Haberlerin tanıttığı İslam
Televizyonda gezinti veya zaping yaparken Almanya’dan tanıdık bir yüzle karşılaştım. Onun yönettiği programa saplandım kaldım ve sonuna kadar da ekrandan kopamadım. Gurbetçi kanalı Kanal Avrupa’da Ateş Çemberi adlı programa gezinti yaparken denk geldim. Ne de iyi oldu. Aşina yüz ve eskimez dost Muhsin Ceylan ile karşılaştım. Değerli konuklarıyla birlikte Charlie Hebdo sonrası Avrupa Müslümanlarını ve Alman İslami gibi kavramları ele alıyorlardı. Gayet seviyeli ve onun ötesinde öğretici bir programdı. Programa işinin ehli isimler katılmıştı. Bunlardan birisi Osnabrück İslam İlahiyat Enstitüsü Kürsüsü Başkanı Prof. Bülent Uçar idi. Diğer bir katımcı ise DİTİP Hamburg bölge temsilcilerinden Zekeriya Altuğ idi. Üçüncü isim Almanya İslam Konseyi (ISLAMRAT) eski Başkanı Ali Kızılkaya idi. Seviyelerine ve samimiyetlerine hayran kaldım. Meramlarını ifadede de hepsi de birbirinden üstündü. Alman devleti karşısında dikey birlik ve yatay çoğulculuk meselesini tartıştılar. Ali Kızılkaya birlik halinde temsilin faydalı olduğu tezini dile getirirken DİTİP Temsilcisi Zekeriya Altuğ ise cılız tek bir temsilcinin devlet karşısında kırılgan olabileceğini ama ayır ayrı ama yan yana üç bir (111) formülüyle hareket edilmesinin daha isabetli olacağını anlattı. Bülent Uçar Hoca ise kesret içinde vahdet deyimine gönderme yaptı.
Muhsin Ceylan ile birlikte bir farklı sohbetinde Bülent Uçar hoca Almanya’da bazı eyaletlerde Müslümanlara karşı olumsuz davranışlara temas etti. Sözgelimi bir eyalette camilerin denetlendiğini ve bunun yakışıksız olduğunu hatırlattı. Ayrıca aşırı Müslüman imajının çok basmakalıp olduğunu ve üç karineye dayandığını anlattı. Aniden zayıflıyor veya şişmanlıyorsanız, sakallı iseniz ve sık sık İslam ülkelerine gidiyorsanız aşırı olabilirsiniz en azından zanlı durumdasınız! Zinhar İslam ülkelerinden uzak dur, bağlantı kurma! Aksi halde tehlikelisin, tehlikedesin! Muhsin Ceylan’ın moderatörlüğünde üçlü sohbette veya oturumda Bülent Uçar Almanya’da İslam imajına temas etti. Bu imaj yapay ve oluşturulmuş bir imaj. İslam’ın veya Müslümanların gerçeğiyle uyuşmuyor. Bülent Uçar hocanın da ifade ettiği gibi genel olarak Avrupa’da özel olarak Almanya’da Müslümanlarla ilgili imaj olumsuz. Tanımadıkları İslam’dan korkuyor ve onu umacı gibi görüyorlar. Birebir Müslümanlarla temas etmeyen, kaynağından veya özünden tanımayan insanlar, İslamı kazara basın yoluyla tanıyorlar bu da İslam hakkında korkularını depreştiriyor. Dolayısıyla İslamı tanıma organik değil mühendislik ürünü. ‘El İnsanu adavvu ma yecheli’ denilmiştir. İnsan tanımadığının düşmanıdır. Cehalet düşmanlık ve kavga üretir. Buna bir de yapay cehaleti ekleyin!
Burada İslamı tanımamak bir olumsuzluk faktörü iken basının imalatıyla birlikte mürekkep hale geliyor. Bununla alakalı olarak 1981 yılında İslamın nasıl basın veya haberler yoluyla çarpıtıldığını çarpıcı bir eser ile ortala koyan Edward Said olmuştur. Haberlerin Ağında İslam kitabıyla (çeviri Alev Alatlı) Batı basınının haberlerindeki İslam imajına temas etmiştir. Bunu abartma, genelleme ve çarpıtma şeklinde ifade edebiliriz. Basın için müftünün keçisinin çalınması önemli değil müftünün keçi çalması önemlidir. Avrupa’da İslam imajının gerçeklere dayanmadığı bir gerçek. Bunun yerine basın üzerinden nasıl üretildiği ciddi araştırmalarla belgelenmiştir. Europol’un yıllık olarak yayınlamış olduğu (2010-2014 arası) raporlarda ‘Müslüman eşittir terörist’ ezberi verilerle bozulmaya çalışılıyor. Batı’da yerleşik algı şudur: Islamophobes have been popularizing the claim that “not all Muslims are terrorists, but (nearly) all terrorists are Muslims.” Gayri Müslimler terörist değil ama her Müslüman ya da ekserisi teröristtir. Europol bunun bir basın çarpıtması olduğunu ortaya koyuyor. 2013 verilerine göre Avrupa’da yapılan şiddet eylemlerinin sadece yüzde 2’si Müslümanlar ve ötekiler ise gayri Müslimler tarafından irtikap edilmiştir. Basında zerk edilen algı ise tamamen bunun tersidir. Kısaca basın üzerinden yargısız infaz yapılıyor. Algı operasyonu yapılıyor. Ya da eski ifadesiyle habbe kubbe haline getiriliyor. Bunun sorumlusu elbette basın bir de siyasetçilerdir. Basın çarpıtırken siyasetçiler yalan söylüyor; basınla rol dağılımına gidiyorlar. John J. Mearsheimer’in kaleme almış olduğu, ‘Liderler Neden Yalan Söyler?’ Kitabı Edward Said’in Haberlerin Ağındaki İslam kitabının devamı sayılabilir. Terörü imal eden ve terörle dans eden yabancı liderlerden birisi Beşşar Esat’tır. Gözünü kırpmadan yalan söyleyebilmektedir. Foreign Affairs dergisinden Jonathan Tepperman’a iki yıldan beri randevu vermeyen Esat Charlie Hebdo dergisine yönelik saldırı ortamını kendi lehine istismar etmek için alelacele sarayına davet etmiş ve hatta peşine düşmüştür. 2011 yılında 77 masumu öldüren İslam düşmanı Breivik psikopat olurken Tepperman’a göre, tam bir yalan makinası ve psikopat olan Esat’ın ülkesini korku filmi atmosferine çevirmesine uluslararası camia tarafından izin verilmektedir. Esat’ın mezalimini hatırlayan bile yok. Esat da Nisan ayında Batılılar ile birlikte Ermenilerin tarihi tezlerinin peşine düşmezse namerdim. Söz de Osmanlılara ‘kazıklı’ iftirası atarak. Basının ve liderlerin İslam düşmanlığı pespayelik ve şerefsizliktir. Paçasından infak akmaktadır. Ahmet yaparsa terör Breivik yaparsa çılgınlık. Esat yaparsa hiçbir şey lazım gelmez! Zira, en iyi Müslüman ölü Müslüman!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.