Hangi Humeyni?-2
Humeyni’nin “muhalifler” hakkında söylediklerini aktarmaya devam ediyoruz:
“(…) Bizim dışımızdakiler (İmâmiyye mezhebine mensup olmayanlar, E.S) “müslüman” olsalar bile bizim kardeşlerimiz değildir. Dolayısıyla (yukarıda zikrettiğimiz)
o rivayetler, diğer rivayetlerde geçen “müslüman” tabirini açıklamaktadır. Buna göre gıybetin haramlığı, diğerleriyle islamî-imanî kardeşlik bağı bulunan “müslüman”a mahsustur…
“(…) İlgili rivayetlere insafla bakan kimsenin, onların gıybetini yapmanın haramlığına delalet etmediklerinden şüphe etmesi uygun değildir. Hatta ilgili delillerin tamamının bir arada değerlendirilmesi durumunda, bu delillerin zahirinin, ancak “hak imamlara dost olan mü’min”in gıybetinin haram olduğunu anlattığından şüphe etmesi uygun değildir.
“(…) Hatta çeşitli bablarda zikredilmiş bulunan rivayetlere bakanlar, muhaliflerin gizli kusurlarını araştırıp ortaya dökmenin ve onları çekiştirmenin cevazından şüphe etmez. Hatta masum imamlar, onlara çokça ta’n etmiş ve çokça lanet okumuştur.
“Ebû Hamza, Ebû Ca’fer’den şöyle rivayet etmiştir: “Bazı arkadaşlarımız kendilerine muhalefet edenlere bühtan edip namuslarına iftira atıyor” dedim. “Bunu yapmamak daha güzeldir” diye mukabele etti, sonra da şöyle dedi: “Ey Ebû Hamza! Bizim şiamız hariç insanların tamamı bağilerin çocuklarıdır.”
“Bu rivayetin açık ifadesi, onlara bühtan etmenin ve namuslarına iftira atmanın caiz olduğunu, ancak bunu yapmamanın daha güzel olduğunu göstermektedir. Ancak -bazı durumlar dışında-bu rivayet müşkildir. Bununla birlikte siret de onların gıybetini yapmanın cevazını göstermektedir…”
Evet, neresinden bakarsak bakalım, bu ifadeleri, bize propaganda edilen “kardeşlik” yaklaşımıyla, dillerden düşürülmeyen “Ümmet’in vahdeti” vurgusuyla bağdaştırabilmek kesinlikle mümkün değil.
Önceki yazıdan itibaren-anlamı ihlal etmeyecek şekilde atlayarak-naklettiklerim, Ümmet’in, İmamiyye dışında kalan kahir ekseriyetinin “mü’min” değil, “müslüman” olduğu inancı üzerine bina edilmiş hükümlerdir. Gıybetleri yapılabilir, namuslarına dil uzatılabilir, kendilerine iftira atılabilir.
Bizim algımızda mü’min olmadan müslüman olunmaz, müslüman olmak da mü’min olmanın göstergesidir. Ancak İmamiye Şiası sadece kendilerinin “mü’min” olduğunu, Ümmet’in geri kalan kısmınınsa sadece “müslüman” olduğunu söyler. Buradaki “müslümanlık” kesinlikle bizim anladığımızdan farklıdır. İmamiyye nezdinde “imamet”e inanmak imanın şartlarından olduğu için, bu inanca sahip olmayanlar “mü’min” değil, “müslüman”dır. Peki bunun anlamı nedir?
Bunun anlamını, İmamiyye’ye göre “iman” ve “islam” kavramlarını, aralarındaki farkları ve bu sıfatları taşıyanların uhrevî akıbetlerinin ne olduğunu ilerleyen yazılara bırakmak durumundayım. Yine önümüzdeki günlerde Humeyni’nin konuyla ilgili olarak başka eserlerinde söylediklerini de aktaracağım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.