Tarihin nöbet devreleri
Hayatta tesadüfe tesadüf edilemez. Tarihte de öyledir. Tarihte nöbet anları vardır. Bu anlarda nöbet değişimi yaşanır. Bir sayfa kapanır diğeri açılır. İstanbul fethiyle birlikte Fatih’in çağ açıp çağ kapadığı ifade edilmiştir. Zira mevzii bir olay olmaktan öte anlamlar taşımaktadır. Bu suretle Doğu Roma İmparatorluğu veya Bizans tarihe karışmış ve onun mirasını başka bir güç ve başka bir kimlik devralmış ve tevarüs etmiştir. Coğrafi olarak bu ancak kıtalararası bir olay olarak anılabilir. Tarihi açıdan da İstanbul’un fethi bin yılda bir gerçekleşebilecek ender bir olaydır. Arapçada ‘taakup’ diye bir ifade vardır. Birbirini izleme ve birbirine nöbet devretme anlamındadır. İmparatorlukların düşüşü ve yeniden yükselişi de böyle işaretler taşırlar. Keza büyük insanların ölümü ve diğerlerinin onların yerini alması da bir sıralamayı takip edebilir. Hikmetten asla uzak değildir. Sözgelimi İmam-ı A’zam Ebu Hanife yaklaşık 70 yıl yaşamıştır. Hicri 80 tarihinde Kufe’de doğmuş ve 150 tarihinde ise vefat etmiştir. Miladi olarak doğum ve ölümüne şöyle kayıt düşülmüştür: Doğum: MS 05 Eylül 699, Kufe. Ölüm: MS 14 Haziran 767, Bağdat. Bu tarihler takribi olabilir. Mustafa Münir Edhem’in Şafii’nin Mısır’a Göçü adlı eserini okuyorum. Bu eser aslında bir konuşmanın, konferansın yazıya dökülmesinden ibaret. Kitapta İmam Şafii’nin Matlabi olması ( Ehl-i Beytten) onun ötesinde Rey ekolü ve Ebu Yusuf ile ilişkisi ve onun ötesinde İmam Malik’i ile münasebetleri çok güzel irdelenmiş, kayda geçirilmiş.
Kimileri Ömer Bin Abdulaziz’den sonra İmam Şafii’nin ikinci müceddit olduğu kanaatindedir. Uzak görülemez. Şafiilerle başlayan tecdit halkası Eş’arilerle birlikte yoluna devam etmiştir. Bir başka tecdit ekolü ve çığırı da Nakşibendilik içinde gelişmiştir. Nakşibendiyenin kollarından Müceddidiye tecdit ekolüdür. İmam-ı Şafi ile İmam-ı A’zam’ın münasebeti İmam Ebu’l Hasan el Eş’ari ile İmam Maturidi’nin münasebetine benzer. Birbirlerini tamamlarlar. Elbette ameli konularda ( furu) İmam Şafii ile Ebu Hanife arasında epeyce fark vardır. Bununla birlikte İmam Şafii hadis ekolüyle rey ekolü arasında bir köprü kurmuştur. Bazı nedenlerden dolayı Şah Veliyyullah iki mezhebin birleştirilmesini teklif etmiştir. Bu tarihe mal olmuş ve orada kalmış bir tekliftir. Taberi gibilerine göre Ahmet Bin Hanbel fakih değil muhaddis addedilirken Şafii’nin fakihliği muhaddisliğinden ileridedir. Ya da cenahlardan birisi diğerinden geri değildir. ‘Rihletü El İmam Şafii İla Mısır’ kitabında Ebu Hanife ile Şafii’nin nöbetleştikleri yazılmaktadır. Mustafa Münir Edhem, Muhammed İdris Şafii’nin annesi Fatıma’dan Ebu Hanife’nin vefat ettiği gün dünyaya geldiğini yazmaktadır (age, Mustafa Münir Edhem, Muktataf Matbaası el Kahire, 1930 baskısı, s: 4). Bu durumda tarihin ışığında ve akışında Ebu Hanife nöbet devretmiş ve İmam Şafii nöbet devralmıştır. Eğer bir hilaf yoksa, bu tesadüf olamaz. En’am suresi 95’inci ayette Cenab-ı Hak :” Diriyi ölüden ölüyü de diriden çıkartır’ buyurmaktadır. Bunun fiziki anlamı olduğu gibi metafiziki ve onun ötesinde mecazi anlamı da vardır. Mecazi anlamında ‘salihten talih yani iyiden yaramaz evlat doğabileceği gibi tersi de olabilir’ denmiştir. Yani müminden kafir veya kafirden mümin de dünyaya gelebilir.
Lakin buradaki mecazı bu durumla sınırlamak doğru olmaz. Mecazın bir parçası olarak ölülerle dirilerin nöbetleşmesinden de bahsedebiliriz. Elbette reenkarnasyon anlamında değil ama veresetü’l enbiye anlamında Mevlana ‘ bu çağın Ahmed’i benim’ demektedir. İlim ehli arasında manevi bir rabıta, teselsülü reddetmek doğru olmaz. O bakımdan İmam Şafii Ebu Hanife’nin ardılı olduğu gibi Resulullahın da çağındaki varislerindendir.
1258 tarihinde Moğol çerilerinin akınları karşısında Şii vezir Alkemi’nin ihaneti yüzünden teslim olan Bağdat’ta son Abbasi halifesi ( Irak kolu) Mutasım Billah bir çuvalın içinde atların nallarının altında ezilerek, can vermektedir. Aynı yılın başlarında ise Osmanlı’nın kurucusu Osman Gazi dünyaya gelmektedir ( Ahmet Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa, cilt 2, s: 451, Bedir Yayınevi, 1977). Yüzey dalgada bir ölüm hali yaşanırken dip dalgalar yeni bir doğum sancısına sahne olmaktadır. Bu Bağdat’ta yıkılan Abbasi devletine karşı Osmanlı devletinin ayak sesleridir. Yarım asır olmadan Bağdat’ın işgali sırasında dünyaya gelen Osman Gazi, Allah’ın inayetiyle yeni bir cihan imparatorluğunun temellerini atar. Ölüden doğan yeni canlı ete kemiğe bürünmüştür.
İnşaallah 2015 yılı da hayırlı bir nöbet devri yılı olur. Cihan çapında yeni bir doğuma şahit oluruz. Vema zelike Alallahi biaziz. Allah için zor değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.