Adaleti Olmayanın Takvası Olmaz
Yaşı müsait olanlar hatırlar, hatırlayamayanlara da Zaman Gazetesinden biz hatırlatalım: Yazı “Moğultay’ın itirafları” diye başlıyor. Haberi verenler; Ziya Yıldırım Süleyman Kaya Aziz İstegün. Tarih: 23 Ağustos 1995, Çarşamba.”
“CHP İstanbul İl Kongresinde ortaya atılan kadro iddiası büyüyerek devam ediyor. Adalet Bakanı Mehmet Moğultay’ın İstanbul İl Kongresi’ndeki etkinliğini sürdürmek ve kurultaya güçlü girebilmek için delegelere Adalet Bakanlığı bünyesinde kadro açtığı ileri sürülürken, Bakan Moğultay, kongrede yaptığı konuşmada bunu doğruladı….
Suçlamalara sinirlenen Moğultay, kongrede yaptığı konuşmada kadrolaşma iddialarını doğrulayarak şöyle konuştu: “Hükümetten 5 bin kişilik kadro çıkardım. Bu kadroları örgütüme vermeyip de MHPye mi verseydi? Seyfi Oktay ve benim dönemimde 2 bin hakim aldık. Bu kadrolar ileride yeşerecek demokrat insanlardır. Yaptığım suçsa ben bu suçu işlemeye devam edeceğim. Bu makamı da terketmeyeceğim.” (http://www.zaman.com.tr/politika_mogultay-in-itiraflari_338346.html)
Bu haberdeki fütursuzca haksızlık ve yolsuzluğa sahip çıkılmasını biz o zaman hayretle karşılamış ve çok konuşmuştuk. Ama kim derdi ki tarih hep tekerrür edecek ve kınayanlar kınananların yerine oturacak, aynı fütursuzlukla haksızlık ve yolsuzluğa sahip çıkacaklar.
Ne demek mi istiyoruz?
Önce şu haberi bir okuyalım, her şey ayan beyan belli olsun.
“2012'deki komiser yardımcılığı sınavına giren İ.A, vicdan azabı çektiğini söyleyerek itirafta bulundu:
“Evde sisteme uygun davranmamız halinde bizi akademiye yerleştireceklerdi. Sınavdan 1 hafta önce bizi Eyüp’te bir eve çağırdılar. Cep telefonlarımızı kapatıp, başka bir odaya koydular. Abdest alıp 2 rekat namaz kılmamızı istediler. Evdeki abi ‘Kur'an okuyun şimdi Ankara’dan abi gelir. Sizi Kur'an okuyorken görsün’ dedi.
Bölge abisi geldi. Çantasından yemin metni çıkardı. Kur'an-ı Kerim’e el basarak yemin metnini okuduk. Metinde, soruların gösterilmesinin gizli kalması gerektiği yazıyordu. Namus ve şeref üzerine yemin metni vardı. Yeminler edildikten sonra abi çantasından edebiyat - sosyal ve fen-matematik kitapçığı çıkardı. Yanımda bir arkadaşım daha vardi. Sadece İngilizce’yi vermediler. Sorulara bakıp cevapları ezberledik. Uzun bir süre kontrol ettikten sonra kitapçıkları geri verdik. Telefonlarımızı da geri alıp evden ayrıldık.
İ.A. sınav sorularına baktıktan sonra ‘Bu kul hakkı değil mi? diye sorduğunu söyledi. Aldığı cevap şu:
“Serseriler, ateistler mi girsin akademiye? Sizin gibi namazlı temiz çocuklar girsin. Sen onu düşünme biat et yeter.”(https://www.habervaktim.com/haber/404369/polislik-sinavinda-neler-oldu.html)
Evet, işte hem böyle hırsızlık yaparlar, bir de bunu kınayanlara “serseriler” der çıkarlar. O değersizlere göre yapılan asla yanlış değildir. Karakteri bozuk bu insanlar zaman zaman “evrensel değerler” deseler de inanmayınız, en iyi yaptıkları iş, bin bir bahane bularak pişkinlikle ayıplarını örtmektir. Ama ibreti alem için şu sözleri dinleyin:
“Ama yaptığı hatalar karşısında, onlara 50 türlü mazeret uydurarak hatalarını başkalarının kafasına geçiren... Hatalar karşısında öyle davrananların yüzlerine tükürün, tükürün o hayasızların yüzlerine. Siz tükürmeseniz dahi tarih tükürecek. Tarihin sayfaları tükürecek. Geleceğin sosyologları, psiko-sosyologları kitaplarıyla onların yüzlerine tükürecekler. Ahirette zebaniler onların yüzlerine tükürecekler. Allah'ın affetmeyeceği bir günah yoktur, affedilmeyen bir günah vardır: Yapılan hatayı hafife alma.”
Bu sözleri kim söylüyor, bilenler bilir, bilmeyenler de parantez içini tıklayıp hayretler içine girebilir: (https://www.habervaktim.com/haber/404678/fethullah-gulenden-sok-sozler.html)
Vay dünya vay, sen neymişsin böyle…
İslam ilkelerine göre adaleti olmayanın dini de olmaz, takvası da. İşte o ayet: “İ’dilû, hüve akrabu littakvâ: Adaletli olun; çünkü o (adalet) takvaya en yakın olandır.” (Maide, 8)
Aklı başında bir Müslüman açığa çıkan rezaletlere kılıf uydurmaya kalkışan beynelmilel soytarılara asla inanmamalıdırlar. Bir yılan deliğinden iki kere sokulmak, akıllı Müslümana yakışmaz.
Acaba şimdi işi gücü bırakıp bir Bankanın önünde cevşen okuyanlar, o bankanın devletin kendinden istediği evrakı zamanında verseydi orda oturmuyor olacaklarını biliyorlar mı?
Bilmiyorlarsa işte öğrendiler. Biliyorlar da buna rağmen devam ediyorlarsa, kendileri bilir. Atalar boşa dememiş, “Eşekliği kabul edene semer vuran çok olur.”