Cübbeli Ahmet Hoca

Cübbeli Ahmet Hoca

Haram Aylarda Günah ve Sevaplar Katlanır

Haram Aylarda Günah ve Sevaplar Katlanır

Receb ayı gibi mübarek zamanlarda ve mukaddes mekânlarda günah işlemek, diğer zaman ve mekânlarda irtikâp edilenden daha ağır cezaları mûcip olduğu gibi, kendilerinde kespedilen sâlih ameller de, kat kat sevap kazandırmaktadır.

“Sakın o aylarda nefislerinize zulmetmeyin” (Tevbe Sûresi:36’dan) âyet-i kerimesindeki “Zulüm”den maksat, müfessirlerin beyanına göre günah işlemektir.

Günah işlemek her zaman yasaksa da, özellikle hürmetli ve yasaklı olan bu aylarda işlenen mâsiyet, aynen ihramlı iken ve Kabe hareminde işlenmiş gibi kat kat fazla yazılır. 

Nitekim zina, her zaman ve mekânda haramsa da Kabe’de ve Kadir gecesinde kat kat haramdır. 

ALLAH DİLEDİĞİNİ YAPAR

Katâde (Radıyallâhu Anh)ın, bu âyet-i kerîmenin tefsirinde yapmış olduğu: “Zulüm ve günah her hâlükârda büyük bir cürümse de, Allâh-u Teâlâ dilediği günahı diğerlerinden büyük sayabilir. 

Bu yüzden “Emirleri kırma ve yasakları irtikap etme” anlamındaki zulüm, haram aylarda işlenirse, hiç şüphesiz ki diğer aylarda yapılan zulümlere göre daha ağır vebâl taşır. 

O halde siz “Allâh-u Teâlâ’nın büyük tuttuklarını önemseyin. Zira akıl ve anlayış erbâbı nezdinde işlerin büyüklüğü, Allâh-u Teâlâ indindeki önemine göre tespit edilir” şeklindeki beyânı, konumuz açısından ne kadar önemlidir. 

Ulemânın beyanına göre; Allâh-u Teâlâ’nın, istediğini yapmaya, dolayısıyla dilediği şeylere, başkalarına vermediği bazı özellikler vermeye hakkı vardır ki kimsenin de buna itiraz hakkı yoktur. 

O’nun yapmak istedikleri engellenemez ve O yaptıklarını illet ve sebeplere dayalı olarak yapmaz. Bilakis O, dilediğini hikmetiyle yapar, ancak bu hikmet bazen belirgin olur, bazen de gizli kalır. 

Nitekim aylar içinde, haram aylara ve üç aylara verdiği değer, günler arasından cuma ve arefe günlerine lutfettiği meziyet, saatlerden, farz namaz vakitlerine bahşettiği fazîlet, tartışmasızdır ki bunlarda bulunan tüm hikmetler bizce bilinmese de, bazı hikmetler gün gibi ortadadır. Yine böylece; resullerin ve ümmetlerin, kimini kiminden üstün kıldığı gibi, Mekke-i Mükerreme, Medîne-i Münevvere, Kuds-ü Şerîf gibi mekânlara tahsis ettiği hürmet ve kıymet, açık naslarla sâbittir.

Bu ihtiyar ve imtiyazın bir neticesi olarak, bu mübarek zamanlarda ve mukaddes mekânlarda günah işlemek, diğer zaman ve mekânlarda irtikâp edilenden daha ağır cezaları mûcip olduğu gibi, kendilerinde kespedilen sâlih ameller de, kat kat sevap kazandırmaktadır.

FAZİLETLİ MEVSİMLER

“Es’iletü’l-hikem” ve “Tuhfetü’l-ihvan” isimli eserlerde zikredildiği üzere; Allâh-u Teâlâ’nın bazı zamanlara tahsis ettiği hususi fazîletlerin en önemli hikmetlerinden bir kaçı şunlardır:

1) İbadetten yorulan ruhların, bu mevsimleri ihyaya heveslenmesinin temini,

2) İbadetleri âdet gibi gören kalplerin, bu mübarek vakitlere kavuşma arzusuna kapılarak amel-i sâlih işleme gayreti konusunda yeni bir ivme kazanması,

3) Kulların bu fazîletleri elde etmeye karşı teşvik edilmesi,

4) Allâh-u Teâlâ’nın bu ümmet hakkında, bazı vakitleri diğerinden üstün kılmasıyla alâkalı zikredilen birçok hikmetten biri de, geçmiş ümmetlere uzun ömür nasip etmiş olmasıdır. 

