Fine dinning in Istanbul
ŞU internet bir bilgiler okyanusu, içinde ne inciler mercanlar var… Geçen gün karıştırırken, Milliyet.com’da yayınlanmış, Ersin Süzer imzalı küçük bir haber gördüm. Birlikte okuyalım:
“İSTANBUL’UN EN PAHALI RESTORANI: Kültür başkenti İstanbul’un lüks restoran sayısı dünyadaki metropollere kıyasla yok denecek kadar az. İstanbul’un bu kadar az ‘fine dinning’ restoranı olmasının en önemli nedeni yüksek fiyat politikası. Dünyaca ünlü Hakkasan bile İstanbul’u bu nedenle terk etmek zorunda kaldı…
Geçenlerde, önemli isimlerin bulunduğu bir akşam yemeğinde bu konu gündeme geldi. İstanbul’da en pahalı restoranın hangisi olduğu tartışıldı. İlk sırayı da Ortaköy’deki Zuma aldı. İsmi bende saklı, önemli bir isim geçtiğimiz günlerde altı kişi gittikleri Zuma’da 4 bin 500 tl hesap ödediklerini söyledi. Masadaki herkes sadece bir yemekte bu kadar meblağa nasıl ulaştıklarını çözmeye çalıştı. Hesaba içilen lüks şarap da dahilmiş. Zuma’daki en lüks şarap üç bin 900 TL’lik Chetau (Chateau olacak) Latour. O gece içilen şarap ise bin 500 TL’lik La Turque. ( 12.02.2010)”
Aradan beş sene geçmiş ama yine de çok ibretli bir haber. Magazin konusu demeyelim, zengin fakir, Türk Kürt, Sünnî Alevî, Müslüman laik bütün Türkiyelileri ilgilendiriyor.
Enflasyon dolayısıyla fiyatlar atmıştır her halde… Etiler’de bir lokanta varmış, onun fiyatları daha da yüksekmiş. Fine dinning yapmak elbette ucuz olmaz.
Fine dinning’i anladık da, pek fine olmayan şeyler de var. Geçen hafta Zuma’ya gittik, altı kişi 4 bin 500 lira hesap ödedik gibi. Fine centilmenler ve lady’ler yedikleri fine yemekleri anlatmazlar…
***
1920’te Ankara’da ilk Büyük Millet Meclisi açıldığında “Düğünlerde Men’-i İsrafat” (düğünlerde israfı=savurganlığı önleme) Kanunu çıkartılmıştı. Bu kanun, caduc (geçersiz kalmış) olsa da, Turgut Özal zamanına kadar yürürlükteydi. Sonra büsbütün kaldırıldı.
Zamanımızda israf korkunç boyutlara ulaşmıştır. Gazetelerde zengin, elit, yeni burjuva sınıfının delice masrafları yazılıp duruyor. İki yüz, üç yüz, hattâ beş yüz bin dolarlık lüks otomobiller… Akıl almaz derecede pahalı tripleks villalar… Çok lüks, çok pahalı giyim kuşam eşyası… Yedi yıldızlı oteller…
Kötü medya (gazeteler, dergiler, tv’ler) halkı ve gençliği lükse, israfa, şatafata imrendiriyor.
Mutlu azınlığın bir kısmı bu israf, saçıp savurma çılgınlığı içinde yaşarken, milyonlarca vatandaşımız sıkıntı içinde yaşıyor. Zenginlerle fakirler arasında uçurumlar var.
Ölçülü olmak ne güzel, ne büyük bir fazilet ama nicemiz, eline para ve imkan geçince bunu yapamıyor.
Yılda fert başına düşen ortalama 77 bin dolarlık geliriyle, Lüksemburg’tan sonra dünyanın en zengin ülkesi olan Norveç’i anlatıyorlar… Orada öyle lüks ve şaşaalı otomobiller yokmuş. Halk genellikle ikinci el Volvo arabalarına biniyormuş. Herkes arı gibi çalışıyormuş.
İsraf imparatorlukları, cihar devletlerini bile yıkmıştır. Bizi de savurur atar. Bu tehlikenin farkında olan var mı?