Fert mi Toplumdan Çıkar Yoksa…
Yeryüzüne belli bir müddet misafir olmak üzere Allah Teaşaladan geldik, ecelimiz gelince yine O’na döneceğiz. Varoluş amacımız O’nu tanımak, sevmek ve kulluk etmektir. Bunun ölçüsünü o koymuş ve iletişimimizi o sağlamıştır. O ölçüleri aramızdan seçtiği gerçekten de seçkin kullarını elçi kılarak bize sunmuştur. Kulluk hayatımızı onun istediği ölçüler içinde yaşamak demektir. Özel hayatımızda Allah Teala’nın iradesini hayata hakim kılmak doğrudan bize düşer. Bunun büyük ölçüde sorumlusu bizizdir. Ama toplumsal kulluk, bir başka ifadeyle ibadet, biraz da yaşadığımız toplumun bunu istemesine bağlıdır. En azından toplumun çoğunluğu veya teşkilatlanmış, birlikte hareket edebilen etkin bir azınlık, bu ölçülere gönüllü bağlanmalıdır ki, Allah Tealanaın hakimiyeti o toplumda gerçekleşsin.
Burada ilim ehli alimler devreye girerler. Fert ve toplum olarak bizler, ya bir alim olarak, ya da yeterince alimler yetiştirerek ve onların eğitim ile terbiyesinden geçerek, özel hayatımızda takvaya, genel hayatımızda da Allah’ın hakimiyeti anlamında ictimaî davamıza erişebiliriz.
Eğer bugün dünya, yaşamaktan mutluluk duyulan bir dünya değilse, yeryüzü bir cennete dönüşememişse, bunda biz insanların kusuru var demektir. Çünkü Allah Teala kainatı bu kabiliyette yaratmıştır. Bize de, kainatla uyumlu, uygulandığında onu cennete çevirebilecek kanunlar manzumesini, yani dini, yani İslam’ı hediye etmiştir.
Evren yerinde duruyor. Kur’an da yerinde duruyor. Onu tebliğ eden Peygamberin sünneti de. Yani Kur’an’ın açıklaması, anlaşılması ve uygulanması sayılan sünneti de duruyor yerinde. Geride ne kalıyor?
İnsan!
Demek sorun insanda.
Biz bu kitabımızda insan, toplum, yönetim ve alimler ekseninde dönüp dolaşan zamanımızdaki kendi sorunlarımızı, yanlışlarımızı, eksikliklerimizi anlatmaya, eleştirmeye çalıştık. Çareler sunmaya gayret ettik. Bir ayağımız pergelin dini gösteren sabir ayağında, öbür ayağımız bütün bir dünyada cevelan ettik. Sonuçta şunları söyleyebiliriz:
Hayatları boyunca her zorluğa göğüs gererek gurbet ellerde yokluk içinde ilim elde ettikten sonra her fırsatı değerlendirerek insanlara edindikleri ilimleri öğretmeye çalışan, yeri geldiğinde zalimler karşısında bile korkmadan hakkı söyleyen, istikametle yaşayarak hayatın dalgaları karşısında dik duran, dini tebliğ uğrunda her fedakarlığı göze alarak her imkanı değerlendirmeye çalışan, okuyan, yazan ve konuşan, halkına örnek olmaya çalışan, hayatı şeffaf, her yaptığını halkın önünde yapan hesaba açık hoca efendiler, maalesef şimdi yok denecek kadar azdırlar.
Haliyle şimdi bize düşen, Sevgili Peygamberimiz Efendimizin (a.s) “Alimlere hürmet ve ikram ediniz. Çünkü onlar (dini tebliğ bakımından) peygamberlerin varisleridir. Kim onlara ikram ederse, şüphesiz Allah Teâlâ’ya Resuline ikram etmiş olur.” “İlmiyle âmil alimlere uyunuz. Çünkü dünya hayatınız ve ahiret necatınız için onlar birer aydınlatıcı lambadırlar” “İlmiyle âmil alimlerin yüzüne bakmak, ibadettir. ”Ümmetimin alimlerine saygı ve hürmet ediniz, zira onlar yeryüzünün yıldızlarıdırlar.” hadis-i şeriflerinde buyurduğu gibi davranmaktır. Böyle olmak bizim için faydalıdır, kendi menfaatimizedir.
