Şah FIRAT ve FIRAT Çakıroğlu…
İkisi de birer cana mal olan İki FIRAT hadisesini milletçe bir arada yaşadık. “Şah Fırat”ta maalesef bir can kaybettik ama, o bir cinayet değil kaza idi.
Konumuz “Şah Fırat” operasyonu değil, Fırat Çakıroğlu’nun katli meselesi.
Fırat cinayeti vesilesiyle dehşet verici gerçekler ortaya çıktı. Meğer bu evladımız kendisinin öldürülmek istendiğini Rektörlüğe yazılı dilekçe ile bildirmiş ve tedbir alınmasını istemiş. Ama tedbir alınmamış ve göz göre göre bu kötü âkıbete gelinmiş…
Sayın Başbakan, Şah Fırat hadisesinde kendisini tenkit eden Sayın Bahçeli’ye bazı cevaplar verdi. Bu cevapları kimisi yerinde bulur kimisi bulmaz.
Orayı geçelim, Fırat Çakıroğlu meselesine gelelim. İster Sayın Bahçeli muhatap alınarak olsun, ister olmasın, hükümet cenahından zihinleri iknâ edici izah ve cevaplar verilmesi gerekiyor.
Evet, üniversitelerin başında bir rektör vardır. Üniversiteler ile onlar vazifelidirler ama bunların hepsinin üstünde de devleti yöneten hükümet vardır.
Hiçbir rektör veya dekan “Benden üstte devlet var. Bu gibi meselelerde ben değil onlar sorumludur” demek hakkına sahip olmadığı gibi, hükümetin de, “Oranın rektör ve dekanları var. Onlar sorumludur” demek hakkına sahip değildir. Zaten de denilmiyor.
Öğrenmiş olduk ki, Fırat Çakıroğlu hadisesinin cereyan ettiği Ege Üniversitesi’ndeki hadiseler yeni değilmiş. Üniversite epeydir fokur fokur kaynıyormuş. Üniversitenin kapısından girip, koridorlarından geçip, odasına giren rektör, meğer şimdiye kadar koridorlardaki o APO yazılarını göre göre yürümüş.
Her gün gelip geçti de meydana gelen olayların hiç görmedi mi? Gördü ve duyduysa gerekli yerlere bildirdi mi?
Bildirmediyse niçin?
Bildirdiyse, tedbir alması icap ederler niye tedbir almadı?
Şuna bakın! İsminin yazılmasını istemeyen bir öğretim üyesi “Bu olay geliyorum diyordu zaten. Her 2-3 ayda bir tekrarlanan eylemler vardır" diyor.
Her 2-3 ayda bir denildiğine göre, demek ki epeydir devam ediyor.
Hem devamlı eylem var, hem de alınan hiç tedbir yok. Talebelere, “Yeyin birbirinizi” demek mi istenmiş gibi?
Ya şu söze ne demeli:
"Bu Edebiyat Fakültesi önündeki terörist gruba her türlü imkân verilmiştir.”
Bu söz üzerinde durulmalı. Onlara bu imkânları verenler kimlerdir?
Bir de işin diğer veçhesi var.
Malum, iyi çalışan bir MİT’imiz var…
MİT’ten hiç birinin yolu bu üniversiteye düşmemiş, hiç biri oradaki “Geliyorum!” diyen hadiseleri görmemiş mi?
Adeta adım adım gelen bu sonu cinayetle biten hadiselerden MİT’in, dolayısıyla hükümetimizin hiç mi haberi olmamış?
Olmamışsa niçin olmamış, olmuşsa niçin tedbir alınmamış?
Alınmışsa bu cinayet neyin nesi?
Bir üniversitede karışıklıklar oluyor, oranın başındaki vazifeli kimse de ihmalinden veya beceremediği için engel olamıyorsa bile, gerekli müdahalede bulunacak daha üst bir güç yok mudur?
Sayın Başbakan’ın, Fırat Çakıroğlu meselesinde vereceği ikna edici bir cevap, Bahçeli’den ziyade kamuoyunu iknâ için lâzım.
Eskiden okullarda, “Âdâb-ı muâşeret / görgü kuralları” dersi vardı. Bu dersi alan talebeler nezaket öğrenirlerdi.
Şimdi âdâb-ı muâşeret yok müzik var. Ama ruhlar müzikten gıda alamıyor.
Alamaz, çünkü müzik dersinde, “Adam öldürmenin kötülüğünü” işlenmiyor.
Sayın Cumhurbaşkanınız,TÜRGEV’in toplu yurt açılışı toplantısında, son acı olaylara atfen, “Nasıl oldu da bu hale geldik” demiş.
Esasen bu soruyu sormak vatandaşa, cevabını vermek ve çaresini göstermek de yöneticilere düşer.
92 senelik Cumhuriyetin arkasından gelen bu nâhoş neticenin tek sorumlusu tabii ki şimdiki hükümet değildir.
Ama acaba 13 senelik de olsa bir payı var mıdır?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.