Zira onlar yüzlerce sene yaşayıp çok ameller yapmışlardı. Allâh-u Teâlâ bu ümmeti onlardan üstün yapmak için kendilerine kısa ömürlerinde tekrarlanacak kıymetli aylar ve günler vermiştir ki, bu ümmetten fazîletli mevsimleri değerlendirenler, geçmiş ümmetleri kat kat geçebilsinler.

KÂRDAN MAHRUM OLMA

“el-Esrâru’l-Muhammediyye” nâmındaki kıymetli eserde belirtildiğine göre; Allâh-u Teâlâ sevdiği kullarını mübarek zamanlarda sâlih amellere muvaffak kılar.  Sevmediği kullarına ise kutsal zamanlarda kötü ameller işleterek, hem o vaktin bereketinden mahrum eder, hem de o mukaddes ânâ yaptığı saygısızlıktan dolayı azabını artırır.

O halde dünyevî ticaret erbâbı, hangi malın nerede daha değerli satılacağını bilip, gereğini yaptıkları gibi, âhiret ticaretini düşünenler de, üç aylar gibi bereketli dönemleri ganimet bilmelidir. 

Mevsim gözetmeyen tâcirin, kârdan mahrum olması kaçınılmaz olduğu gibi, fazîletli zaman dilimlerini boş geçiren kulun da, ebedî kârları zâyi edeceği muhakkaktır.  (Suyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, 4/186-187; Kurtubî, el-Câmi‛, 8/135-136; İsmâ‛îl Hakkı Bursevî, Rûhu’l-beyân, 3/423; Âlûsî, Rûhu’l-me‛ânî, 6/133; Şihâbuddîn Ahmed, Tuhfetü’l-ihvan, sh:8)

RECEB BÜYÜK BİR AY

Haram aylarda sevapların katlanacağına dâir birçok rivayet mevcuttur ki, biz de yeri gelmişken birkaçını nakledelim:

Sa‛îd ibni Cübeyr’in babasından (Radıyallâhu Anhumâ) rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

 “Şüphesiz ki Receb, Allâh-u Teâlâ’nın, kendisinde sevapları katladığı, tevbe edenlerden günahları sildiği, duaların kendisinde kabul edildiği ve sıkıntıların kendisinde açıldığı büyük bir aydır.”

(Muhammed Rahmî, Enîsü’l-celîs, sh:194; Râfi‛î, Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, no:35166, 35168, 12/311; Heysemî, Mecma‛u’z-Zevâîd, 3/191, 194; Ali el-Kārî, Risâle fi fedâil-i receb el-mürecceb, Resâil-ü Ali el-Kārî, varak:57, 58)

BİR GÜNE OTUZ GÜN

İbni Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

 “Haram aydan bir gün oruç tutana, Allâh-u Teâlâ her gününe karşılık bir ay (oruç tutmuş sevabı) yazar.” Rasûlüllâh 

(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den gelen diğer bir rivayette:

 “Haram aydan bir günün orucu, diğerlerinin otuzundan efdaldir” buyrulmuştur. (Gazâlî, el-İhyâ, Kitâb-u esrâri’s-savm, Fasıl:3, 1/281; Ebû Muhammed el-Hallâl, Fedâil-ü şehr-i receb, no:5,  15, sh.52, 73)

DOKUZ YÜZ SENE İBADET

Enes ibni Mâlik (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

 “Her kim, herhangi bir haram aydan Perşembe, Cuma ve Cumartesi olmak üzere, üç günü oruçlu geçirirse, kendisine (tuttuğu her güne karşılık) iki sene, (başka bir rivayette) yedi yüz sene, (diğer bir rivayette ise) dokuz yüz sene ibadet (sevabı) yazılır.” 

(Taberânî, el-Evsat, no:1810, 2/468; Ebû Muhammed el-Hallâl, Fedâil-ü şehr-i receb, no:14, sh:71; İbnü Asâkir, Tarîhü Medîneti Dimeşk, 19/116; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, no:5696, 4/66; Abdülkādir el-Geylânî, el-Ğunye, 1/325, Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr 4/185; el-Hâvî, 1/545, 546; Gazâlî, el-İhyâ, Kitâb-u esrâri’s-savm, Fasıl:3, 1/281; Zebîdî, el-İthâf, 4/256; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, no:24173, 8/561; Heysemî, Mecma‛u’z-Zevâid, 3/19)

