Hakan Fidan fenomeni!
Hakkında bilinenler çok az olmasına rağmen, güçlü algı yönetimi ve pazarlama stratejileriyle gitgide bir fenomen haline getirilen Hakan Fidan gerçekten çok ilginç biri: 1986’dan 2001’e kadar TSK’de astsubay olarak görev yaptıktan sonra kendi isteği üzerine istifa ediyor… İşte bu noktadan itibaren tüm kapıların peşi sıra kendisine açıldığı bir süreç başlıyor! İstifasından sonra soluğu yurt dışında alıyor. ABD ve İngiltere’de lisansüstü çalışmalarda bulunuyor… Aynı dönemlerde UAEA, BM ve NATO gibi kurumlarda görev yapıyor! Kariyerinde en ilginç ve anlamlandıramadığım nokta ise 2001’den yani astsubaylıktan istifa etmesinin hemen ardı sıra iki yıl Avustralya Türkiye Büyükelçiliği’nde Kıdemli Siyasi ve Ekonomik Danışman olarak görevi yapıyor! Acelesi olan insan gibi merdivenleri üçer beşer çıkan Fidan, 17 Nisan 2009’da yani astsubaylıktan istifa ettikten 8 yıl sonra MİT Müsteşar Yardımcılığına, 25 Mayıs 2010 tarihinde de MİT Müsteşarlığı görevine atanıyor!
Türkiye gibi bir ülkede, eşine pek sık rastlanmayacak ve satranç oyunu gibi özenle işlenmiş bir şekilde gerçekleşen bu kariyer irtifasını; H.Fidan’ın olağan üstü dağarcığıyla veya doğru zamanda doğru yerde olmasıyla yahut insanların birbirlerine yaptıkları küçük yardımlarla aralarında bir bağ kurup güven tesis etmeleriyle geliştirilmiş bir ilişkinin ürünü olarak izah etmek kâfi gelmiyor! Mossad’ın ve CIA’nin istemediği ve hepsine galebe çalan Kurtlar Vadisi kıvamında bir algı yönetiminin mahsulü kamu bürokrasisi kahramanı figürü ise, Gülen Cemaati ile aralarındaki kavga sonrası ortaya çıkıyor! Bülent Arınç’ın dillendirdiği “Süpermen görevliliği verilmiş ve yerinde oturması gereken insan” ironisine de bu açılardan bakmak gerekiyor diye düşünüyorum!
Sahada ellere yüzlere bulaştırılan “Arap Baharı” süreci, Kuzey Suriye’deki müstakbel Kürt devletinin temeli sayılan “üç kanton projesi”, Suriye’deki radikal unsurlar üzerinde yürütülen ama tüm külfetleri bumerang gibi Türkiye’ye geri dönen “eğit-donat” projesi, Reyhanlı katliamı, Uludere olayı, Musul’da elçiliğimizin basılıp personelimizin aylarca edilmesi, kendisinin de içinde bulunduğu toplantıların güvenliğini bile sağlayamaması ve görüşmelerinin internette faş edilmesi, “madem birileri paralel devlet kuruyordu sen gökyüzünde uçurtma mı uçuruyordun?” dedirtecek fiyaskolar, kirli ekonomik networklar, terör sorunun devlet talep eden etnisite sorununa dönüşmesi, Çözüm Süreci’yle senkronize yürütülen “Başkanlık Süreci”nde arka planda kalarak yürütülen moderatörlük görevi… Bunların hepsi Hakan Fidan’ın “görev ve selahiyetleri” merkezli ve neticeleri itibariyle; hem başarısız, hem de egemenlik haklarımıza ağır hasarlar bırakan, daha da ötesi ileride çoğu insanın bu süreçlerle ilişkilerini reddetme yarışına gireceği süreç ve proje yönetimleri..!
Hülasa
Bu şartlar muvacehesinde Hakan Fidan’ın istifa edip milletvekili adayı olmasını nasıl yorumlamak gerekiyor? Artık “fırsat değerlendirmeleri” kapsamından çıkan ve başlı başına “tehdit değerlendirmeleri” kapsamında ele alınmaya başlayan Çözüm Süreci’ni yürüten bürokratik kapasite; birer birer kendilerini ıskat edip sessiz sedasız kendilerini hükümsüz kılacak yol ve yöntemlere başvurmaya başladı! Tıpkı, Hakan Fidan’ı bürokrasiye kazandırdığını sıkça vurgulayan “Açılımların Efendisi” Beşir Atalay’ın düşmesi mukadder olan uçağa son dakikada binmemesi misali ıskat edilmesi gibi..! Tıpkı, Çözüm Süreci’nin önemli aktörlerinden KGT Müsteşarı M.Ulvi Saran’ın önceden istifa etmesi gibi..!
Aslında en isabetli yorum, dediklerinden çok ironik bir şekilde îmâ ettikleriyle ön plana çıkan Bülent Arınç’ın giderayak “kuşdiliyle” dillendirdiği beyanlarında saklı! Arınç; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir parti devletine doğru evirildiğini, doğal olarak da devletin bütün kurumlarının da bu gerçekten payına düşeni aldığını ve bütün makamların siyasi iktidarın doğal kaynakları haline geldiğini nefret teorileriyle de destekleyerek îmâ etti!
Anlayacağınız; kişiler ve kurumlar hakkındaki en mahrem bilgilere sahip birinin, hele hele paçalarından sağlam bir şekilde silkelendiğinde eteğinden hangi taşların dökülebileceği bilinmeyen “zarar verme kapasitesi yüksek” birinin; iktidar partisini yekpâre tutmak adına yapabileceklerinden yahut “Putin-vâri” bir şekilde Başbakanlığa namzet gösterilmesinin siyasi ederinden kaygılananların sayısı o kadar çok ki..!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.