IŞİD’e Karşı Savaşmalı mıyız?
Terörle savaşta Batı’ya güvenilebilir miyiz? Yoksa terör onlar için bir araç mıdır? Bu sorunun mütemmim cüzlerinden birisi şudur: Cihatçı veya Cellat John gibilerini hangi bünye, hangi zemin üretti? Batı Müslümanları asimile etmek isterken entegre edemedi ve dışladı. Bunun sonucu olarak Gannuşi gibilerinin ifade ettiği gibi, Batı yeni ülkelerinde tutunamayanları, yabancı olarak kalanları IŞİD’in kucağına itti ve en önemli insan kaynaklarından birisi haline getirdi. Bugün sorunun sadece Türkiye ile ilgili kısmı sorgulanıyor. Sisi gibilerinin peşinden giden Arap basını da, IŞİD’in insan kaynaklarına ulaşmasında sınır sorunu nedeniyle Türkiye’yi suçluyor. Hırsızın hiç mi kabahati yok? Batı istihbarat kaynakları 8 ile 12 bin arasında Batıda yaşayan gencin IŞİD saflarına katıldığını kaydediyor. Peki! Bu hususta kabahat sadece Türkiye’ye yıkılabilir mi? 18 Şubat tarihinde (2015) İstanbul ve Gazi Antep üzerinden IŞİD’i kontrolü altındaki Bap kasabasına ulaştıkları tahmin edilen İngiliz uyruklu üç Müslüman kızla ilgili olarak İngiltere’den Türkiye’ye bir suçlama geldi. Daha önce de Hayat Bumedyen hakkında benzeri bir tartışma yaşanmıştı. Kimi kaynaklar bu örneklerden yola çıkarak Türkiye’nin katılımcılara göz yumduğu ve kolaylık gösterdiği sonucuna ulaşıyorlar. Halbuki, bu hususta Batı’nın çok yönlü kabahati var. Cellat John’u hangi atmosfer veya zemin üretti ise bu sorunun genel muhatabı da o’dur, Cellat John’un izini sürdüğünüzde gerçek cevaba ulaşıyorsunuz. Glen Ford’un yazdığı gibi iki ölüm kültünden birisi ABD diğeri de IŞİD’dir (The U.S. Empire and ISIS: A Tale of Two Death Cults). Bunlardan birisine taraftar olmak sorunu çözmek değil büyütmek olur.
Tarık Ali’nin 11 Eylül’den sonra yazdığı gibi ifrat tefrit uçları veya genel anlamda uçlar birbirini besliyor ve birbirinin varlık ve meşruiyet nedeni oluyor. Fundamentalizmler Çatışması isimli kitabıyla bu gerçeğe parmak basmıştır. Bu kavgayı uçlar değil adalet ve denge çözer. Terörün ilacı Sisi veya Obama gibi liderler değil adalettir. Panzehir adalettir. Oysa ki Esat, Obama, Sisi gibi isimler farklı türdeki zehirlerdir. IŞİD gibi örgütlerin serpilmesinde Suriye rejimi ve İran mihveriyle birlikte Batı’nın hiç mi kabahati yok? Batı’nın rolü sorgulanmayacak mıdır yoksa Türkiye gibi ülkeler günah keçisi yapılarak mesele geçiştirilecek midir? Arap Baharını Batı ile birlikte boğan zorba Arap rejimlerinin hiç mi kabahati yok? İngiliz uyruklu üç Müslüman kız bal yağ içinde yaşadıkları Batı’yı terk ederek neden yeryüzü cehennemi olarak sunulan IŞİD topraklarına katıldılar? Türkiye’nin IŞİD’ın insan kaynaklarına kolaylık göstermek bir yana para transferine de yardımcı olduğu ileri sürülüyor. Batılı ülkelerden Suriye’ye iki bin dolara kadar para tahvili yapıldığı ancak buradan öteye Türkiye’nin devreye girdiği ileri sürülüyor. En azından İran asıllı gazeteci Emir Tahiri Batı adına Türkiye’nin tutumunu sorguluyor. Türkiye örgüte sadece insan kaynakları açısından değil para kaynakları açısından da yardımcı oluyor muş! Niye diye sorulduğunda şu cevabı veriyor: Türkiye Batı’ya güvenmiyor. IŞİD üzerinden bazı hedeflere ulaşmak istemesinden şüpheleniyor. IŞİD’den boşalan yeri PKK-PYD ekseni tarafından doldurulmasından endişeleniyor. Nitekim, Erdoğan Suriye’de Kuzey Irak modeline izin vermeyeceklerini ifade etmiştir. IŞİD’in hızlı çöküşünden veya çözülmesinden istifade edecek ikinci eksen ise Şii-İran eksenidir. Bu da Türkiye’yi ihtiyatlı hareket etmeye itiyor. Sonuçta Emir Tahiri Batı’ya güvensizliğin Türkiye’yi yalnızlığa itebileceğini ifade ediyor. Bu tahlil de gösteriyor ki, Türkiye’nin denge politikası IŞİD muhabbetinden değil alternatiflerinin de bir o kadar tehlikeli olmasından kaynaklanıyor. IŞİD karşıtı koalisyonda yer alınmalı mı sorusunun iki şıklı bir cevabı var. Bunlardan birisi Müslüman Alimler Birliği’nin üyelerinden ve Islah ve Tevhid hareketinin teorisyenlerinden Ahmet Reysuni ki, IŞİD’e karşı savaşta yer almanın İsrail cephesinde yer almakla eşdeğer olduğunu ifade ediyor. Fas askerlerinin IŞİD karşıtı koalisyona katılmasının BAE cephesine katılmak onun da Amerikan cephesine onun da sonunda İsrail cephesine katılmak anlamına geleceğini ifade etmektedir. Buna mukabil, IŞİD’i de şeytan askerleri olarak tasvir etmiştir. Boko Haram terkibini hatırlatırcasına doğuşundan yok oluşuna kadar IŞİD’in haramlar zincirini temsil ettiğini kaydetmektedir. Kendisi harami olduğu gibi ondan kaynaklanan eylemler de haramdır. Onlara karşı kurulan koalisyonun da aynı kapsamda olduğuna işaret etmektedir. Buna mukabil Tevhid ve Islah hareketinin diğer bir düşünürü olan Muhammed Buluz, IŞİD’e karşı uluslar arası koalisyonu cahiliyet döneminde Hazreti Peygamberin de katıldığı erdemliler ittifakına benzetmektedir. Hararetle bu görüşü destekleyen Fas’ın laik karakterli araştırma merkezlerinden Beytü’l Hikme, Raysuni’yi IŞİD terörüne destek vermekle suçluyor. Türkiye’yi IŞİD’e karşı cepheye sürmek isteyen Nuray Mert gibi post modern ulusalcılara göre de Türkiye de aynı tanıma girmiyor mu? Onlar sadece IŞİD’in öteki dengini ve rengini, karşı ağırlığını tasvip ediyorlar. Onun ötesinde Bush gibi tavır koyuyorlar: Benimle değilsen IŞİD ilesin. Ya IŞİD evindensin ya da Bush evinden. Hadi oradan! Bunların ağababaları Saddam’ı bile Kaidecilikle suçlamamışlar mıydı? Ama nedense IŞİD konusunda Esat’a toz kondurmadan, Erdoğan’a yükleniyorlar!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.