Seçimler Batılılaşmaya Darbe Fırsatıdır
Cumhuriyeti kuranlar bugünkü seçimleri ve halkın iradesinin serbestçe tecellisini görselerdi, sanırım ya öfkelerinden, ya üzüntülerinden çatlayıp ölürlerdi.
İki ayet öğrenerek içtihat yapılamayacağını sıradan halka anlatabilirsiniz. Belki gerekmez de. Zira onlar haddini bilirler. Ama iki kitap okuyarak her meseleye hüküm veren sözde müçtehitlere ise asla anlatamazsınız. Hz. Ali çok denedi ama sabaha kadar kur’an okuyan, teheccüd kılan haricilere bunu anlatamadı. Ne diyelim, nasip, kısmet, kader işi. Sonuçta imtihan işi…
Gözlerimizi yüz yıl geriye götürelim ve Osmanlının sonundaki Batılılaşma irtidadını görmeye çalışalım. Derken cumhuriyete gelelim. Cumhuriyetle birlikte Türkiye batılılaşma yolundaki bütün engellerden sıyrılmış oldu.
1923'de Cumhuriyetin ilânından sonra, sonradan "Atatürk/Kemalist devrimleri" olarak adlandırılan gelişmeler yaşanmıştır. Batılılaşma yönündeki devrimler devlet biçimi ve yönetiminden tutun da kılık kıyafete, hatta ağırlık ve uzunluk ölçülerine varıncaya kadar çok değişik alanları kapsıyordu.
Tevhid-i tedrisat/Öğretimin birleştirilmesi (yani dini kaynaklı tahsil kurumlarının ortadan kaldırılması), birer halk eğitimi kurumları sayılabilecek tekke ve zaviyelerin kapatılması, şeriat mahkemelerin ortadan kaldırılması ve Latin harflerinin kabulü gibi uygulamalar gelenekçi aydınların tam manasıyla tasfiyesine ve netice olarak ülkedeki siyasî gücün batıcı asker ve sivil bürokrasi elinde merkezileşmesine yol açtı.
Netice olarak, "hâkimiyet bila kayd-ü şart milletindir" şiarıyla ortaya çıkan cumhuriyetçiler, çok partililikten kaçındılar ve halk yönetimi değil asker-sivil bürokrat iktidarı kurdular.
Cumhuriyetle birlikte Türkiye'dc demokrasiye halk idaresine geçiş yolunda somut bir örnek ortaya konulmazken, batının daha çok faşist yönetimlerine benzeyen bir tek parti idaresi 2.Dünya Savaşı sonuna kadar yürütüldü. Bu dönemde, 1928 de Anayasadan “Türkiye devletinin dini "din-i islam’dır” maddesi çıkarıldı. Sonra yerine 1937'de laiklik ilkesi konuldu.
İlk cumhuriyet yöneticilerinin, geri kalış sebebi olarak gördükleri İslam’ı terk ederek hıristiyanlığı benimsemeyi ciddî olarak tartıştıklarını Kazım Karabckir Paşa ifade etmiştir. Bu macerayı hem burada, hem de daha fazlasını “Osmanlıdan Cumhuriyete Büyük Kırılma” ve “Laiklik Sorgulaması” kitaplarımızda yazdık, tekrar etmeyelim.
1946'dan itibaren daha çok dış etkilerle çok partili siyasî hayata geçildi. 1946'daki çok partili seçim, iktidarın karışması sonucu siyasî sonuçlar doğurmadı. Ancak 1950'de yapılan seçim Türkiye'de seçimli bir iktidar değişikliğine yol açtı. Türkiye o tarihten beri kesintilere rağmen çok partili demokratik bîr sisteme sahip oldu.
İşte bundan sonradır ki, cumhuriyetten sonra oluşturulan din ve inanç üzerindeki baskılar kısmen hafiflemeye başladı. Bu bakımdan bir "normalleşme süreci" yaşanmaya başlandı. Çok ağır işleyen bu normalleşme süreci hali hazırda tamamlanmış değildir.
Bununla birlikte, bu normalleşme süreci bile asker sivil bürokrasinin şiddetli tepkileriyle karşılaştı. Sonraki askerî müdahalelerin gerekçeleri arasında bu normalleşme sonucunda ortaya çıkan sosyal oluşumlara karşı duyulan tepkiler önemli yer tutar.
Batılılaşma Türkiye'de halen yaşanan sosyal, kültürel çok sayıda meselenin ve kimlik krizinin asıl sebebi olmak vasfını korumaktadır. Türkiye'nin batılılaşma macerasının Avrupa Topluluğuna dahil olmasıyla bir sonuca varması da mümkün değildir.
Bu kriz ve kaos ancak Batılılaşma hareketlerinin bu milletin din ve tarihine ters düştüğü gerçeği görülerek yanlıştan dönülmesi ve hakkın sahibine teslim edilmesi ile çözülür.
Hiçbir gasıp, hiçbir haydut, hakkı sahibine gönlüyle teslim etmek istemez. Onun karşısına geçerek ve savaşarak hakkını alamayacaksan, yanına, varsa, beraberce onu yenecek başka güçler alacaksın demektir.
Allah akıl fikir vermiş. Başarıya giden yol bir tane ile sınırlı değildir. Bir sınır varsa, o da “meşru” oluştur, o kadar.
Bugünkü seçimlerin tam kurtuluşa nasıl bir vesile olmada önemli bir aşama olduğunu, az çok fıkıh, usul ve yakın tarihi okuyup, ülke ve düşmanları hakkında bilgi sahibi olması gereken cahillerimiz keşke bilselerdi de, iyi niyetle, en iyileri seçmek veya en zararlıdan kurtulmak için oy veren Müslümanlara “müşrik” diyecek kadar düşmeselerdi…
Malum, “tekfir” bıçak sırtıdır. Çok dikkatli kullanılmalıdır. Kullanmak kendisine düşmeyenlere hiç tavsiye etmem, hayatta yapmasınlar.