Ebubekir Sifil

Ebubekir Sifil

Cihadî hareketler ve islam medeniyetinin kadim ışığı

Cihadî hareketler ve islam medeniyetinin kadim ışığı

İs­lam Dün­ya­sı­‘n­da Ba­tı­lı­lar ta­ra­fın­dan ger­çek­leş­ti­ri­len sö­mü­rü ve iş­gal po­li­ti­ka­la­rı/uy­gu­la­ma­la­rı, Müs­lü­man­la­rın sa­de­ce top­rak­la­rı­nı ve ye­ral­tı-ye­rüs­tü zen­gin­lik­le­ri­ni de­ğil, ay­nı za­man­da ha­fı­za­la­rı­nı ve ref­leks­le­ri­ni de tah­rip et­ti. Bir­kaç asır­dır eş­ya­ya ve olay­la­ra Müs­lü­man­ca na­zar ede­mi­yor; özel­lik­le “mo­der­n” pa­ten­ti ta­şı­yan sis­tem, fi­kir, ge­liş­me ve du­rum­la­ra kar­şı na­sıl ta­vır ala­ca­ğı­mı­zı bir tür­lü kes­ti­re­mi­yo­ruz.

Hem “ha­fı­za­sı­“ hem de “ref­leks­le­ri­” tah­rip edil­miş olan bir üm­me­tin, Ba­tı­‘nın sö­mü­rü ve iş­gal po­li­ti­ka­la­rı­na/uy­gu­la­ma­la­rı­na bi­linç­li ve so­nuç ge­ti­ri­ci tep­ki­ler gös­ter­me­si­ni bek­le­mek el­bet­te faz­la­sıy­la iyim­ser­lik olur­du. İs­lam coğ­raf­ya­sı­nın bil­has­sa fii­lî/ka­lı­cı iş­gal­le­re ma­ruz ka­lan ke­sim­le­rin­de or­ta­ya çı­kan “di­re­ni­ş“ ha­re­ket­le­ri­nin - bir­kaç is­tis­na dı­şın­da ­- ta­ma­mı­nın or­tak vas­fı, üm­me­tin o mu­az­zam tec­rü­be­sin­den kop­muş bir zi­hin ve ruh ha­li­nin spon­tan dı­şa vu­rum­la­rı ola­rak or­ta­ya çık­mış ol­ma­la­rı­dır. Ge­le­nek­le­ri yok, ta­ri­hî mük­te­se­ba­tı sağ­lık­lı bi­çim­de oku­ya­cak me­ka­niz­ma­la­rı yok, sağ­lık­lı ve din­gin bir zi­hin ya­pı­sı­nın üre­tim­le­rin­den mah­rum­lar; acûl, tep­ki­sel ve “ka­ba­”la­r…

Şu bir ger­çek ki, Müs­lü­man­la­rı in­san­lı­ğın ha­fı­za­sı­na “bo­ğaz ke­sen, adam ya­kan has­ta ruh­lu adam­la­r” ola­rak ka­zı­yan in­san­la­rın İs­lam al­gı­sı­nın, üm­me­tin Or­ta As­ya­’dan Hin­dis­ta­n’­a, Uzak As­ya­’dan En­dü­lü­s’­e uza­nan ge­niş bir coğ­raf­ya­ya yüz­yıl­lar bo­yun­ca yay­dı­ğı yüz akı me­de­ni­ye­tin ışı­ğın­dan bes­len­di­ği­ni söy­le­mek müm­kün de­ğil­dir. Müs­lü­man­la­rın uzun ta­ri­hin­de on­la­rın ayak­la­rı­nı bas­tı­ğı nok­ta, “me­de­ni­ye­t”­i de­ğil “be­de­vi­ye­t”­i ter­cih et­miş olan zi­hin ata­la­rı­nın dur­du­ğu nok­ta­dır. As­ley­n’­in ve Ta­sav­vu­f’­un po­ta­sın­da Me­di­ne­’den Me­de­ni­yet üret­me­si­ni bil­miş “a­ri­f” ve “za­ri­f” in­sa­nın on­la­rın dün­ya­sın­da ye­ri yok­tur. 

Bu arı­za­lı ya­pı sa­de­ce dı­şa­rı­ya Müs­lü­man­la­rı “bar­bar­lı­ğın di­lin­den baş­ka­sı­nı bil­me­ye­n” be­de­vi­ler ola­rak gös­ter­mek­le kal­mı­yor, ay­nı za­man­da içe­ri­de de tam an­la­mıy­la “züc­ca­ci­ye dük­kâ­nı­na gir­miş fi­l” gi­bi ha­re­ket edi­yor. Müs­lü­man­la­rın ta­ri­hî tec­rü­be adı­na, ilim ve me­de­ni­yet adı­na, be­di­i zevk ve es­te­tik adı­na bu­gü­ne kı­rık-dö­kük ak­ta­ra­bil­di­ği ne var­sa ta­ma­mı­nı -hem zi­hin­ler­de hem de dış dün­ya­da­- bü­yü bir ay­maz­lık­la tah­rip edi­yor. 