Maalesef bugün halk bu gibi hadis-i şerifini bilmediklerinden, alimlerin kıymetini takdirde kusur işliyorlar. Biz bunun farkına vardırma ve telafisi için çalışmayı, kendimiz ve ümmetimiz adına bir borç bildik.
Bu saydığım iki kanat bir vücutta hak üzre birleşirse, bunun o toplumun yönetimine yansımaması mümkün değildir. Fakat fert ve toplum İslam’a hazır değilse, zorlamanın da bir anlamı yoktur. O zaman yapılacak iş, yine onu doğru dürüst tebliğ edilmesidir. Yani davet, öğretme, eğitme, irşat ve nasihat olacaktır.
“Fert mi toplumdan çıkar, toplum mu fertten” sorusu, “tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan” sorusuna ne kadar da çok benziyor değil mi?.
Özel not:
Hastayım, yazı yazamadım. Yayınlanan yazımı ve yorumlarını da okuyamadım. Ancak şimdi gördüm. (13.02.2015 23,15) İki kişi yorum yapmış. Editörümüz de nasıl olmuşsa bu hakaretleri yorum diye yayınlamış.
yaşar inan “rsulullahtaki öreneğin hakkı halifeyi s eçip uymaktan geçer. var mı imanınız. bir yazı da halifeiçin yaz. hemen seçip uyalım. bana ne laik rejimin kölelerinden. hür olan iman ehli bize yeter”
Bunu şu yazının altına yazmışsınız: “Benzemenin hükmü bile böyle olunca, tıpatıp kafirleri izleyen, onların komünizm, kapitalizm, faşizm, liberalizm, pozitivizm, eksistansiyalizm, sekülerizm, laiklik, aydınlanma, dinden bağımsızlık anlamında insanın özgürlüğü gibi özellikle de emperyalist Batının inançlarına, hukuklarına, ahlaklarına adetlerine sıkı sıkıya bağlı olan, Müslümanları küçümseyip onlardan uzak duranların hükmü nedir acaba diye sormaya gerek var mıdır? Kim Allah Rasulü (S.A.V.)'in Sünnet'ini terkeder ve bunu başka bir sünnet, alışkanlık, adet ile değiştirirse, İslam'a bağlı olduğunu söyleyip Müslümanların isimleriyle anılsa bile, yani bilinçli olarak yapmanın ötesinde bilinçsizce, cahillikle yapsa bile, yine de dinden çıkmıştır, mürted olmuştur. İslam dini üzere değildir.”
Demek ki okumamışsınız. Hilafet ve İslam devleti için yüzlerce yazı arka palanda “Yazarın Tüm Yazıları » kısmında duruyor, demek ki şöyle bir bakmamışsınız bile. Ayıp değil mi yaptığınız?
Ve siz “misafir”, diyorsunuz ki “Meclise de bir hoca lazım. Hoca artık partisinden icazet alsa da maraştan milletvekili olsa, lacivert elbiseli, kravatlı, sakalı sinekkaydı traşlı, bambaşka biri olur, en az 20 yaş gençleşmiş görünür. Siyasette dini açılım da yapılmış olur, hoca maraştan milletvekili adayı yapılsa iyi olmaz mı ?”
Allah Müslümanlara “kimseyi alaya almayın, aşağılamayın” diye emrederken, yaptığın içine siniyor mu? Buna helal dersen ayeti inkardan imanın gider. Haram dersen takvan ve ahlakın gider. Sen neyin peşindesin? Benim yüzümden neden kendine zarar veriyorsun?
Ve siz sayın editörler, “UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren… yorumlar onaylanmamaktadır.” Dediğiniz halde yazarınıza hakaretten zevk mi alıyorsunuz?
Diğer kardeşlerim hastalığıma sayıp hoşgörün lütfen…