Başbuğ ne yapacak?!
Ergenekon konusunda TSK “Görmedim, duymadım, bilmiyorum” havasındaydı, şimdi bir adım daha attı ve Kocaeli Garnizon Komutanı Korgeneral Galip Mendi, Kandıra Cezaevi’nde tutuklu bulunan emekli “bizim iyi çocuklar”dan Orgeneral Eruygur ile Orgeneral Tolon'u ziyaret etti. Bazı yazarlar olayı “2. Şemdinli Vakası” olarak değerlendirdi!
Ziyaret eden; askerî savcı, ya da Genelkurmay adına hareket eden bir avukat değil. Muvazzaf bir paşa.. Görüşmenin niçin yapıldığı, bundan sonra atılacak adımlar belli değil..
Yeni atanan komutanların hiçbiri Ergenekon olayına değinmedi. YAŞ’tan da bu anlamda bir karar çıkmadı.. İlginç değil mi?
Geçen gün Ali İhsan Karahasanoğlu yazdı.. Anayasa Mahkemesi, RP kapatma davasında ne diyor, RP Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ın cezaevinde Şevket Kazan tarafından ziyaret edilmesi ile ilgili olarak: “Adalet Bakanı, politika ve idare anlayışı, tutum ve davranışlarıyla Anayasal düzenin, laik ve demokratik cumhuriyetin koruyucu ve kollayıcısı olmak durumundadır. Adalet Bakanı, siyasi ve idari görevlerinde yasaların özüne ve sözüne uygun davranmakla yükümlüdür.”
Dün dündür, bugün, bugün.. Önceki RP’li bir politikacı idi, bugünkü silahlı bir memur!..
Kongar’la Selçuk telefon görüşmelerinde Anayasa Mahkemesi’nde açılan parti kapatma davasını “Yargı darbesi” olarak nitelemiyorlar mı? Telefonda görüşen gazeteciler, “kendi yazılarının; iddianame ve karar gerekçesi olarak kullanılmasının hukuk belgesi haline getirildiği”ni söylemiyorlar mı?
Koşaner ulus devlet, demokrasi ve insan hakları talepleri, global değerleri rejim için tehdit olarak algılayıp tedbir alınmasını isterken; Başbuğ’un önceliği laiklik ve cumhuriyetin temel nitelikleri, Atatürk ilke ve inkılapları, Atatürk’ün diktatör olup olmadığı idi..
Peki İnönü’ye diktatör diyebilir miyiz? Hani şu “takrir-i sükun”, “sansür”, “açık oy gizli tasnif”, “yasaya göre karar veren mahkemeler değil, verdiği karar yasa sayılan, savcısı, savunması, temyizi olmayan mahkemeler”.. Bunlar demokrasinin güzellikleri mi?
Mustafa Kemal bile bu konuda Başbuğ kadar emin değildi. Amerikalı bir gazetecinin sorusuna daha ihtiyatlı cevaplar veriyordu..
Başbuğ, “Atatürk’ün kanuna, hukuka, yasalara, sisteme uymayan hiçbir hareketi yok ama bugün hâlâ ‘Atatürk diktatör’ diyenler var. Onu okusalar, öğrenseler, şunu yaptı, şöyle yaptı deseler...” diyor. Bu tartışmaya girenlerin başına gelecekleri, hemen nasıl yaftalanacaklarını hesaba katmıyor herhalde..
Başbuğ, Kurtuluş Savaşı’nın okunmadığından, bilinmemesinden şikâyetçi.. Şikayetçi olmasına şikâyetçi de Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi Başkanlığı yayınlarına ulaşmak o kadar kolay mı? Kurtuluş Savaşı kitaplarının bir kısmının mevcudu bile yok.. Abone olmak, temin etmek öyle çok da kolay değil..
Başbuğ’un felsefeye, sanata ve sosyolojiye ilgisinin pratik sonuçlarının söz ve eylemlerine yansımasını beklemeye devam ediyoruz..
Hasan Cemal askerin çok konuşmasından, konuşmaması gereken yerde ve konularda konuşmasından şikâyet ediyor: “Asker demokrasilerde bizdeki kadar çok konuşur mu? Hayır, konuşmaz.” Bizde asker konuşur ama, görevi konuşmak olan “PARLAMENTERLERİMİZ” konuşmaz, konuşamaz, konuşturulmaz.. Çünkü başta genel başkanları izin vermez..
