Müptezelliğin Hulyası!
Cedlerimiz “çirkefe taş atma, üzerine sıçrar” buyurmuştur! Sözün doğrusunu biliriz de, uymasını bilmeyiz maalesef. Atalarımıza hürmet ederiz de, tecrübe mahsulü sözlerini kaale almayız.
Teşhircilik çağımızın en müthiş pazarlama metodudur ve teşhirciliği sadece vücut ölçeğinde görmek yetmez.
Birileri bunu hayatları boyunca dibine kadar yapmıştır. Yani bu seviyede artık gidecek yeri kalmamıştır. Sözlü teşhircilikte de eline su döken olmaz.
Pazarlamanın bin bir türlü yolu var. Vücut pazarlamanın envaı çeşidini bilir, piyasayı iyi koklar... Hedefinden asla şaşmaz!
Yaşı kaça dayandı? Ebe yaşında, fakat her dem taze!
Ajda değil ki 70’lik olmasına rağmen gerdirerek uzaktan genç görünsün ve sesiyle işi idare etsin.
Bu yaşta beden sergilemenin fazla piyasası yok, nice taze sermaye pazarı kapladı. Piliçler varken, kartaloz tavuğu neylesinler.
Kasap dükkânlarında ne etler teşhir ediliyor!
Şimdi kimlik teşhiri zamanı...
Kürtlük moda! “Benim ebem Kürt köyünden geçmişti, haminnem Kürtlere selam vermişti...” Tabii bu kesmez. Kimse sormadan söyledikleri elbette bir amaca matuf... Şöhret zehirlenmesinin raconu ününü her yolla pekiştirmek demek! Fırsat bulduğun an, asla kaçırma!
Neyse bunlar bizi ilgilendirmez. Bir parti onun çekilecek bir filmdeki rolüne itiraz etmiş... Kurt siyasetçiler böyle polemiklere girmekten şiddetle kaçınır.
Bu bir oyun nihayetinde, artis taifesi her rolü oynar, azizeyi de fahişeyi de! Kendisi nedir? Onu sorgulamanın anlamı yok. Eğer siyasi parti olarak bir sonuç almak istiyorsan, oyuncuyla değil, oynatanla konuşmalısın. Yani filmi yapanla...
Fakat partici adres şaşırmış, gaflete düşmüş ve onu muhatap almış! Vay ki eyvay!
Buna karşılık muhatap alınan şunu diyebilirdi: “Ben oyuncuyum, işim bu; geçimim buradan. Rolümü en iyi yapmaktan başka bir şey düşünmem. Bu rol için de aynı yerde duruyorum...”
Bu bir hanımefendi cevabı olurdu. Edeb öğreten bir cevap olurdu. İtiraz edenin itirazını boğazına tıkar ve haklılığın tahtına otururdu... Bizimki koftiden bir hulya! Hiç böyle beklentiye girilir mi?
“Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı”
Ulular ulusu Yunus Emre üç beş kelime ile söyleneceğe en keskin şekilde söylemiş.
MHP’li yetkili ona istediği fırsatı verdi. Cevap şu makamda: “Sen istedin!”
Nitekim aldı cevabını: “Sana ne lan!”
Cevabının da başarılı bir rol kesme olduğunu söylemek yanlış olmaz. Cevap aynı tonda! Had bildirme! “İstediğim partiyi desteklerim! İstediğim rolü oynarım, sıkıyorsa engelle!”
Bu ne zerafet, letafet, kibarlık; bu ne, incelik, nasıl bir hanımlık, yok yok hanımefendilik!
Bu dilin pavyon dili, bar dili... Ve başka bir yerin dili olduğunu bilmeyen böylece öğrendi.
Ya “annelik” iddiasıyla horozlanması... Tamamıyla pazara yönelik.
“Reklamın iyisi kötüsü olmaz” denilmiştir. Bu hangi kategoriye girer sizce?
Baktığınız yere göre değişir!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.