İmam Şâh-ı Nakşibend Hz.
Altın zincirin 15. Halkası ve tasavvuf yoluna damgasını vurmuş büyük mütesavvıf İmam Şâh-ı Nakşibend Hazretlerini, irtihalinin 626. Senesinde rahmetle ve dualarla anıyoruz. Mevlâ bizleri nurlu yolunda dâim etsin ve şefaatine nâil eylesin.
Miladî 1318 yılında Buharâ civarındaki Kasr-ı Ârifan beldesinde doğan Allah dostu, ilim-irfan ve irşadla geçen 71 yıllık ömründe bir kandil gibi dünyayı aydınlatmış ve M.1389 yılında aynı yerde vefat ettiğinde, arkasında binlerce öğrenci ve çok değerli eserler bırakmıştı. Başlıca eserleri: Evrad-ı Bahâiyye, Tuhfe ve Hediyyetü-s Sâlikîn.
Rabıta ile kalben gizli zikir yolunu tâkip ve tâ’lim eden Şâh-ı Nakşibend (k.s.) Hazretleri, çok zahid ve müttaki bir zat idi. Bütün işlerinde, özellikle yeme içmede karışık ve şüpheli şeylerden uzak dururdu. Hz.Peygamberimizin: “İbadet on kısımdır. Dokuzu helal kazanç, birisi sair ibadetlerdir.” Mealindeki hadis-i şerifini sıkça okur ve çevresini bu yönde uyarırdı.
Asıl adı Muhammed Bahâüddin olan bu zat gönülsüz, isteksiz olarak kerhen yapılmış yemekleri bilir ve yemezdi. Bir defasında müntesiplerden birisi yemek getirmişti, hamur işleri vardı. Yemeğe baktı ve şöyle dedi: “Bunu yapan kimse hamurunu yoğurmasından, pişirip hazırlamasına kadar isteksiz ve öfkeli idi. Böyle yapılan bir yemekte hayır yoktur. Bereket de yoktur. Ondan yemek bize yakışmaz.”
Keramet göstermesini isteyenlere şöyle buyurmuştu: ”Bunca günahımıza rağmen yeryüzünde yürüyebilmekten daha açık keramet mi olur?” Böylece Allah dostlarının mecbur kalmadıkça keramet göstermeyip, şeriata bağlı olmaya özen gösterdiğini belirtmiştir. Nitekim onun açtığı Nakşîlik yolunda öncelikle; dinin hükümlerine ve Hz.Peygamberimizin sünnetine tâvizsiz uymak şartıyla seyr-i sülük mümkündür.
İmam Şâh-ı Nakşibend Hazretleri çok mütevâzi, alçak gönüllü ve mahviyetkârdı. Öğrencilere çok değer verirdi. Bir gece yarısı yatılı medresenin yatakhanesini gezerken, öğrencilerden birinin yataktan dışarı sarkan ayağına yüzünü sürdü. Tabii uyanan öğrenci toparlanıp, üstazının yüzünü ayağına sürmesinden utanarak sebebini sordu; “Evlâdım melekler kanatlarını sizin ayaklarınızın altına seriyor. Ben de yüzümü sürmek istedim” dedi.
Nakşibendî Hazretleri sadece öğrencilere değil, bütün canlılara, özellikle fakir ve düşkünlere çok merhametli ve şefkatli idi. Hac için Kâ’beyi tavafa geldiğinde, Mekke’de dilenen fakirleri görünce içi acıdı ve dayanamadı. Mecburen kerametini göstermek zorunda kaldı ve Kâbe’nin damındaki altınoluğu yerinden eliyle söküp, parçalayıp fakirlere dağıttı. Durumu şaşkınlıkla izleyen görevlilere: “Bana hemen hurda demirler getirin dedi.” Getirilen metalleri altına çevirip, eliyle oluk şeklini verdikten sonra, yerine fırlatıp yerleştirdi. Bu olağanüstü durumu ağzı açık seyreden herkes “HAZÂ NAKŞİ-BEND dediler.
Muhammed Bahâüddin Hazretlerinin ortaya koyduğu bu açık kerameti yüzünden kendisine, işleyip yerine koyan anlamındaki Nakşi-Bendî işinin şâhı denilmiştir. Bazı rivayetlere göre; insanları doğru yola irşad etmek üzere, gerçekleri bir nakış gibi işleyip, gönüllere yerleştirdiği için ona bu unvan verilmiştir.
Geçmişten günümüze tasavvuf tarikatları içinde NAKŞİBENDÎ yolu sağlam, tavizsiz ve mücahid bir yapıdır. İslâmiyetin dünyaya yayılmasında bu yolun rolü ve misyonu çok büyüktür. Bu nedenle bilinçli düşmanlar ve Siyonistler diğer tarikatlara, örneğin Mevlevîlik, Bektâşîlik ve Melâmîlik gibi tarikat ve tekkelere hoşgörü gösterirken, Nakşibendîliğe hiç sıcak bakmaz, mensuplarını yok etmeye çalışırlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.