Evet evet, “Asker, memleketin hemen her meselesinde konuşmayı kendisinde hak görür; akıl verir; siyasetçiye yol yordam gösterir. Siyasetçi de ses seda çıkarmaz. Asker kendinde gördüğü ya da kendine vehmettiği 'kurtarıcılık misyonu'ndan bin yıldır kendini kurtaramadığı için konuşur, yetmezse muhtıra verir, yetmezse müdahale eder, darbe yapar. Sivil de sineye çeker.”
Cemal’in dediği gibi “Toplumun üyeleri veya siyasal temsilcileri, benzer bir yukarıdan sesle, hatta çok daha pes sesli bir ifadeyle, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin tasarruflarını sorguladıklarında, ordunun kurumsal olarak ilk refleksi bu girişimde 'tahkir ve tezyif' unsurları aramaktır. Bu tehdidin yeterli veya mümkün olmadığı yerde, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin psikolojik harekât stratejisinin uygulayıcıları doğrudan veya dolaylı olarak devreye girerler. Türk Silahlı Kuvvetleri, diğer ülke ordularına göre fazla konuşan, ama kendisi hakkında konuşulmasından da bir o kadar rahatsız olan bir kurumdur.”
Sahi, “Atatürk zamanında tek bir çatlak ses yoktu; herkes onun izindeydi.” Demokrasi, özgürlükler, insan hakları, globalizm milletin ahlakını bozdu. Her kafadan bir ses çıkıyor.. Demokratik toplumlar zaten “çok sesli, çok kültürlü” topluluklardır. Ancak diktatörlükle yönetilen ülkelerde tek ses çıkar!
Her konuda konuşan, herkesi fişleyen, uçan kuştan haberleri olan askerlerimiz nasıl oluyor da, Ergenekon’dan habersiz oluyorlar?. BÇG, CÇG, JİTEM gibi oluşumlara karşı sessiz kalıyorlar? Nasıl oluyor da, askerî istihbarat bilgileri, kırmızı kitaplar Sauna Çetesi’nin manken kızlarının çekmecesinden çıkıyor?. Hukuk dışı planları hazırlayanlar değil ama, bu planları yargıya sızdıranlar askerî sırrı açıkladıkları gerekçesi ile hemen cezalandırılıyorlar.
Askerî yargı, denetim mekanizması ne yapıyor? Yasama, Yürütme, Yargının bu konuda yapacağı, söyleyeceği bir şey yok mu?
Ben Başbuğ’dan bu konuda bir şeyler yapmasını beklerdim. Kim gelirse gelsin, işler bu noktaya geldikten sonra “mıntıka temizliği” yapar diye düşünüyordum..
Ama derin bir sessizlik sürüyor. Meslekî dayanışma adına, birtakım ziyaretler yapılıyor!.. Bu, toplum tarafından nasıl anlaşılıyor derseniz, onu hiç söylemeyeyim.. Görünen o ki, iktidar da, yargı da, bu konuda bilgi sahibi olup bilgi verecek kişiler de daha fazla bu işin üzerine gitmeye cesaret edemiyor. Zaten muhalefetin öyle bir derdi yok. Asker işi toparlamaya, lokalize etmeye çalışıyor..
Oysa gerek internete, gerek savcılığa her gün yağmur gibi bilgi ve belge akıyor..
Bu iş bu gün örtülse bile gün gelir Ümraniye Hekimbaşı çöplüğü gibi patlar ve bu işi yapanlar bu çöpün altında kalır.. Keşke yetkililer artık şu irtica ve terör yalanını daha fazla çürük bir sakız gibi çiğnemeseler.. Artık faili meçhullerin arkasındaki kirli ve kanlı elleri biliyoruz.. PKK’nın ve öteki sağ ve sol terör örgütlerinin arkasında kim var biliyoruz.
Media, mafia, sermaye, siyaset, bürokrasi, DTÖ ve STK’ların içine yuvalanmış çetecileri de biliyoruz.. Haksızlıklar karşısında susanların, milletin gözünde ne duruma düştüklerini düşünmeleri gerekir.
Selam ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.