FAZİLETLERİ İYİ BİLENLER

Enes (Radıyallâhu Anh)ın bu hadîs-i şerîf hakkında: “Ben bunu Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den işitmemişsem, kulaklarım sağır olsun” dediği rivayet edilmiştir. (Ahmed ibni Hicâzî, Tuhfetü’l-ihvan, sh:10)

İnsanlar içinde bu fazîletleri en iyi bilenler, hiç şüphesiz ki sahabe-i kirâm ve tâbiîn-i izâm oldukları için İbni Ömer, Üsâme ibni Zeyd, Hasen-i Basrî, Ebû İshak es-Sebî‛î (Radıyallâhu Anhüm) gibi zatlar, haram ayların tümünü oruçlu geçirirlerdi. 

Süfyân-ı Sevrî (Radıyallâhu Anh): “Oruç tutmak için bana en sevgili vakit, haram aylardır” derdi. (İbni Receb el-Hanbelî, Letâifü’l-me‛ârif, sh:229)

CANAKKALE’DE ALLAH DOSTLARI YANIMIZDAYDI

Bu memleket bugüne gelmişse, Çanakkaleler yaşanmışsa, Allah’ın yardımları gelmişse bunlar bu milletin dualarındandır. Vatan evlatlarının İslam’a bağlılığındandır, ezanlardandır, Kur’anlardandır. Bakın Avustralya’dan ikide bir Anzaklar geliyor. Onlar da bir acayip millet. Biz onlar kadar gitmiyoruz şehitlerimize. Onlar taa ordan buraya geliyorlar. Seneler evvel Çanakkale’de savaşan o Anzaklardan biri gelmiş buraya. 

Adam “Bizimle savaşanlardan yaşayanlar varsa gösterin bana görüşelim” diyor. Bizimkiler madalyalı falan bir gazimizi getiriyorlar. 

Adam bakıyor “Bu benim gibi bir adam. Bizimle savaşanlar minare gibi uzun adamlardı, bunlar değil” diyor. 

“HURAFEYMİŞ, ASILSIZMIŞ”

Adamlar demek ki melekleri, ruhanileri, Allah dostlarını görmüşler. Geçtiğimiz yıllarda bir belediye Çanakkale Savaşını çizgi film yapmış. İşte o filmde Allah dostları geliyor “Sakın şuraya atma, buraya at. Yanlış yapmayın” gibi şeyler söyleyerek askeri uyarıyor. Tabi bunu gören bazıları hemen ayaklanıp “Tarih hurafelerle anlatılır mı hiç?” falan dediler. Sarıklı, sakallı zatların askerleri uyarması hurafeymiş, asılsızmış! “Bunlar nasıl işletme belgesi alıyor.

Böyle yanlış bilgi verilir mi?” diyerek tepki gösteriyorlar. 

Öbür tarafta güzel bir şekilde sıyrılarak “Bu çizgi film sonuçta. Gerçek olması şart değil. Mesele biraz da kurgu.”

ALLAH BİZE BAĞIŞLADI

Halbuki ne kurgu meselesi yahu?! 

Hepsi Allah dostlarının yardımıyla, Rasulullah’ın şefaatiyle, himmetiyle oldu. Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Çanakkale’de denetim yaptı. Bütün siperleri tek tek gezdi yahu! Allah da bu vatanı bize bağışladı. 
Allah-u Teâlâ bu vatanda bize İslam’ı yaşamayı nasip etsin. İslam hürriyeti nasip etsin. Kur’an serbestliği nasip etsin. 

Başka ne lazım bize! Vatan, dinini, imanını yaşatıp, ahiret vatanını kazanmak içindir. Vatan sevgisi imandandır. Dünyada mekan, ahirette iman. Yerin olacak ki orada İslam’ı yaşayabilesin. Ortalıkta kalırsan herkesin maskarası olursun. Allah muhafaza buyursun. 

Ayet-i Kerime

“İnananlar arasında hayâsızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Nur, 24 / 19)

Hadis- i Şerif

“Kim bana bir defa salât getirirse, Allah o kimseye on defâ salât eder, on hatası silinir ve on derece yükseltilir.” (Nesâî, Sehv, 55)

Alimlerden Öğütler

“Gerçek keramet, kerametin gizlenmesidir. Bunun dışında görünenler, velinin irade ve ihtiyarı ile değildir. İlahi hikmet öyle gerektiriyor demektir.”  Seyyid Abdülhakim-i Arvasi 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Cübbeli Ahmet Hoca Arşivi