniyle sefere çıkamamıştım. Bu defa böyle olmadı. Sık uçağa bindiğimizden kalkış sırasındaki normallik veya anormalliğin pek farkına varamadık. Uçağımız, Türk Hava Yolları filosunun Boeing 737-800 tipindeki uçaklarındandı.
Belki de kalkış yapalı 15-20 dakika olmuştu ikram beklerken bir anonsla irkildik. Teknik bir arıza yüzünden geriye dönüyorduk. Bu kış vakti bize soğuk duş gibi geldi. Teknik arıza ile ilgili detay verilmiyordu. AA’nın sonraki bir yayınında bu teknik arıza kuyruk bölümünün piste sürtünmesi olarak verilmekteydi. Teknik arıza yolculuğumuzu tamamlamaya engel miydi? Yolcuları hafakanlar bastı. İkinci bir anonsta pilotun sesi normal değil, titrek geliyordu, 10 dakika içinde İstanbul Hava Limanında olacağımız duyuruluyordu. Lakin asıl kabul bundan sonra başladı. Hava boşluklarında savrulmaya başladık. Türbülanstan türbalansa giriyorduk. Küçük uçağımız denizde fırtınada dalgalar arasında fındıkkabuğu gibi savrulan kayıklara benzemişti. Uçak yer yer hava muhalefeti nedeniyle kontrolden çıkıyordu. Uçağın dengesi bozulmuştu. Bir öne savruluyor bir irtifa kaybediyordu. ‘Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete’ tekerlemesindeki gibi bir halimiz vardı. Durumumuz film sahnelerini andırıyordu. Yanımda henüz gencecik yaşlarında iki kız çocuğu oturuyordu. Biri metanetli görünse de diğeri son anımızın gelip çattığını düşünüyordu. Teskin etmeye çalıştım. Heyecanlı ve endişeli olanı bir daha uçağa binmem diye söylenip duruyordu. Haksız da sayılmazdı. Özellikle son günlerde uçak kazaları gündeme damgasını vurmuştu. Gerçekten de yılın son gününde sonucu belli oymayan bir hava yolculuğundaydık.
Bize 10 dakika deseler de hem vakit uzuyor hem de geçmek bilmiyordu. Zaten yarım saat gecikmeli kalkmıştık. 13: 00 olan havalanma yarım saat sarkarak 13: 30’te başlayabilmişti. Havaalanı trafiğinden dolayı gecikmeleri kanıksamıştık. Dönüşte bulutlardan gökyüzü görünmüyordu. Bazı yolcular sıkılmaya başladı. Biz de panik yapmamaları konusunda uyarıyoruz. Bu hal üzerine pistten kalkış ve geri dönüşümüz neredeyse bir saatimizi almıştı. Geri döndüğümüzde saatlerin ibresi 14.30’u gösteriyordu. Belki de devam etseydik İzmir’e inmiştik. Artık burası pilotun takdiri. İçimden nasip kısmet diyerekten şu duygular geçiyor :” Demek ki yılbaşını çocuklarla birlikte geçireceğiz…” Bu yüzden biraz da sevinçliyim ve uçağın ertelenmesi halinde Aydın’da yapacağımız konuşmanın yetişmeyeceğini düşünüyordum. Bu durumda İstanbul’da kalmalıydım. Bizi 406 no’lu salona aldılar. Yapılan anonslarda saat 16 00 sularında yeniden İzmir’e uçacağımız duyurulmakta idi. Bir ara bu saat 18 00’e alınmıştı. Bu durumda eve dönmekten başka çare yoktu. Neyse ki fazla gecikmeden saat 16 00 sularında aynı uçağa binerek İzmir’e havalandık. Bu defa korkulan olmadı.
Bu benim hayatımda havada yaşadığım ikinci vaka, arıza. Birincisi tam 40/41 yıl evvel (1973) Almanya’nın Hamburg kentine yönelik ilk seyahatimdi. Babam Kiel’de çalışıyor ve ikamet ediyordu. En yakın havaalanı Hamburg idi ve babam bana bir de refakatçi veya kılavuz ayarlamıştı. Adapazarlı arkadaşlarından Mehmet Çalık. Birlikte yine aynı yerden İstanbul Yeşilköy Hava Limanından Hamburg’a doğru havalanmıştık. Bulgaristan üzerinde olduğumuz bir sırada teknik bir arıza nedeniyle tekrar Yeşilköy Hava Limanına geri döndüğümüz anons edildi. Yolcular panikledi. Bir kısmı niye Bulgaristan’a inmiyoruz diye soruyor. Bir kısmı ayaklarımın altından ateş çıkıyor diye yakınıyor. Besbelli ki uçakta kurşundan ağır bir hava var. Sağ salim Yeşilköy’e döndük. Böylece hayatımızın kıymetini bir kez daha anlamış olduk. Benim için korkulu bir anı olmuştu.
Aydın’da Mekke fethini anma münasebetiyle siyasi türbülanstan da bahsettik. 2015 yılı Türkiye ve bölge için oldukça kritik ve kader yılı. Çanakkale destanının yüzüncü yıldönümü. 24 Nisan Ermeni tezlerinin yine yüzüncü yıldönümü. PKK için ise final yılı. Allah ülkemizi fiziki ve insani türbülanslardan ve kazalardan korusun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.