‘Kiralık Ordu Değiliz’
Cumhurbaşkanı Erdoğan İran ziyaretinden önce mühim bir söz etmişti: “Burada İran bölgeyi kendine domine etmenin gayreti içerisindedir. Buna müsade edilebilir mi? Bu bölgede birçok ülkeyi bizi de Körfez ülkelerini de hepsini rahatsız etmeye başlamıştır. İran'ın bu bakışının değişmesi lazım. Yemen'den kuvveti gücü neyi varsa çekmesi lazım. Aynı şekilde Suriye'den Irak'tan çekmesi lazım. Bu ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı duyması gerekir" Bu sözler gayet yerinde söylenmiş sözlerdi. Ayrıca bunların fiiliyata da geçmesi gerekir. Bununla birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iran gezisinden sonra Türkiye’nin tavrının yumuşadığına adeta ilk kareye döndüğüne dair emareler ortaya çıkmıştır. Mevlüt Çavuşoğlu ise Yemen konusunda İran’la farklı düşünmediklerini ve burada siyasi çözümün Suudi Arabistan, Türkiye ve İran’ın üzerine düştüğünü söylemiştir. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! İran meselenin neresinde? Yapanla yıkan bir olur mu? Mesele öncelikli olarak Yemen ve ardından Körfez meselesidir. Türkiye ise kendi açısından yardımcı olur ya da olmaz. Denkleme İran’ı katmaya kimin hakkı var? Dosta ve düşmana güven vermek lazım. Buradan anlaşıldığına göre her avaza kulak veriyor ve kabartıyoruz. Burada dosttan ziyade düşmana güven verdiğimiz bir gerçek. Teşviklerle İran’ı durdurmak mümkün değildir. İran’ı ancak ciddiyetle ve anladığı dilden cevapla durdurmak mümkündür. Suudi Arabistan bunu yapıyor ya destek verin ya da gölge etmeyin! Elini taşın altına koymuş bulunuyor.
Taşın altına elini sokmadan yardımcı pozisyonlarla İran’ı caydırmanın imkanı yok. Pakistan’ın ikircikli tutumu Yemen’e yönelik kara harekatını zora soktuğu gibi bu olumsuz karar Türkiye’nin pozisyonunu daha hayati kılmıştır. Pakistan Parlamentosunun tutumu elbette yanlıştır. Bu yönde Suriye’ye müdahale konusunda David Cameron ve İngiltere parlamentosunun tutumunu hatırlatmaktadır. Gulam Ahmet Billur adlı Pakistan milletvekili bu sulu karara şöyle bir yorumda bulunmuştur:” Yemen’e müdahale edersek ülkemizde yeniden daha büyük yangınlar çıkabilir. Ordumuz kiralık değildir…” ‘Ordumuz kiralık değildir’ ifadesinin dışındakiler elbette doğru ifadeler. Pakistan hassas dengeler üzerine kurulu bulunuyor. Yemen’e asker göndermek belki içerideki Şii-Sünni dengesini daha keskin hale getirebilir. Şiileri kontrol altında tutmak, Taliban’ı ise kışkırtmamak istiyor. İran sürekli olarak bu hatları, dengeleri kışkırtıyor. Bununla birlikte ‘ ordumuz kiralık değildir’ ifadesi çirkin bir ifadedir. Yemen’deki mesele bütün İslam dünyasını ilgilendirmektedir. Pakistan ordusunun kiralık olmaması halkını katleden bir ordu olmadığı anlamına gelmiyor! Sisi döneminde Mısır ordusu halkını katleden bir orduya dönüşmüştür. Müşerref döneminde Pakistan ordusu da Hindistan’ı ve ABD’yi caydıran değil halkını öldüren bir ordu konumuna gelmişti.
Sisi de aslında Gulam Ahmed Billur gibi sözler sarf etmiştir. Sisi daha önce silahlı kuvvetlere yönelik olarak yapmış olduğu bir konuşmasında kiralık silah olmasına ve lejyoner bir zeminden gelmesine rağmen aynen şunları söylemiştir: “Mısır ordusu Mısır’a aittir ve ikinci bir kimsenin değildir…” Sisi kara harekatına katılmayı mali bir müzayede haline getirmek istemiştir. Türkiye ise kara harekatı için asker verme konusunda baştan beri çekimser hareket etmiş ve umut vermemiştir. Bu anlaşılabilir bir pozisyondur. Bununla birlikte İran’ı caydırıcı konuşmalardan sonra hiçbir şey olmamış gibi hareket etmek hatta İran’ı cesaretlendirme anlamına gelebilecek söz ve davranışlarda bulunmak kabul edilemez. Türkiye’nin bu özenden yoksun olduğu anlaşılıyor. Pakistan Parlamentosunun almış olduğu yanlış karardan sonra Ali Laricani gibiler bayram etmeye başlamış ve ümmetin birliği akıllarına düşmüştür. Husilerin ümmeti bölmesi onlara göre toparlanmaktır! Buna mukabil Türkiye ve Pakistan’ın ikircikli tutumlarından sonra BAE liderleri attıkları twitlerle kendilerinin tutumlarının haklılığının perçinlendiğini, tescillendiğini ifade etmişlerdir. Pakistan Parlamentosunun almış olduğu kararlar ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Tahran temasları ve ekonomik işbirliği anlaşmalarından sonra Körfez içinde Sisi yanlısı BAE’nin tezi güçlenirken Türkiye yanlısı Suudi Arabistan ve Katar’ın süngüsü düşmüştür. Dışişlerinden sorumlu BAE’li Bakan Enver Karkaş hem Türkiye hem de Pakistan’ın tutumunu sorgulamıştır. Pakistan Suudi Arabistan’ı desteklediklerini ama Yemen’de tarafsız kaldıklarını ilan etti. Buradan çıkarılacak ders şudur: Kamuoyu silahı atomdan daha güçlüdür. Ruh olmadan atom bombasının bile hiçbir ehemmiyeti yoktur.
Belalımız Dahi Halfan ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ‘savaş taciri’ olarak tasvir etmiştir. Kem söz sahibine aittir lakin özensizlik güven aşındırıyor. Türkiye yanlış alışkınlıklarını değiştirememiştir.
İran’ın barışçı çözüm tezine gelince: Esat’a Suriye’de uzlaşma oyunları üzerinden vakit kazandırdıkları gibi Husilere de barış edebiyatıyla vakit kazandırmanın yollarını arıyorlar. Onlara göre engellenmesi gereken Husiler değil Suudi Arabistan’dır. Yemen’e siyasi ve diyaloga dayalı çözümü kim bozdu? Tek yanlı ve silahla hareket eden Husiler değil mi? Suudi Arabistan Husilerin yaptığını tamir etmekle meşgul.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.