Bu arı­za­nın ta­ri­hî kö­ke­ni, aki­de­nin tah­ki­mi an­la­mın­da Usu­lüd­dîn; kal­bî ve ru­hî ha­ya­tın ima­rı an­la­mın­da Ta­sav­vuf ve ha­ya­tın in­şa­sı an­la­mın­da Fı­kıh for­mas­yon­la­rın­dan ge­re­ği gi­bi na­sip­le­ne­me­miş, fır­sa­tı­nı bul­du­ğun­da Üm­me­t’­in ilim ve me­de­ni­yet ka­za­nım­la­rı­nı tah­rip et­me­yi “di­nî bir va­zi­fe­” bi­len ka­ba za­hir­ci be­de­vî­le­re da­ya­nır. Tıp­kı Şi­a gi­bi on­lar da Üm­me­t’­in za­yıf an­la­rın­da or­ta­ya çı­kar ve ken­di­le­ri­ne alan aç­mak için her tür­lü vah­şe­ti ser­gi­ler­ler. Mu­ham­med b. Ab­dil­veh­hâb ha­re­ke­ti, IŞİD/Bo­ko Ha­ram tec­rü­be­sin­den ön­ce­ki son ör­nek­ti. Oy­sa da­ha ön­ce­ki yüz­yıl­lar­da Ab­ba­sî-Sel­çuk­lu-Os­man­lı tec­rü­be­le­rin­de ve En­dü­lüs ör­nek­li­ğin­de dün­ya­nın ta­nı­dı­ğı Müs­lü­man­lık bu de­ğil­di. Ana­do­lu­’da, Or­ta As­ya­’da, Bal­kan­la­r’­da,  Ku­zey Af­ri­ka­’da En­dü­lü­s’­te in­san­lı­ğın önü­ne koy­du­ğu­muz pra­tik bu de­ğil­di.

Ora­dan bu­ra­ya na­sıl sav­rul­duk?

Usu­lüd­dîn, bi­zim on­to­lo­ji­mi­zi, Usul-i Fı­kıh da epis­te­mo­lo­ji­mi­zi or­ta­ya koy­muş­tu. Bun­lar bi­zim hem “in­şa edi­ci­”, hem de “mu­ha­fa­za ve mü­da­fa­a edi­ci­” sis­tem­le­ri­miz­di. İbn Ha­cer el-Hey­te­m’­nin ese­ri­ne adı­nı ve­ren ve sa­ca­yak­la­rı­nın üçün­cü­sü­nü oluş­tu­ran sis­tem Ta­sav­vu­f’­tur. Bu üm­met ta­rih için­de or­ta­ya koy­du­ğu bü­tün üre­tim­le­ri bu üç­lü sa­ca­ya­ğı üze­ri­ne bi­na et­miş­tir. 

Bu­gün bu üç­lü sa­ca­ya­ğı dün­ya­mız­dan ne­re­dey­se ta­ma­men çe­kil­miş, ken­di git­miş, adı kal­mış­tır. Var olan­lar da  “ü­re­ten sis­te­m” ola­rak de­ğil, mev­cu­du tü­ke­ten ya­pı­lar ola­rak var­lı­ğı­nı sür­dü­rü­yor. Ya­şa­dı­ğı­mız sav­rul­ma­la­ra iliş­kin kay­da de­ğer her­han­gi bir çö­züm/mu­ka­be­le üre­te­mi­yor du­rum­da ol­ma­la­rı, bu sis­tem­le­rin Üm­me­t’­in ha­ya­tın­da be­lir­le­yi­ci ol­mak­tan çok­tan çık­mış ol­du­ğu ger­çe­ği­nin ifa­de­sin­den baş­ka bir şey de­ğil­dir.

Ba­sit­leş­ti­re­rek söy­ler­sek, bir yer­de Mez­hep (hem iti­ka­dî, hem de fık­hî an­lam­da) ve Ta­sav­vuf can­lı sis­tem­ler ola­rak var­sa,  ora­da İs­lam adı­na üre­tim var de­mek­tir. Ora­da Üm­me­t’­in ira­de­si dev­re­de de­mek­tir. Bun­la­rın ol­ma­dı­ğı yer­de Üm­me­t’­in ka­de­ri­ni arı­za­lı ya­pı­la­rın tes­lim al­ma­sı ka­çı­nıl­maz­dır. Ba­kın o ya­pı­la­ra, mez­hep ve ta­sav­vuf kar­şıt­lı­ğı hep­si­nin or­tak özel­li­ği­dir. Bu el­bet­te te­sa­düf de­ğil.

Ya­zık ki bu­gün “mez­he­p” ve “ta­sav­vu­f” de­nil­di­ğin­de genç ku­şak­la­rın ak­lı­na ge­nel­lik­le sa­de­ce çü­rü­me ve yoz­laş­ma ge­li­yor. Bu ha­liy­le bu iki ku­rum, Üm­me­t’­in kü­re­sel prob­lem­le­ri­ne çö­züm üret­mek şöy­le dur­sun, prob­lem üre­ten ve tas­fi­ye edil­me­si ge­re­ken me­ka­niz­ma­lar ola­rak genç ne­sil­le­rin ha­fı­za­sın­da yer et­me­ye baş­la­mış du­rum­da.

Zor ola­nı ter­cih­ten baş­ka şan­sı­mız yok. Bu­nu ne ka­dar er­ken an­lar­sak, çö­zü­me o ka­dar er­ken ula­şa­ca­ğız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ebubekir Sifil Arşivi