İsrail’in Yeni ipi İran mı?
Çağdaş büyük muhaddislerden Abdullah Sıddık el-Gumari, bir kitabında ‘ hablu’m minellahi ve hablum minannas/ Allah’ın ve insanların ipi’ ayetinin sırrını anlatırken Yahudilere uzanmış Allah’ın ipinin yeni ahitlerle birlikte kalktığını ve Yahudilerin pusulalarını ve Allah’ın ipini yitirdiklerini ifade etmiştir. Yahudiler nübüvvet şeceresine, dairesine mensubiyetleri sırasında ilahi sözleşme/ahit ile mahfuz bulunuyorlardı. Allah’ın ipine tabi idiler. Allahın güvencesi altında bulunuyorlardı. Bununla birlikte üzerlerindeki nübüvvet gölgesi ve nimeti kalkınca bu ipi ebediyen yitirmiş oldular. Ahitleri ve dönemleri kapandı. Daha doğrusu beşer ipiyle payidar oldukları şer dönemlerine girdiler. İlahi ipin yönü ve seyri bilahare Hazreti İsa ile birlikte Hıristiyanları ve ardından Müslümanları izlemiştir. Yahudiler ise dımdızlak kalmıştır. Bununla birlikte ilahi yardımı kaybetseler de Kur’an-ı Kerim’in haber verdiği gibi beşer ipiyle payidar olma dönemine girmişlerdir. Diaspora denilen dağınıklıktan kurtulmaları Lord Balfaour’un ilanıyla ve milli vatan vaatleriyle birlikte kuvveden fiile çıkmıştır. Abdullah Sıddık el- Gumari’nin ifadesiyle, beşer ipinin ilk boyutu İngiltere üzerinde tecelli etmiştir. Yahudiler İngilizler vasıtasıyla Filistin’e geri dönmüşlerdir. Ardından bu beşer ipi ABD suretine bürünmüştür. Yahudileri koruyup kollama nöbeti Amerikalılara geçmiştir. Harry Truman’dan itibaren böyle olmuştur. İngiliz sicimi artık Yahudileri taşıyamadığı gibi Amerikalıların dönemi de sona ermektedir. Acaba yerlerine İran mı hazırlanıyor? İran’ın Lozan’da Obama idaresiyle anlaşması acaba üçüncü bir haminin önünü mü açıyor? Yani kısaca Kur’an-ı Kerim’in bahsetmiş olduğu ‘hablum’m minennas/beşer ipi’ sırrı bu defa karşımıza mollaları ve İran’ı mı çıkartıyor.
Şimon Peres’in kaç defa vurguladığı gibi Yahudiler İran milletine ortak geçmişten dolayı müteşekkir ve minnettardır. Babil sürgününden onları çekip kurtaran İran Kralı Büyük Cyrus (Kuruş) olmuştur. Acaba İranlılar Yahudilere yönelik tarihteki iyiliklerini tamamlamak mı istiyorlar? Bu ne abartı diyenleriniz çıkabilir. Lakin Netanyahu ile Ruhani’nin anlaşmayla ilgili konuşmalarını karşılaştırırsanız sanki aynı tornadan veya kalemden çıkmış olduğunu görürsünüz. He ikisi de söz birliği etmiş gibi üçüncü yoldan bahsediyor. Bu kadarına da pes! Netanyahu diyor ki: Neden iki seçeneğe hapsolalım. Savaş ve kötü anlaşma yerine İran’ı daha iyi bir anlaşmaya yani üçüncü seçeneğe zorlamalıyız(http://islammemo.cc/akhbar/arab/2015/04/03/238638.html ). Lozan’daki nükleer anlaşmanın mütemmimi olarak İran’ın kendilerini tanımasının ve varlıklarını garanti etmesinin bu çözümü kalıcı hale getireceğini ve güçlendireceğini söylemektedir. Büyük şeytanla sarmaş dolaş olan İran yavrusuyla da niye anlaşmasın? Kısaca ayette ifade edildiği gibi Netahyahu Allah’ın ipi yerine İran ipine sarılmak istiyor. İran’ın garantisini Allah’ın garantisine tercih ediyor. İki Mesiyanik ülkenin sefaletine bakın hele !
Birbirlerinden kopya çekmiş gibi bakın İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ne diyor:” "Bazıları ya savaşmalıyız veya teslim olmalıyız diye düşünüyor. Ancak üçüncü bir yol daha var. O da dünyayla iyi niyet çerçevesinde işbirliği yapmaktır. İran, uranyumu sadece ülkenin kalkınması için zenginleştiriyor. Komşularını veya diğer ülkeleri tehdit etmek için değil. Bu anlaşmanın uygulanmaya başlamasıyla tüm yaptırımlar ve İran aleyhine alınan kararlar kaldırılacak. Böylece tüm dünyayla iyi ilişkiler ve karşılıklı menfaatler çerçevesinde kurulacak işbirlikleri için yeni bir dönem başlayacaktır (http://www.hurriyet. com.tr/dunya/ 28641191.asp )." Bana Allah için söyleyin bu üçüncü yolun yolcuları arasında bariz bir fark görebiliyor musunuz? Bana bu hal Habeş’e göç eden Müslümanları geri almaya gelen Amr İbn’l As ve Halit İbni Velit ile karşılaşan Necaşi’nin Müslümanları dinlemesinden sonraki sözlerini hatırlatıyor:Aramızdaki fark çok küçük, ince bir çizgi kadar. Neredeyse aramızda fark yok. Bundan dolayı da diyorum ki, İranlı mollalar ile hahamlar sanki Kalu Bela’dan beri tanışıyor gibiler. Aralarındaki çizgi hafifin de hafifi. Mescid-i Harem’in imam ve hatiplerinden Salih Al-i Talip, ‘ İran’ın dili Yahudilere, silahı ise Müslümanlara çekili’ diyor. Ruhani’nin son konuşmasında dil daha derinlere kaçmış gibi. Ses vermiyor. Tam tersine Netanyahu gibi üçüncü bir yoldan bahsediyor. Adamlar Suriye, Irak ve Yemen’de Sünni ve Müslüman öldürmeye devam ediyorlar. Bunu yaparken de dünyaya gülücükler dağıtıyorlar. Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş.
Suriye cephesinde İsrail’i rahatlatan İran değil midir? Önce Kerbela Necef, sonra Kudüs edebiyatıyla Irak’ın gücünü sıfırlayan Humeyni ve İran değil midir? Necef ve Kerbela’yı alamayan Humeyni ve haleflerine bunları altın tepsi içinde sunan oğul Bush değil midir? Bölgede en büyük kan kaybına ve yıkıma İran neden olmamış mıdır? İran İsrail’in yeni ipi olmaya namzet ve bu yolda hızlı bir şekilde ilerliyor. Bu durumda Hasan Ruhani de yeni Cyruc olma rolü düşüyor. Ama Müslümanlar üzerlerine vurulan mengeneyi kıracak ve her ikisinin de hakkından gelecekler. Gün ola harman ola.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.